Gazeteci aziz dostum Mustafa Güden'in, KGC’den gelen bilgi mesajında, geçirdiği beyin kanaması dolayısıyla Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'nde yoğun bakıma alındığını öğrendim.
Derhal ameliyata alınan Mustafa kardeşime Allah'tan acil şifalar diliyorum. Dostlarımızdan da dualarını esirgememelerini rica ediyorum. Allah'ım çoluk çocuğuna bağışlar, inşaâllah.
Derbent'li kardeşim Mustafa, derin ve ince düşünen bir arkadaşımdı. Rasyonel’de çalışırken ziyaretime gelirdi. Konya meseleleri başta olmak üzere siyaset, tarih ve Müslümanların hallerini konuşur ve dertleşirdik. Biraz da kulis yapardık.
***
Arkadaşlığımız ve dostluğumuz Konya Postası’na kadar uzanır.
1986’lı yıllar Mustafa Güden, rahmetli Orhan Samur, rahmetli Mustafa Ataman, Caner Arabacı hocam, gazeteyi Durmuş Alagöz’den devralan yeni patronlar Mustafa Alagöz ve Süleyman Alagöz ile Ahmet Eser, Ali Alagöz, Ahmet Kalender hemen aklıma geliveren isimler. Elbette daha pek çok isim sayılabilir.
O günler, ne güzel ve bereketli günlerdi sevgili ve aziz dostum Mustafa…
Ne mücadeleler verdik seninle…
Attığımız manşetler ve yazdığımız haberlerle Rektör Yardımcıları başta olmak üzere pek çok resmi ve gayrı resmi devlet kurum ve kuruluşların yetkilileri, gazeteye kadar teşrif ederler ve açıklama yapmadan gitmezlerdi.
O zamanlar gerçekten gazetecilik vardı, muhabirler de acardı!
Gazeteler arası rekabette muhabirler birbirleriyle haber atlatmak için yarış halinde olurlardı.
Bir muhabir, hem adliye, hem sağlık (hastaneler), hem asayiş (polis), hem kültür, hem siyaset ve ekonomi haberlerini takip etmek zorundaydı. Sadece spor muhabiri ayrıydı.
Gazetenin spor sayfasından Ahmet Eser sorumlu idi. Mustafa Güden hem spor muhabiri hem de siyasi haber muhabirliği yapardı. Spor haberleriyle canı sıkıldığında birinci sayfaya, siyasi haberleriyle destek olurdu.
***
Bendenize; “AZİZİM” diyerek hitap edilmeye o yıllar başlanılmıştı.
Gazete dahilinde de rekabet ve birbirini çekememezlik devam edip gidiyordu. Birinci sayfa ile spor sayfasını yapma noktasında bir tatlı bir çekişme ve rekabet söz konusuydu. Bu tatlı rekabet bazen üzüntüye dönüşür ve insanlar, birbirlerine, arkadaş olmalarına rağmen argo kelimelerle kırıcı olurlardı. O öfke ve kızgınlıkla birbirinden güzel olmayan laflar havada uçuşmaya başlardı..
Bir gün yine öyle bir ortam hasıl olmuştu ki, ben artık dayanamamış ve “Yeter artık!” diyerek müdahale etmek zorunda kalmıştım.
Çalışma arkadaşlarıma “Neden birbirinize bağırıp çağırıyor ve güzel sözlerle çağırmak yerine argo ve kaba kelimeler kullanıyor, kalbinizi kırıyorsunuz” dedim.
“Bundan sonra birbirinizi çağırırken “ya Ahmet Bey, ya Mustafa Bey” diye hitap edeceksiniz ya da “Azizim” veya “Aziz Dostum” diye çağıracaksınız” şeklinde konuşarak son noktayı koymuştum.
O günden sonra Konya Postası’nda çalışan arkadaşlar birbirlerine “aziz dostum” ve bana da “azizim” demeye başladılar.
Küçük ama önemli bir mesele böylece halledilmiş oldu.
***
1985’lerin Konya’sı, bugünkü kadar büyümemiş, gelişmemiş, serpilmemiş ve küreselleşerek bozulmamıştı.
O, masum Anadolu’nun saf çocuğuydu…
Ne zaman holdingler yerden biter gibi çoğalmaya başladılar… İşte o zaman Konya değişmeye ve Konya insanı da üzüm sirkesi gibi ekşimeye başlamıştı…
Holdingcilik furyası, Konya’nın reklam pastasını büyütmüş ve bu pastadan pay kapmak için mevcut gazetelere yenileri eklenerek birbirleriyle kıyasıya bir yarış başlamıştı.
Reklâm veren el ile reklâm alan el arasında cereyan eden bu mücadele; 28 Şubat Postmodern Darbesi’ne kadar devam etmişti.
Gazete patronlarının evrilme süreci de böyle başlamıştı.
Yaygın ve yerel muhabirler haber bulmakta zaten zorlanmıyorlardı. Çünkü holdingler açık veriyorlar, düzgün çalışmıyorlar ve mudilerine karşı dürüst davranmıyorlardı. Aslında her şey karşılıklı idi.
Kâr payı (faiz) dağıtan da alan da bundan son derece memnundu.
İfrat ve tefrit ise, ileride ‘fitne’ oluşturacak kadar alabildiğine otobanda gider gibi önemli bir mesafe katediyordu.
Bu hamur daha çok su doldurur.
***
Mustafa kardeşim, şimdi uzaklardan bedenine gelen elçileri ağırlamakla meşgul.
Elçiye zeval olmaz derler, aziz dostum şimdi onları yoğun bakımda karşılıyor!..
Meslektaşımız ve aziz dostumuz Mustafa, şu günlerde dualarınıza o kadar muhtaç ki...
İçten ve gönülden dua edelim ki bu güzel kardeşimiz tekrar aramıza dönsün.
Allahu Teâlâ'nın "şafi" sıfatı Mustafa’nın ve bütün hasta kardeşlerimizin üzerine olsun.
AZİZİM DİYOR Kİ..
Peygamberimiz, beş şey gelmeden önce o beş şeyin kıymeti hakkında bizlere tavsiyede bulunuyor:
“İhtiyarlık gelmeden, gençliğin…
Hastalık gelmeden, sağlığın…
Fakirlik gelmeden, zenginliğin…
Meşgul olmadan boş zamanın.