Bir kaplıca beldesi olan Ilgın, Konya’nın ilçeleri arasında severek gittiğimiz, her gittiğimizde yeni bir şeyler keşfettiğimiz yerlerden biridir. Özellikle Lala Mustafa Paşa Külliyesi, Pir Hüseyin Bey Camii, Didiği Sultan Zaviyesi, Sungur Bey Türbesi ve Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılan kaplıca için bile Ilgın’a gitmeye değer. Yolumuz o bölgeye düştüğü zaman her seferinde mutlaka Ilgın’ı da ziyaret ederiz. Ilgın’la ilgili anlatacak çok şey var ama bugün sizlere Attilâ İlhan’ın Ilgın’la olan ünsiyetinden bahsedeceğiz. İleride inşallah Ilgın hakkında başka hususları da anlatırız. Mesela bir yazımızda da Mısır’dan İstanbul’a dönerken Ilgın’da vefat eden ve buraya defnedilen meşhur divan şairi Fehîm-i Kadim’den bahsederiz.
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Attilâ İlhan’ın çocukluk yılları babasının resmî görevi sebebiyle Ilgın’da geçti. Attilâ İlhan¸ 15 Haziran 1925 tarihinde İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu. Babası İzmir’in tanınmış ailelerinden biri olan Kadızadelerden Muharrem Bedreddin Bey¸ annesi Menemen eşrafından Emine Memnûne Hanım¸ kardeşi ise Çolpan İlhan’dır. Babası kaymakam olarak Ilgın’a tayin edildiği için babası¸ annesi ve kardeşiyle birlikte trenle Ilgın’a giderler. Kardeşi Çolpan İlhan o tarihte yeni doğmuş bir bebektir. Aileyi Ilgın istasyonunda kaymakamlıktan bir heyet karşılar. Attilâ İlhan ilköğrenimini yeni bitirmiş bir öğrenci olarak çevresini ve olan bitenleri dikkatli bir şekilde gözlemler. Ilgın’a ilk geldiği günlere dair izlenimlerini ileriki yıllarda yaptığı söyleşilerde ve eserlerinde anlatır. Çocukluğu İzmir gibi büyük ve gelişmiş bir şehirde geçen Attilâ İlhan için Ilgın yılları¸ Anadolu insanını yakından tanıma fırsatı verir. Evlerine yerleştikleri ilk akşam ziyaretlerine gelen Miyase Nine tüm ailenin hoşuna gider ve Ilgın’da kaldıkları süre içerisinde bu Ilgınlı hanımla sıkça görüşürler¸ dost olurlar.
Babası Muharrem Bedreddin Bey¸ Ilgın’da üç yıl süreyle kaymakam olarak görev yapar ve bu süre zarfında Ilgın’da ikamet ederler. Ilgın’da geçen yıllar¸ Attilâ İlhan için müthiş bir tecrübe ve gözlem imkânı verir. Gözlemlerini şu sözlerle ifade eder; “Okulda okurken bir Anadolu yaratmıştım ben kafamda. Ve o Anadolu İzmir’den pek farklı değildi. Çok ciddi bir hayal kırıklığına uğradım çünkü bize durmadan “Sen ne güzel bulursun / Gezsen Anadolu’yu” şarkısını söyletirlerdi. Anadolu güzel müzel değildi¸ çok zor durumdaydı. İşler kötüydü¸ yoksulluk diz boyu, toprak evlerdeki hayatlar çok çetindi. Sonradan öğrendim¸ bizim oturduğumuz ev¸ vaktiyle bir Ermeni’nin eviymiş¸ imparatorluk zamanından kalma.”
Attilâ İlhan sadece bu gözlemlerle kalmaz ve Ilgın’ın fotoğraflarını da çeker. Attilâ İlhan’ın Ilgın’da karşılaştığı bozkır ve Anadolu imgeleri sonraki yıllarda verdiği eserlere de yansır. Anadolu’da geçirdiği yıllar öylesine etkilemiştir ki şairi¸ kendisiyle yapılan bir söyleşide “Anadolu’ya gitmesem ben¸ ben olmazdım” der. Şairin “Barakmuslu Mezarlığı” adlı şiirine ilham veren mekân da Ilgın’ın bir köyünde yer alan ıssız bir köy mezarlığıdır. Şiir¸ Anadolu insanının yaşadığı sıkıntıları ortaya koymak için yazılmıştır. Anadolu insanının savaşlar sonrası ölüsünü bu toprakta görme arzusunu ifade eden “Barakmuslu Mezarlığı” etkileyici bir söyleme sahiptir. İnsanı hüzne boğan bir şiirdir. Bu şiirin sadece kısa bölümünü aktaralım, inşallah siz tamamını bulup okursunuz.
Ben Sakarya’da bir kavak ağacıyım¸ yel eser inlerim
Sakarya ığranıp gider¸ ben Sakarya’yı beklerim
Selamsız Duran Çavuş Barakmuslu’dan
Ah başıma gelenler¸ yapraklarım¸ gözlerim
Ben Sakarya’da bir kavak ağacıyım¸ yel eser inlerim
Benim mezarım yoktur¸ ben üçüncü taburdan
Bir kahpenin kurşunu geldi¸ gelip ciğerimi deldi
“At ölür meydan kalır¸ yiğit ölür şan kalır”
Ben öldüm¸ selamsız çavuştan bir garip kavak kaldı
Telli kavak¸ telli kavak ne uzarsın boyuna
Suya indi çakallar¸ suya indi söğüt dalları
Söğüt yaprağı narin¸ gözlerim yanıyor gözlerim
Kuş uçmaz¸ kervan geçmez¸ karanlık tuttu yolları
Ben ne inim¸ ne cinim siz kimsiniz? Kimsiniz?