Bu hafta Avukatlar Haftası… Bugün Avukatlar Günü…
Bugünü gerçek bir bayram ve şölen tadında yazılar yazmayı elbette isterdim.
Ama… Avukatlar adliyelerden yaka paça gözaltına alınırken yazamadım…
Hâkimlerimiz ve savcılarımızın büyük bir çoğunluğu aynı okulu bitirdiği arkadaşlarını, hukukçu meslektaşlarını dışladığı, ikinci sınıf olarak gördüğü için yazamadım.
Mahkemelerde yargının üçlü sacayağının asli unsuru olarak görülmediğimiz için yazamadım.
Duruşma salonlarında, mahkeme kalemlerinde, icra dairelerinde saygı duyulan, yargının olmazsa olmazı olarak görülen bir meslek mensubu olamadığımız için yazamadım.
Dosyadan basit bir fotokopi almak için kırk takla atmak zorunda kaldığımız için yazamadım.
Bu yüzden… Bugünü… Kutlama değil; direniş günü olarak görüyorum.
Evet, bugün avukatlarla, hukukla savaş içerisine giren zihniyetle mücadele günüdür…
Avukatları insan yerine koymayanlarla hesaplaşma günüdür. Vatandaştan müvekkile, hâkiminden savcısına, kalem personelinden kolluk gücüne kadar…
Avukatları aşağılayan, aşağılamak için fırsat kollayan anlayışı kırmak adına kavga günüdür…
Elbette biz avukatlara, mesleğimize yakışır bir şekilde davranan hakim, savcı, adliye personelimiz vatandaşlarımız da var… Onlara teşekkür ediyorum ve onları tenzih ediyorum…
Ama ben avukat olarak hâkim, savcı, adliye personeli olarak sınıf ayrımı yapmaksızın hepsini mesai arkadaşı olarak görürken muhatabımdan da aynı anlayışı ve saygıyı bekliyorum…
Evet, dışarıdan çok belli olmasa da ne yazık ki biz avukatların çok fazla derdi var… Mesleki sorunu var. Siyasi saiklerle açılan ve her yıl binlerce mezun veren hukuk fakülteleri var… Yargılamalar sırasında savunma hakkının kısıtlanması ile savunma mesleğini gereği gibi yerine getiremememiz var… Var da var…
Bu sorunlar yumağı ne yazık ki meslek saygınlığı anlamında bizleri zora sokacak işlerin meydana gelmesine sebep oluyor, meslek ahlakının, anlayışının yozlaşmasına yol açıyor…
Emeğinizin değerini düşürdüğünüzde vatandaş size saygı duymuyor… Meslek anlayışınızı ayaklar altına aldığınızda vatandaştan adliyedeki mesai arkadaşlarımıza kadar hepsinin bakışı değişiyor… Burada özeleştiri de yapmadan geçemeyeceğim…
Gerek duruşumuz, gerek düşüncelerimizi açıklama şeklimizle topluma örnek olmalıyız…
Her ne kadar paylaşımda bulunulacak sosyal medya artık neredeyse kalmasa da; özellikle sosyal medyada, son derece fazla vatandaşın bizleri izlediğini unutmadan küfür, hakaret, içeren paylaşımlarda bulunmamalıyız… Mesleki saygınlığı rencide edecek paylaşımlarda da düşünce açıklamalarında bulunmamalıyız… Her şeyden önce hukukçu olduğumuzu, avukat olduğumuzu da unutmamalıyız… Toplumu aydınlatma gibi bir görevimizin olduğunu unutmamalıyız.
Hukukun da, adaletin de, olmazsa olmazı olan biz avukatlar da bağımsız da olmalıyız…
Herhangi bir baskı altında olmamalıyız. Baskı nereden gelirse gelsin… İster baromuzdan, ister iktidardan ve isterse güç odaklarından…
Mesleğimiz için, hukuk için dik durmalıyız. Eğilmemeliyiz…
Hukuk siyasal iktidarların elinde silah; güç odaklarının elinde oyuncak olmuşken…
Hukuk farklı düşünenleri cezalandırma aracı, sindirme aracı olmuşken…
Hukuksuzluklar yaşanırken biz hukukçulara düşen susmak değildir…
Dilsiz şeytan olmak değildir bize düşen…
Hukuksuzluklar karşısında yandaşlık adına susmak, hukuksuzluğu savunmak hukukçuluk değildir. Tetikçiliktir.
Böylesi kaos ortamlarında, hukuksuzlukların, hukuki garabetlerin havada uçuştuğu bir ortamda biz hukukçulara düşen görev hukukun yanında yer almaktır.
Hukuktan yana tavır almaktır. Adaletten yana tavır almaktır.
Hepimizin ofisinde asılı bulanan Molierac'ın sözünde olduğu gibi "Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı."
Hukuk herkese lazımdır… Bu yüzden her zaman diyorum ki;
Herkes için hukuk… Herkes için adalet… Adalet için avukat…