Anayasa Mahkemesi 2 Nisan 2014 tarihli kararı ile ifade özgürlüğünü korudu. Kararı veren AYM’nin İkinci Bölüm Başkanını, yargıçlarını ve tetkik yargıçları ile birlikte emeği geçen herkesi kutluyorum. Kararları ile konuştular. Övgüyü hak etmişlerdir.
Ülkemizde “adalete bakan” adamlar bu kararı beğenmediler. Kararı anladıklarını sanmıyorum.
Sayın Başbakan başta olmak üzere birileri bu karara saygı duymayabilir. Olabilir ve o kadar da önemli değil zaten, bu karara “saygı” duymamaları! Aksi olursa, şaşardım. Bu onların görüşüdür der geçerim ama görüşlerine saygı duyarım. İfade özgürlüğünün gereği budur çünkü. En içten saygılarımla!
Onlar hiçbir zaman Türkiye’de ifade özgürlüğünün korunması için verilmiş olan AYM kararlarının ve ifade özgürlüğünün tarafı olmayacaklar. Kendileri ile ilgili kararlar hariç olmak üzere; onlar ifade özgürlüğünü engelleyen, sınırlandıran tarafında olacaklardır. Saygı duymalarını beklemeyin o yüzden.
Sadece AYM kararına “uysunlar” yeter, çünkü yargı kararıdır “uymak zorundalar”. Ama karara uygun davranmayacaklarından emin olabilirsiniz. Bekleyin, “başka yollar” bulduklarında sakın şaşırmayın.
İfade özgürlüğünün korunmasında küçük bir adım bile olsa; katkısı olan her mahkeme kararına, her yazıya, her söze ve gösterilen her çabaya saygı duyarım, saygısızlık etmem. Çünkü demokratik toplum düzeni gereklerine göre; görev ve sorumluluk bilinciyle hareket etmek gerekir. Aksi, ayıptır.
Anayasa Mahkemesinin İkinci Bölüm 2.4.2014 tarihli 2014/3986 Başvuru nolu kararının (03.04.2014 tarihli ve 28961 Sayılı R.G.) en önemli özelliklerini sıralayalım. Başvuru işin aciliyeti nedeniyle derhal karar verilmiştir. Hemen Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Kararın usul ve esası kuvvetlidir.
Kararın çok daha önemsenmesi gereken ve adalete bakan adamların hiç hoşlanmadıkları bir yönü daha var. AYM bu bireysel başvuruda, iç hukukta tüketilmesi gereken yargı yolu başvurularının bitmesini beklemeden karar verdi. Daha da önemlisi başvurunun özelliği gereği tüketilmesi beklenen idari mahkeme başvurusunun etkin ve sonuç alıcı bir yol olmadığına karar vermiş olmasıdır.
Kısaca, başvurunun özelliğine bağlı olarak eğer hak ihlali varsa derhal giderilmelidir ve iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek yoktur.
Karara daha yakından bakalım.
AYM İkinci Bölüm, başvuru hakkındaki “kabul edilebilirlik” ve “esasa dair” incelemeyi birlikte yapmaya karar vermiştir. Başvuru dilekçesini Adalet Bakanlığından görüş almak için göndermiş ama “ivedilikle karar verilmesi gerekli” görüldüğünden Adalet Bakanlığının yanıtının “beklenmemesine” karar verilmiştir. Çok doğrudur, çünkü yanıt verme sürelerini sonuna kadar kullanırlardı kuşkusuz…
AYM kararında yazılı olduğu üzere, başvurucular Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak ve Sezgin Tanrıkulu twitter. com’un aktif kullanıcısıdırlar.
TİB ise vatandaş mağduriyetini giderme gerekçesiyle erişimin engellenmesi istenilen hesaplar için mahkeme kararı olmasına rağmen uygulamadığı için twitter. com’un tümüne erişimi engelleme kararı almıştır. Eğer twitter mahkeme kararlarına uyarak hukuka aykırı içerikleri çıkarırsa; “tedbir amaçlı uygulanan” erişimin engellenmesi kararını kaldırılacaktır.
Ankara 15.İdare Mahkemesinde açılmış olan iptal davası sürerken yapılmış olan bireysel başvuru AYM’sine göre tüketilmesi gerekli ve etkili bir yargı yolu değildir. İdare Mahkemesi “yürümeyi durdurma” kararı vermiştir ama idare savunmasını ve delilerini sunduktan sonra -ki bunun için idareye 15 günlük süre tanınmıştır- yürütmeyi durdurma kararı yeniden gözden geçirilecektir.
AYM İkinci Bölüm kararında yazılı… Ortada idare mahkemesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararı vardır ve idare bu kararı uygulayarak gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur, her ne kadar idari usul yargılamasında uygulama için 30 günlük “kanuni süre” varsa bile… Bu süre 30 gündür ama “azami” süredir. Sonuna kadar bu sürenin tüketilmesi beklenmemelidir.
O yüzden Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü kararında diyor ki; “ Hukuk devletinde yargı kararının uygulanması şeklen bir yerine getirmeyi değil, objektif koşullar altında olabilecek en kısa süre içinde, tespit edilen hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir” TİB ise twitter.com sitesinin derhal erişime açılmaması nedeniyle bu yükümlüğünü yerine getirmemiştir.
Bu gibi durumlarda yani “ülkemizde milyonlarca kullanıcısı olan bir sosyal paylaşım sitesine erişimin engellenmesinin bu kişilerin demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünü sınırlayıcı etkisi dikkate alındığında”, erişimin engellenmesi kararı ifade özgürlüğünü sınırlandırıcı bir etkiye sahiptir. Ve acil olarak bu tür sınırlandırmaların hukuka uygunluğu denetlenmelidir. Hukuka aykırılık tespit edilirse sınırlandırma hemen kaldırılmalıdır.
Bu zorunluluk demokratik hukuk devleti ilkesinin en önemli sonucudur. AYM İkinci Bölüm, Twitter.com sitesine erişimin “halen” mümkün olmadığının tespitini yapıyor ve “sosyal medya” için teşhisini koyuyor. Sosyal medyada “haber, düşünce ve yorumların ve eleştirilerin” hemen yayılması, haber, düşünce açıklamaları ve bilgiye hemen ulaşılması, yorumların hemen kullanıcılar arasında dolaşması, paylaşılması gerekir. Bu paylaşımın Twitter.com adlı kitle iletişim aracı ile sağlanması çok önemlidir. Hemen olmazsa, aksi takdirde “etkisini” ve “değerini” kaybedebilir. Kısacası “güncellik” esastır ve “hemen şimdi” hali sosyal medyanın en can alıcı ve en önemli özelliğidir. Gecikilirse, ifade özgürlüğü bayatlar. Bayatlatılmış ekmek gibidir ve yenmez. Bu nedenle herkesin değer yargıları ve görüş oluşturma hakkı İnternette korunmalıdır.
Dolayısıyla diyor AYM; “yargı kararının yerine getirilerek siteye erişimin ne zaman sağlanacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi karşısında” uygulanması beklenen 15 İdare Mahkemesinin “yürütmeyi durdurma” kararı, ihlali ve olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak bakımından “etkili” ve “erişilebilir” nitelikte koruma sağlamamaktadır. Yani ifade özgürlüğünün korunmasında “sonuç alıcı bir yol” değildir. İdare mahkemesine başvurmak Twitter.com sitesinin erişime açılması için etkili ve ifade özgürlüğünü korumak için yeterli koruma sağlayan bir yargı yolu değildir.
AYM İkinci Bölüm; Anayasanın 26 ıncı maddesinin koruduğu düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlal edildiği iddiası hakkında ileri sürülen bireysel başvurunun “açıkça” dayanaktan yoksun olmadığı gerekçesiyle başvuruyu “kabul edilebilir” bulmuştur. Sonra “esas” hakkında kararını vermiştir.
AYM kabul edilebilirlik kararını, esasen ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini tespit ederek vermiştir ve doğrudur. Kabul edilebilirlik kararı gerekçeli kararın esası içinde mündemiçtir. Aksini savunanlara hatırlatmak isterim, “Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar”.
Karara “uyacaklarından” şüphe duyduğum en yüksek siyasi yürütme organı üyelerinin aksine; AYM İkinci Bölüm tarafından verilen ifade özgürlüğünün bekçiliği niteliğindeki “esasa dair” ve özellikle esasın içinde bulunan “kabul edilebilirlik” kararını çok değerli görüyorum ve saygı duyuyorum.