Av. Seda Küçükturgut ile hoş sohbet

Sadık Büyüksakarya

Merhabalar efendim.

Bu haftanın ilk yazısını Av. Seda Küçükturgut ile yapmış olduğum röportaja ayırdım.

Ve yazı kalıbında sizlere de sunmak istedim.

Buyurunuz:

S.B: Seda Hanım Merhabalar.

S.K: Merhabalar Sadık Bey.

S.B: Öncelikle vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.

S.K: Rica ediyorum ne demek.

S.B: Röportaj kapsamında sizi biraz tanımak isterim.

S.K: Tabii ki. 30 Mart 1999 Konya/Selçuklu doğumluyum. Çocukluk dönemi itibariyle 7 yaşımda Antalya’da ikamet etmeye başladım. İlk, orta ve lisenin birinci sınıfı olmak üzere eğitimimi Antalya’da tamamladım. Yaklaşık 10 sene kadar Antalya’da yaşadık. 2015 yılında Konya’ya dönüş yaptık. Selçuklu Anadolu Liseli ve Sistem Temel Lisesi’nden mezun oldum. 2017 yılında Gazi Üniversitesi- Hukuk Fakültesine giriş yaptım. 2021 yılında da mezun oldum. Bu yıldan sonra da 1 yıllık avukatlık stajımı tamamladım. Akabinde aktif serbest avukatlığa başladım. Ve halihazırda mesleğimi icra etmekteyim.

S.B: Hukuk Fakültesi tercih döneminizi biraz dinlemek isterim.

S.K: Çocukluğumdan beri çok meraklı, çok özgüvenli, konuşkan bir çocuk olmuşumdur. 6 yaşımda bir seçim dönemine denk gelen süreçte televizyon ekranlarından siyasileri görüp ben de oralarda olacağım şeklinde ifade telaffuz ediyormuşum. İlkokul dönemimde de okumayı dahi çok hızlı söken bir çocukmuşum. Kitap okumayı çok severdim. O dönemde sunuculuğa dayalı programlarda hep ön plandaydım. Bir de dobra bir karakterdim. Ve yarış benim mizacıma en uygun şey idi. Bununla birlikte ailede de bir siyasi gelenek var tabi. Bu siyasi gelenek de beni bir çizgi üzerinde tuttu. Necmettin Erbakan’ın ‘Davam’ kitabını okuduğumda 13-14 lü yaşlardaydım. O dönemin rüzgârı beni buralara kadar sürükledi. Yani siyaset ve hukuk benim hayatımın her alanında olmuştur.

S.B: Herkesin mizacına uygun bir alan, bölüm, yöneliş vardır. Bulunduğun alan sizin için ideal bir alan mı? Bunu hiç sorguladınız mı?

S.K: Yaptığım tercihten çok emindim. Bu tercihi yaptıktan sonraki yoldan da çok emindim. Ama fakülte hayatıyla beraber yani kitabi bilgilerle beraber mesleğin uygulanış alanı aynı olmuyor. Ben çok sabırsız bir insan olduğumu mesleğe başlayıp bu işin sabır gerektirdiğini idrak ederek öğrendim açıkçası. Onun dışında mesleği dair birçok şartı sağladığımı zaten biliyordum. Ama mesleğe girdiğiniz zaman çok renkli anlarla ve olaylarla karşılaşıyorsunuz. Biz belirli noktada insanların dertlerini satın alıyoruz diyebilirim. Yani bununla birlikte siz kendinizden bir feragat alanı oluşturuyorsunuz. Mesleğin birinci yılını doldurduktan sonra durup kendime birçok şeyi sordum ve doğru cevaplarla da süreci süslediğimi düşünüyorum.

S.B: Seda KÜÇÜKTURGUT ve Av. Seda KÜÇÜKTURGUT olarak ülkemizdeki hukuka bakışınızı ve değerlendirmelerinizi merak ediyorum.

S.K: Meslektaşlarımızın kahir ekseriyeti de şöyle düşünür ki; basının algı ve olgu anlayışı bu bakış açısına önemli bir çerçeve çizer. Ve bunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bir gazete küpürüne baktığınız zaman bir ülkenin hukuk sistemine olan güveninizi yitirebiliyorsunuz. Ama biraz bu işin içine girip kolları sıvayınca işlerin hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz. Mesela hukukta çok temel bir ilke vardır: somut olay adaleti diye. Her dava parmak izi gibidir. Şahsına münhasırdır. Hiçbir olayın birebir aynısının olması mümkün değildir. Bunları bir bütünlük halinde değerlendirdiğimiz de bakış açımız ve değerlendirmelerimiz çok farklı olacaktır.

S.B: Siyasi aksiyonların hukukun tavrını, gidişatını etkilediğini düşünüyor musunuz?

S.K: Kesinlikle etkilediğini düşünüyorum. Hukuk asla siyasetten bağımsız bir disiplin değil. En nihayetinde sizin icra ettiğiniz mevzuatı TBMM kanun haline getirip önünüze sunuyor. Bu anlamda alaşım ve akışkanlık söz konusu diyebiliriz. Mesele siyasi bir eylem olduğunda Valilik izni mevzu bahis değilse gereği yerine getiriliyor. Yani bu siyasi bir aksiyonun hukuka en net yansıması.

S.B: Sosyal medyanın hukuka etkisi var mı?

S.K: Çok fazla etkisi var. Eskiden gazete dediğimiz bir kültür vardı ve insanlar birçok şeyi bu kültür vasıtasıyla öğreniyordu. Ama teknolojinin gelişmesiyle birlikte bir insanın sabah uyandığında neler yaşadığını, gün içerisinde neler yaşayacağını ve ne istediğini öğrenebiliyoruz. Yani sosyal medya dolaylı yollardan birçok şeyi idealize ediyor. Buradan da yapaylığa dayalı özenti bir hayat türüyor. Türeyen bu hayatlara nizam vermekte hukukun işi olduğundan sosyal medyanın hukuka etkisini küçümseyemeyiz.

S.B: Ülkemizde hukuki okur-yazarlık ne seviyede sizce?

S.K: Şöyle söyleyebilirim; insanlarımız artık bir avukata gelmeden önce mutlaka geniş kapsamlı araştırma yapıyorlar. Bir avukatlık cümlesi vardır: sen vekaletini bana ver gerisini ben hallederim. Ama içindi bulunduğumuz dönem itibariyle artık böyle bir şey söz konusu değil. Artık hiçbir müvekkili bu şekilde tatmin edemezsiniz. Bunun en önemli sebebi piyasada korkunç bir yarışın olması. Şu an Konya’da aktif çalışan avukat sayısı bile 4.000’lere ulaştı. Bundan mütevellit müvekkil sizin onu ikna etmenizi bekliyor. Ve bununla birlikte yaşanılan olaylara binaen önlerine konulan her doneyi kabullenmiyorlar.

S.B: Aile bizim için çok önemli. Bizim hukuksal çerçevemizin aileyi yeterlilik düzeyinde öncelediğini ve önemsediğini düşünüyor musunuz?

S.K: Biz Doğu’yla Batı arasında kalmış bir ülkeyiz. Herhangi kanuni bir düzenlemenin ülkenin tamamını doyurmasını bekleyemeyiz elbette. Ama şöyledir; hukukta bir kanun boşluğu oluştuğunda biz örf ve âdet kurallarına bakarız. Bundan mütevellit aileyi es geçip bu müstesna kurumu kucaklamama gibi bir durumumuz mümkün değil.

S.B: Yasama-Yürütme-Yargı bütünlüğünün koordineli oluşu ne derece önemli?

S.K: Toplumda bir problem varsa bunu ivedi bir şekilde giderebilmenin çıktısıdır aslında bu koordine. Bu koordine olmadığında menfi olaylar zinciri yine doğrudan halka yansıyacaktır ve bu yansıma sonucu bu bütünlük misyon ve vizyon zedelenmesine uğrayacaktır. Bu bile ne denli kıymetli olduğunun dışa vurumudur.

S.B: Hukuk fakültesi öğrencilerine tavsiyeleriniz neler olur?

S.K: Sadece okul hayatıyla, kitabiyle kendilerini bağlı tutmamaları. Mutlaka bir sivil toplum kuruluşu, bir dernek, vakıf ya da siyasi bir parti hiç fark etmez böyle bir sosyal alanda yer alıp geniş yelpazede kendilerini geliştirmelerini tavsiye ederim.

S.B: İcra ettiniz meslek itibariyle ailenizin tutumu ne yönde peki?

S.K: Üniversite tercih dönemimde ve icra ettiğim meslek itibariyle ailem her dem destekçimdi ve sorumluluğu tamamen benim almamı istedi. Hayallerime, isteklerime ve arzularıma hep saygı duyup önümü açtılar. Mizacım belli olduğu için aşağı yukarı nasıl bir meslek icra edeceğimi kestirebiliyorlardı. Dolayısıyla ailemin desteğini hep hissettim.

S.B: Mesleki prensipleriniz neler?

S.K: Biz serbest bir meslek icra ediyoruz. Dolayısıyla her yiğidin yoğurt yiyişi farklı. Yani ben bir dosyanın müspet ya da mendi her durumunu ortaya koyarım. Çünkü benim çalışma prensibimde çok süslü ve iddialı cümleler olmaz. Umut tacirliği yapmak benim meslek anlayışıma göre değildir açıkçası. En kıymetli prensibim budur. Bizim mesleğimiz bir istişare mesleği olduğu için meslektaşlarımla emsal dosyaları tartışmadan kesin ve keskin kararlar alıp vermem. Yani birincil olarak bunları söyleyebilirim.

S.B: Varmak istediğiniz bir yer var mı?

S.K: Yani bizim meslekte emeklilik diye bir mefhum söz konusu değil. İmkanlarınız el verdiği müddetçe mesleği icra edebilirsiniz. Ama akademik olarak belirli bir mesafe kat etmeyi arzuluyorum diyebilirim.

S.B: Son olarak size ait bir söz duymak isterim.

S.K: Benimsediğim bir söz var ki: hiç kimse sınanmadığı günahın masumu değildir. Bu söz benim çok hoşuma gider.

S.B: Pekâla Seda Hanım. Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarınız da kolaylıklar dilerim.

S.K: Ben teşekkür ediyorum, sağ olun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.