Âteşbâz, ateşle oynayan demektir. Ateş hamlığı yok eder, pişmeye vesiledir. Piştikten sonra yanmak gelir. Yanmadan yandım diyemezsiniz. Yanmadan aşka eremezsiniz, aşka doğru kanatlanıp uçamazsınız!
Âteşbâz, yani ateşle oynayan, aşk kapısına, Mevlânâ kapısına gelenlerin gönüllerine bakandır. O gönüllerdeki cevheri ilk keşfedendir.
Ne mi diyor Âteşbâz?
“Hangi kimsede tefekkür varsa o kimse için, her şeyde ibret vardır.”
Mübarek öyle demiş.
Türbesine bundan tam 24 yıl önce ilk Bismillah deyip girdiğimde, bu sözü karşıladı beni.
Bizim eksiğimiz ne mi?
Tefekkür noktasındaki noksanlığımız! Tefekkür olmayınca da, ibret nedir, neye derler, neden ve nelerden ibret almamız lazım, işte bütün bu noktalarda kantarın topuzunu kaçırmış bulunuyoruz!
Çünkü ateşle oynuyoruz! Oynamakta da bir beis görmüyoruz!
Gastronomi Günleri bugün başlıyor!
Mübarek Âteşbâz-ı Velîye, Aşçı Dedem sensiz olmaz diye, varıyoruz kapısına!
Ne yapacak Âteşbâz?
Dört gün boyunca mutfaktan dışarı çıkmayacak! Çünkü, işi başından aşkın! Çünkü, bayağı bir yoğun!
Önce Pilav pişirecek!
Başka?
Sofraların olmazsa olmazı Bamya Çorbası!
Daha başka?
Zerde var, Patlıcan orta var, Tandır kebap var…
Tirit var tirit!
Şöyle eski usul etli ekmek yapsa, ağızlara layık!
Yapar mı yapar Aşçı Dedemiz!
Gördüğünüz gibi; Ateşle oynamaya ne kadar da meraklıyız hepimiz!
*****
Gastronomi Günleriyle, Gastronomi şehri unvanı neden alınamasın diye düşünenlerdenim.
Ancak, Aşçı Dede yaklaşımımız, bize yakışan bir ifade değil. Dahası hiç hoş değil!
Tefekkür noktasında henüz bir üst sınıfa geçemedik! Bile bile sınıfta kalıyor, bir türlü anlamıyoruz! Ben yaptım oldu. Böyle düşündük, böyle karar verdik. Bunun geriye dönüşü yok gibi yaklaşımlar, bir zamanların tutarsa tutar, tutmazsa, atılır yaklaşımına benziyor.
Israrla deniyor ki, Aşçı Dede hikayesi tuttu! Kabul gördü! İnsanların dili alıştı! Dışarıdan gelen ziyaretçilerde pek sevdiler bu Aşçı Dede hikayesini…
Aşçı Dede konusuna hiç girmedik, itiraz dahi etmedik! Âlâ dedik, aliyyülâlâ oldu dedik! Ondan önce Aşçı falanda yoktu dedik! Hayırlı olsun Aşçı Dede şehrimize, size-bize hepimize dedik geçtik!
Bu fikri ilk kim bulduysa, ilk kim hayata geçirelim dediyse, ilk o başladı ateşle oynamaya…
Sonra bu işi pişirmeye, taşırmaya, mutfaklara taşımaya kalkanlar girdiler sıraya!
İlk biz bulduk, ilk biz keşfettik, Aşçı Dede dedik, herkese sevdirdik, o bizim Aşçı Dedemiz, pirimiz diyenler koştular geldiler Konya’ya…
Geldiler ateşle oynamaya…
Sanıldı ki Âteşbâz mutfak ateşi yakıyor!
Âteşbâzlık denen o özelliğin manevi anlamda bir makam olduğunu görmezden, bilmezden geldiler!
Ateşle oynadılar. Hâlâ ateşle oynuyorlar, lakin ateşle oynadıklarının farkında değiller!
*****
Ateşle oynamaya kalkan nasıl yanar? Ne şekilde yanar? Birdenbire mi yanar? Bir ara mı yanar? Ben yanmam dediği için mi yanar bilinmez!
Bir Gastronomi gününde daha ateşle oynamayı göze aldığımıza göre, bayağı bir cesuruz galiba!
Âteşbâzı aldık, gel baba dedik, gel dedem dedik, gir şu mutfağa…
Göster şu marifetlerini…
Süslesin masayı birbirinden lezzetli yemekler…
İşin içine el lezzeti de girince, bir başka olmuş desin gelenler, misafirler!
Tefekkür demiştik ya…
Tefekkür ettik mi?
Belli ki o da ne dedik! Tefekkürü bilmem amma Aşçı Dede teşekkürü hak etti diyenler olmadı değil!
Aslında tefekkür demek, kısaca bir konuyu enine boyuna düşünmek demekti! Ancak bizim kenarından bile geçmediğimiz bir yaklaşım olmaya devam etti!
Neden mi?
Çünkü bu yılda çaldık mübareğin kapısını, dedik ki, “Mutfak seni bekliyor, kalk gidelim Aşçı Dedem!”
Yine ateşle oynadık! Öyle bir yandık ki! Bu yangını Beyşehir gölü bile söndüremez!
*****
Şimdi efendim, Mutfak kelimesi, Âteşbâz için açıldığında, manevi terbiye, adap, usûl, erkân gibi kaidelerinin verildiği, öğretildiği ve bu yola başlayanların yetiştirildiği ve pişirildiği yer anlamında…
O mutfak dünya mutfağı değil…
O mutfakta hamlar pişmekte, olgunlaşmakta, ermekte, aşkla yoğrulup kavrulmakta.
O mutfak bir seviye tespitine nezaret eden bir mekan adeta!
Aşk yolunun yolcuları, ilk adımlarını orada atarlar, gurur ve kibirlerini, dünyaya ait istek ve arzularını dergahın dış kapısında bırakıp da öyle girerler içeri.
Feyz ve bereket kapısından içeri adım atma hevesinde olanlara açılan bir kapıdır Âteşbâzın kapısı.
Hamlar, o kapıdan girer. Hz. Mevlânâ’nın huzuruna varmayı hak edecek olgunluğa erişinceye kadar Âteşbâz-ı Velînin imtihanından geçer, kanaat hasıl olduğunda, onun huzuruna kabul edilirdi.
Ateşle oynayanın yanmaması için Âteşbâz olmak gerek!
Ya gönül ateşiyle oynayan?
Onun cevabı da Âteşbâz-ı Velînin sırrında gizli.
Baba adı İzzeddin olan Âteşbâz-ı Velînin asıl adı Yusuf. Yusuf Bin İzzeddin olarak da anılır. Âteşbâz-ı Velîye doğrudan, doğruya “Aşçı” demek, görevinin yemek pişirmekle alakalı olduğunu söylemek onu oldukça yanlış değerlendirmek olur kanaatindeyim.
*****
Tefekkür etmeyi hep en sona bıraktığımız içindir ki, o her şeyde var olan ibret diyor ki; görün beni, duyun beni, unutmayın beni, beni de kurtarın, Âteşbâzın üzerine yafta gibi yapışıp kalan Aşçı Dede yaftasından da Âteşbâzı kurtarın ne olur diye haykırıp duruyor!
Biz ise, ağzımızı doldura doldura Aşçı Dede demeye devam ediyoruz.
Beş Üniversiteli şehrimizde, Selçuklunun Payitahtında, Âteşbâz-ı Velîyi dünya mutfağından kurtaracak bir Allah’ın kulu yok mu?
Konya Gastronomi Günleri demek yetmedi! Aş dedik, Aşçı dedik, yanına bir de Dede ekledik. Bizde zaten böyle bir aşçı vardı dedik! Konya’da yatan Allah dostlarından Âteşbâz-ı Velîyi işte böyle huzursuz ettik!
Âteşbâz-ı Velî kurgulanan, ne istersek o olan, mutfaklarda reklam amaçlı dolaştırılmaktan çekinilmeyen Aşçı Dede falan değil!
Sizin yerinizde olsam, Selçuklu Döneminin, Selçuklu Sarayının ünlü aşçılarını araştırır, onlardan en tanınmışının adına düzenlerdim Gastronomi günlerini. En azından ateşle oynamak gibi bir bahtsızlıktan yol yakınken dönerdim! Ateşle oynamak demem o sebepten!
Âteşbâz-ı Velî, adı üstünde Velî! Aşçı değil, Aşçı Dede hiç değil!