Ne hale geldik böyle?
Ey Müslümanlar! Bu gidiş, bu kopuş, bu savruluş nereye?
“Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz ?” (Tekvir / 26)
Bu perişanlık ne kadar devam edecek daha?
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!” (M.Akif ERSOY)
İslam Coğrafyası adeta yanıyor, yanmak ne kelime yok oluyor. Hem de kör, sağır, duygusuz ve vicdansız dünyanın gözleri önünde inim inim inleyerek.
Irak perişan,
Suriye kan gölü,
Halep yok oluyor,
Arakan’da katliam var,
Filistin ve Gazze’de huzur yok,
Yemen, Mısır, Myanmar, daha niceleri…
Acı, gözyaşı ve ızdırap içinde kıvranan, çaresiz bir İslam Coğrafyası. Yıkılmış, yok olmuş şehirler. Kan ve gözyaşı içinde, çaresizlik içinde, düşmanın insafına/insafsızlığına terkedilmiş bir İslam Ümmeti.
Tam da Ziya Paşa’nın tasvir ettiği gibi ahval:
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler, kâşaneler gördüm,
Dolaştım mülk-i İslam’ı bütün, viraneler gördüm.”
Halep’e bakın yeter. Suriye’nin şehirlerine, kasabalarına bir bakın fazlasını görürsünüz. Irak paramparça olmuş. Batı emperyalizminin kirli tuzaklarına teslim olmuş, acınası halde koskoca bir İslam Dünyası.
Mazlum ve mağdur Ortadoğu’daki katliamlara, acılara dünya tepkisiz, sessiz. BM, konuyla ilgili sonuçsuz toplantılarını yapıyor dostlar alış-verişte görsün kabilinden. Alınan kararları kimse dinlemeyecek, dikkate bile almayacak zaten.
Hadi dünya sessiz, peki müslümanlar ne alemde? Kardeşleri yok olurken, en ufak bir hareketlilik var mı? Arap Birliği ne işe yarar sahi? Halep yok olduktan sonra durumu görüşmek üzere toplanma kararı almışlar. Ba’de harabi’l- HALEP / Halep harab olduktan/yıkıldıktan sonra.
İslam İşbirliği Teşkilatı diye bir teşkilatın ise sadece adı var. Adını zor hatırladım, sahi sizler hatırlıyor musunuz bu örgütü? Ne işe yarar, müslümanların hangi yarasına merhem olur? Hangi mazlumun elinden tutar, hangi probleme çözüm üretir. İşte öylesine…
Ya İran! 1979’da gerçekleşen devrim ile birlikte Türkiye’de bazı “İslamcı”ların “ideal İslam Devleti” olarak gördükleri İran’ın ve İsrail’e karşı bir tehdit oluşturduğuna inanılan, yere göğe sığdırılamayan Lübnan Hizbullah’ının Suriye’de/Halep’te ortaya çıkan gerçek yüzleri tam bir hayal kırıklığı değil mi?
Türkiye de olmasa bu katliamlara ses veren, mazlumlara kucak açan başka bir ülke var mı Allah aşkına? Yok, maalesef yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan da olmasa mazlumların ah-u vahlarını haykıracak, iniltilerine kulak verecek başka bir lider var mı? Ne yapar Arap şeyhleri, ne zaman konuşacaklar, daha hangi felaket olacak da ortaya çıkacaklar?
Acı üstüne acılar, kederler ve ızdıraplar ümmet coğrafyasını kaplamış durumda. Analar ağlıyor, çocuklar ölüyor. Kadınların namusları kirletiliyor. Müslüman, kelime-i şehadet getiren diğer müslümanı kelime-i tevhid getirerek öldürüyor. Hakikatte mü’min olduğuna inandığı kardeşini acımasızca katlediyor. Hem de “Allahuekber” diyerek katlediyor. Düşünebiliyor musunuz Halep’te çaresiz kalmış kadınlar, genç kızlar namuslarına halel gelmesin diye, ırzları kirletilmesin diye intihar etmek için fetva istiyorlar. Bu nasıl bir utançtır Allahım!
Utanması gerekenler bizleriz, izzet ve şeref sahibi olmak gerekirken zilleti yaşadığımız için.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat Suresi / 10) ayetinin gereğini yerine getirmediğimiz için. Bir araya gelmediğimiz, gelemediğimiz için. İslam’da vahdeti gerçekleştirme adına adım atmadığımız, atamadığımız için.
Ayrılıklara, gayrılıklara düştüğümüz için. Mezhep ayrılıklarına düşüp, kendi mezhebimizi, meşrebimizi, anlayışımızı, yorumumuzu, yolumuzu mutlak doğru ve “hakiki din” telakki ettiğimiz için. Allah ve Rasulü, gelecek fitne tehlikesine dikkat çekip, uyarıp dururken, fitnenin tam ortasına düştüğümüz için. Halbuki “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara Suresi / 191)
“Ey inananlar! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah'ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarfettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.” (Enfal Suresi / 60) ayetinin de gereğini yerine getirmediğimiz için. Çağın gereği siyasal, kültürel, ekonomik, sosyal ve askeri alanlarda güçsüz ve zayıf kaldığımız ve bütün bunlara da “gelişmemize izin vermiyorlar, engel oluyorlar” kılıfını uydurduğumuz için.
Batı Dünyası harıl harıl çalışırken, miskin ve biçare bir hayatı zühd ve takva zannettiğimiz için. İslam’ı Rabbimizin vahyettiği gibi anlayamadığımız ya da anladığımız halde uygulamadığımız için.
Bilelim ve yürekten inanalım ki!
“Halbuki asıl izzet, şeref (üstünlük) Allah’ın, peygamberlerin ve mü’minlerindir”. (Münafikun / 8)
Ve nihayet son söz, doğru söz yine Rabbimizden: Çıkış yolu Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak…
“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (A.İmran Suresi / 103)
Şüphesiz Allah, en doğruyu söyleyendir.