Çocuklar… Bizim çocuklarımız…
Adları, ırkları, mezhepleri, dinleri ne olursa olsun…
İster Berkin, ister Yasin… İster Ayaz, ister Muammer…
Onlar daha çocuktu… Onlar daha bebekti…
Onların hayalleri vardı, umutları vardı… Gelecekleri vardı… Biz büyüklerin iktidar kavgaları, anlamsız hırsları ile bizi yönetenlerin ihmalleri ve gizli pazarlıkları sebebiyle yitip gittiler… Melek oldular…
Peki, biz ne yaptık… Ölümleri yarıştırdık, acıları yarıştırdık… Ölenin ırkını sorguladık, mezhebini sorguladık…
İşte tam bu noktada da bir çocuk hakları günü yaklaşmakta…
En kutsal insan hakkının yaşama hakkı olduğu nasıl tartışmasızsa, çocukların da en büyük haklarından birinin oyun oynamak hakkı olduğunu takdir edersiniz…
O zaman, elinden tutup oyun parkına götürmek yerine çocuğumuzu “kendi düğünlerine” götürenlere yeteri kadar tepki koymuyoruz… Bunları sıradan bir olay gibi görüyoruz…
Çocukları cinsel anlamda istismar edip, sapkınlık yapanlar için hemen devreye giren insani duygularımız, -bana göre sapıklık olan- ama adına “evlilik” deyince ne yazık ki kapsama alanı dışına çıkıyor. O cevval, o çocukları düşünen(!) yurttaşlarımızdan ya da siyasilerimizden geriye koca bir hiç kalıyor… Sorumluluğunun farkında olmayan bazı sorunlu bakanlarımız ise bu sapıklıkları makul bile karşılayabiliyor.
İşte böyle bir ortamda çocuk haklarından ve çocuk hakları gününden ne kadar bahsedebilirsiniz?
Çocukların yaşama hakkının ellerinden alındığı bir ülkede çocuk hakları gününde ne yapabilirsiniz ki?
Çocukların okul harçlıkları için çalışmak zorunda olduğu bir ülkede ne diyebilirsiniz ki?
Çocukların okula gitmek, parklarda oynamak yerine gelin olduğu bir ülkede çocuk haklarına dair ne konuşabilirsiniz?
Şiddetle pompaladığımız çocuklarımızdan sevgi mi bekliyoruz? Unutmayınız… Ön teker nereye giderse arka tekerde oraya gider… Yani biz çocuklarımıza ne verirsek, ne ekersek onu alırız, onu biçeriz.
Toplumumuz böylesine şiddet eğilimli oldukça ne yazık ki bizden sonra gelenler de aynı eğilime açık olacak… Yani çocuklarımızı suça iten, suç işlemeye sevk eden aslında biziz… Bu anlamda hepimizin, özellikle de bizi yönetenlerin sorumluluğu vardır ve işte bu yüzden bütün bu soruların hepsine ne yazık ki olumsuz cevap vermek durumundayız…
Geleceklerini çaldığımız çocuklarımızdan yarınlarımıza sahip çıkmalarını beklemek abesle iştigaldir. “Bu dünyanın; bize atalarımızın mirası değil, çocuklarımızın emaneti olduğunu” anladığımız gün gerçek anlamda çocuk haklarından ve onlara saygıdan bahsedebiliriz… Şimdi yapılan konuşmalar iyi niyet gösterisinden veya timsah gözyaşından öteye ne yazık ki geçemeyecektir.
Çocuklarımızın yararı ve hakları yasama faaliyetleri yapılırken, yasalar uygulanırken birincil derecede gözetilmiyorsa ortada bir sorun var demektir. Biz büyükler olarak görevimizi gereği gibi yerine getirmiyoruz demektir. Biz büyüklerin çocuklarımızın üstün yararları için gerekli tüm çalışma ve uyarıları yapmak gibi bir zorunluluğumuz yok mudur?
Demokrasi insan hakkıyla başlar… İnsan hakkı ise çocuk hakkıyla… Yani çocuk hakları demokrasinin temelidir.
Sonuç olarak, ışıklarda mendil satan çocuklarımızdan, bakımevlerinde şiddet ve işkence görenlere, çocuk yaşta gelin olanlardan tarlalarda çalıştırılan çocuklarımıza kadar hepsinin vebali bizlerdedir… Hepsinin sorumlusu bizleriz…
Bu anlamda çocuklarımızın yaşadığı her türlü çocuk hakkı ihlallerinde ve yaptıkları yanlışlarda başka yerlerde suçlu aramayın…
Aynaya bakın yeter…