Ayrılık ne yaman kelime

Ahmet Köylü

Ayrıklar hep zorumuza gider ama bir o kadar acı ama gerçektir sevdiğinin ölümü dostun ölümü anne babanın ölümü bir büyüğüm şöyle demişti Bir tek acı vardır her ömür hikayesinde: Ayrılık sizlere Yavuz Sultan Selim Han ile bir cariye arasındaki sevdayı anlatmak istedim Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim, Sam yakınına otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmış. Bir cariye, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik islerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik işlerle meşgul olurmuş? Yine bir sabah temizlik için geldiğinde, Sultan Selimi görmüş. Cariyenin gönlü sultana, su gibi aniden akıvermiş gönlünü kaptırmış ona.- Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmek, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sızı sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göynümeye.

Bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına aşkın gücü ona, söyle bir satır yazma cesareti vermiş:

"Seven insan neylesin"

Yavuz Sultan Selim, otağına yatmaya gelince, birden direkteki yazıyı fark etmiş," Bu da ne ola ki" diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe ederken? Almış eline kalemi söyle bir satır da o düşmüş aynı direkteki dizenin altına. "

"Hemen derdin söylesin."

Cariye ı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de? Fakat koskoca cihan sultanına ilân-i aşkta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. "Varsın olsun bu aşk, buna deger diye düşünmüş." Aldığı cevabı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren... Aşkın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yaşayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış aynı direğe

"Ya korkarsa neylesin"

Yavuz sultan selim, aksam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satır gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karşısında. Hemen o satırın altına bir mısra daha eklemiş, aşka yenik düşen koca padişah:

"Hiç korkmasın söylesin."

Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine:

" Seven insan neylesin/ Hemen derdin söylesin/Ya korkarsa neylesin/ Hiç korkmasın söylesin"

Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan'ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek:

" Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tez elden bu cariyeyi huzura getirin."

Cariye Huzura Getirilmiş Sultanı Karşında görünce dili lal olmuş

Selim" diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanın aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani alemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:

" Koca hünkâr, ağlamış" ve cariyeye yaptırdığı mezarın mermer taşına, şu dörtlüğü kazdırarak , dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr şöyle haykırmış:

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek

Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek

Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân

Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."

Ayrılıksız Aşk Mümkün mü? Bilinmez

Allaha emanet olun

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.