AYNI ŞARKI

Erdal Küçükşehir

Yapılan kamuoyu araştırmalarında ekonomik sorunların ilk sıraya yerleşmesi gibi bir gerçekle karşı karşıya bulunmaktayız. Halkta bu algının oluşmasında şüphe yok ki son dönemde oynaklık gösteren kurların büyük bir etkisi var. Türk toplumu geçmişte yaşadığı tecrübeler sonucu ekonomiye dair veriler yerine döviz kuruna bakarak genel ekonomiyi yorumlamayı tercih ediyor. Kurların Türkiye gibi hem cari açık veren hem de yeterli tasarruf oranlarına sahip olmayan bir ülke için önemli olduğuna ben de katılıyorum ama asıl tartışılması gereken şeylerin arada kaynayıp gitmesinden şikâyetçiyim.

Döviz fiyatlarının her dalgalanmasında çözüm için başvurulan faiz silahı oluyor. Oysa faiz ile dövizi kontrol edelim derken yatırımlar büyüme rakamları işsizlik gibi daha önemli meseleleri halının altına süpürmüş oluyoruz. Ekonomiye dair yazılı ve görsel programlarda tartışılanlar ise ayrı bir problem. Çarşının sokağın pazarın diliyle onları bir araya getirmek neredeyse imkânsız gibi. Aslında bizim sorunumuz döviz-faiz-borsadan çok öte diye düşünürken Sayın Mehmet Şimşek’in konuşmasını dinleme fırsatı buldum ve umutlandım. Çünkü ekonomi konusunda hükümetin en yetkili ağzı sorunların oluşmasındaki temel faktörlerin farkında olduklarını üzerine basarak söylüyordu.

Bir ekonomi kanalının öncülüğünde yapılan Türkiye ekonomi zirvesinde Sayın Şimşek, ana başlıklar altında şunları söyledi:

- Türkiye son 15 yılda birçok dış şokla karşılaştı. Bunların büyük kısmı artık geride kaldı.

- Türkiye’nin kamu borç stokunun milli gelire oranı en düşük seviyede.

- Kamu olarak harcama kısıntılarına gidiyoruz. Kamu maliyemiz net anlamda dış dünyaya borçlu değil alacaklıdır. Reel sektörün döviz açık pozisyonu olduğu doğru olmakla beraber döviz varlıkları bu yükümlülüklerini yerine getirecek düzeydedir.- Beşeri sermayemiz yani insan gücümüz bizim petrolümüzdür. Vergi gelirlerimizin dörtte birini eğitime harcıyoruz. Eğitimin kalitesini artıracağız. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı azalacak teknoloji daha fazla kullanılacak.

- Türkiye’de yatırımların milli gelire oranı %29 ve makul bir düzey sayılır. Ancak yatırımların büyük kısmı makine teçhizat ve AR-GE’ye değil inşaata gidiyor. Ülkemizin inşaata da ihtiyacı var ama dördüncü sanayi devrimi bağlamında yatırımlara ihtiyacımız var.

- Vergiyi tabana yayarak dolaylı vergileri azaltacak bir reform meclis gündemindedir.

- Bankalar bilançolarının bir kısmını girişimciliğe ayırırsa daha çok kazanacaklardır. Kısa vadede nakit akışı negatif olan şirketler gelecek vadediyorsa yatırım yapmaktan çekinmeyin.

- Türkiye önemli bir lojistik ve enerji merkezinde yer almaktadır. Bu coğrafyanın bize birçok fırsat sunduğunu unutmayalım.

- Verimliliği artıracak reformları güçlü şekilde devam ettireceğiz.

- Geleceğe dair kötümser olmamıza gerek yok bu gün tüm dünya da yaşanan iniş çıkışlar ve kargaşa geride kalacak. Türkiye’nin kamu maliyesi ve bankacılık sektörü her zaman olduğundan daha güçlü ve adaptasyon kabiliyeti oldukça yüksek. Evet cari açık sorunumuz var ama birkaç yıl öncesinden daha iyi düzeyde. Kurdan kaynaklanan bir enflasyon problemimiz olsa da kısa vade de tek haneli rakamlara düştüğünü göreceğiz.

Gördüğünüz gibi bu söylemler bizim için günü birlik kur faiz borsa tartışmalarından çok daha önemlidir. Özellikle verginin tabana yayılması eğitim sistemimizde yapılacak iyileştirmeler ve yatırımların üretimi temel alacak şekilde yönlendirilmesi bizim de hep söylediğimiz memleketin asıl tartışması gereken meselelerdir. Her kur dalgalandığında aynı şeyleri yaşamak istemiyorsak bu söylemlerin eyleme dönüşüp dönüşmediğine bakmalıyız. Aksi takdirde bir sonraki kur hareketinde döner dolaşır faizi kaç puan artıralım şarkısını bir daha dinleriz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.