Pazar günü babalar günüymüş. Bunu da ismi bende kalsın değer verdiğim bir arkadaşla iftar sonrası için plan yapmaya çalışırken o söyleyince öğrendim. Malum artık şehrimizde pazar günleri yerel gazete çıkmadığı için evvelinden kaleme aldım. Elbette sevdiklerimize karşı içimizde beslediğimiz sevgiyi bir zaman dilimi içine sıkıştırmak mümkün değil, bunu daha önceleri farklı köşe yazılarımda da dile getirmiştim ki yine dillendiriyorum. Kapitalizm olarak adlandıranlar, saçmalık olarak karşılayanlar, gereksiz görenler olabilir lakin ben bunlara kesinlikle katılmıyorum. Bu günler semboliktir ve aksine ben her ne olursa olsun destekliyorum. Gönül alanlara elbette lafım sözüm yok ama bizi bize bıraksalar işten güçten, dertten sıkıntıdan kendimizi bile unutuyoruz ki anamıza babamıza sevgimizi gösterelim. Hediye almak zorunda değilsiniz. Ama gerekli gereksiz her şeye paramızı akıttığımız tüketim çağında, üç günlük tatil için günlerce çalıştığımız parayı bilmem ne oteline döküp saçarken hiç değilse büyüklerinize ufak bir hediye alın da yaptığınız jestin izi kalsın.
**
Aslında ben bugün daha özel bir konuyu dile getirmek istiyorum da konuyu çok dağıtmayayım. Aşk ne kadar kutsal bir değer değil mi? Tabi bunu aşkın kıymetini bilenler çok daha iyi anlar. Önce alnınıza yazılan kişi karşınıza bir sebeple çıkar gelir. Hoşlanır hatta sevmeye başlarsınız. Vakti zamanı gelmiştir ve aynı yastığa başınızı koymak istediğinizde kırk gün kırk gece olmasa da yedi düvele duyulacak şekilde düğün yaparsınız. Artık yeni bir hayat vardır önünüzde ve bu yeni hayatın yine başrolünde siz oynarsınız. Sevginiz uğruna yapamayacağınız bir şey yoktur ve hiç düşünmeden uğruna dünyayı bile ateşe verirsiniz. Birlikte ağlar, birlikte güler yine birlikte eğlenirsiniz. Günler ayları aylar yılları kovalarken dünyaya gözlerini açan yavrunuzla mutluluğunuzu adeta perçinlersiniz. Yemeden önce yedirir, giymeden önce giydirir; vatanına milletine hayırlı evlat olsun diye çabalarken evinizde bazı huzursuzluklar baş göstermeye başlamıştır. Görmemezlikten, duymamazlıktan gelirsiniz ama bir gün bardağı taşıran son damla ile sabrınız taşar. İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta sözleri çoktan unutulmuştur ki mahkemenin kapıları aşındırılmaya başlanır. Şiddetli geçimsizlik sebebiyle başlayan ilk celse; çocuğun velayetinin annesine verilmesine, babanın da her ayın ilk ve üçüncü Cumartesi günleri bilmem kaç saatleri arasında çocuğunu görmesine diye nihai karar alınarak dosya kapanır. Kapanır kapanmasına da her baba o kadar da şanslı değildir. Velayeti eline alan anne hırs ve egosunu tatmin etmek adına, kızgınlığını, hayatını mahvettiğini düşünerek babaya karşı çocuğunu göstermemek için ona karşı koz olarak kullanabilir. Ve elinde mahkeme kararı olmasına rağmen çocuğunu göstermeyen anne karşısında baba ne yapabilir? İşte burada adalet maalesef yetersiz kalıyor ki baba yavrusuyla temas kurmak için icra mahkemelerine belli bir ücret ödeyerek çocuğunu icra ettirip ancak polis ile görebiliyor. Ya parası olmayan? Mal paylaşımı, tazminat ve nafaka derken yıpranan babanın da artık maddi anlamda gücü kalmayınca sırf annenin bencilliği yüzünden üzülerek söylüyorum ki onlarca çocuk baba şefkatinden mahrum kalarak büyüyor. Parmakla sayılacak kadar az olsa da elbette bu durumun tam tersi de yaşanabiliyor ama mahkemeler ağırlıklı olarak velayeti anneye verdiği için bu durumu çoğunlukla baba yaşıyor. Sadece bu sebepten yıllardır yavrusunun kokusuna hasret kalan, büyüyüp gelişen ama çocuğunu göremediği için sokakta görse tanımayacak hale gelen babalar var. İşte bu babalar günü en çokta onların olsun. Çocuğunu bu yanlışa alet eden annelerin kalbine merhamet dilerken yetkili mercilerin de artık bu duruma çözüm bulması ümidiyle Rabbim kimsenin ağzının tadını bozmasın, bozdurmasın. Tüm babaların ve baba adaylarının Babalar Günü'nü tebrik ediyorum.