Kültür Bakanımız dili sürçünce İstanbul’un fethiyle ilgili yanlışlıkla söylediği bir sözü anında düzeltti, özür diledi. Bu sözleri bilerek söylemesi zaten akıl alır bir şey değildi çünkü partisi belli, zihniyeti belli, derdi belli. Hal böyleyken kirli kitle koyuldu yine işe; ‘vay hain, böyle söz mü olur, böyle hata mı olur, devlet büyüğü hata yapmaz herkesten daha çok dikkatli olur’ tarzı tevatürler sosyal medyada gezinmeye başladı. Bu yazıyı kaleme alma sebebim bu malum zevattan artık gına gelmesi, o yüzden kızgınım, Engin Ardıç ve Salih Tuna gibi ironik, sever gibi döven tarzda bir yazı da kaleme alabilirdim. Ben tüm içtenliğimle tane tane anlatacağım sana, umarım kime söylediğim ve ne amaçla söylediğim doğru anlaşılır ve ilgisi olmayanlar üstüne alınmaz.
İnsan; beşerdir, şaşar. Neyin ne olduğunu anlamadan ortalığa bodoslama dalan, yargıç kesilen, cellatlığa soyunan, açık bulmaya can atan ve kesip biçmeye hazır tiplerden mürekkep bir kitle var. Bunların kime saldırdığının bir önemi yoktur, kendi görüşünden olmuş olmamış fark etmez. Kendi görüşünün ne olduğunu, neyi savunduğunu pek bilmezler zaten. Yeter ki uğraşacak, suçlayacak, asıp kesecek birilerini bulsunlar. Sosyal hayatlarının olmayışı, çevreyle ilişkilerin dar ve yakın çevreden ibaret birkaç kişiyle sınırlı kalmasının sonuçlarından biridir travmalarının, çıldırmalarının, linçlerinin ve dayatmalarının bilinçaltındaki bastırılmış sebebi. Gerçekten samimi olsalar heyecanlarında; kendi görüşündeki biri böyle bir şey söyledi diye atlayıp yanlışın yayılması noktasında reklamcılığa soyunmaz, önce sakin sakin anlamaya çalışır neyin ne olduğunu. Şöyle bir düşünür; Adamlar neler neler söylüyor, kutsala saldırmaya kadar götürüyorlar işi, destekçilerine bak ses yok, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibiler, bu nasıl bir bağlılıktır, sahip çıkmadır, inattır. Halbuki insan dini için, namusu, vatanı için yaşar, ama ben ne yapıyorum: beni temsil eden, seçtiğim, meclise gönderdiğim bir vekil insanlık hali bir dil sürçmesi yaşamış, hurraaa… Ne kadar meraklıyız lince, dışlamaya, eleştirmeye, bitirmeye, bardağın boş tarafını görmeye, oysaki güzel dinimiz’ hüsn ü zan’nın önemini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Sosyalleşememenin, farklı insanlara ve kültürlere kapı aç(a)mamanın sonuçlarıdır bu durum dedik, bu minvalde ilerleyelim; gelişimini tamamlayamamış, topluma karışamamış bu birey, eleştirecek bir şey bulsun ki kendi ezikliği, vasatlığı ortaya çıkmasın karşısındakini ezsin kendi gerçekliğini perdelesin, unuttursun.
Bak arkadaşım, kardeşim; ‘vatan millet sakarya’ demekle, edebiyat yapmakla, bağırıp çağırmayla, sosyal medyada bir iki dayı dayı paylaşım yapmayla vatansever, yerli ve milli ol(a)mazsın. Vatana, millete bir katkın, fikrin, bulduğun bir icat, ön ayak olduğun bir üretim/ilham var mı sen ondan haber ver; öpüp başıma koyayım sırtımda taşıyayım, sarıp sarmalayayım seni ama sen işin özünü, bunları bırakmışsın başlamışsın ağlayıp sızlamaya, bağırıp çağırmaya, ,saldırmaya, kelimelerin/kavramların arkasına sığınmaya: Vay efendim neymiş kültürel iktidar onlarda, sanatta her yerde onlar, onlar satılıyor, okunuyor, ilgi görüyor hasetlikler, ithamlar gırla, laf, laf, laf… Laf üreteceğine otur bir düşünsene aziz kardeşim, nerde hata yapıyoruz, niye böyle oluyor, ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım? diye. Adamlar dergilerine de, kitaplarına da, yazarlarına da, değerlerine de sahip çıkıyor, mesela 2.5 liraya gazetesini, 25 TL’ye edebiyat dergisini alıyor vs. tarafım belli olsun, sahip çıkayım diyor. Ya sen! 50 kuruşa gazete almazsın, 5 liraya dergi (Gerçek Hayat mesela) almazsın; gerekçen de okunacak bir şey yok ki, hep aynı şeyler diyerek. Halbuki okumadın, para vermek istemedin, öyle bir alışkanlığın yok, yukarıda zikrettiğim etrafındaki kısıtlı çevre de bihaber bunlardan; okumak, yazmak da neymiş! Doğruları ve güzellikleri hep kendin ve kendin gibi akrabandan müteşekkil üç- beş insanla yaşadığın dar dünyadan ibaret sanırsın; en güzeli en doğruyu siz bilirsiniz, bu en güzeli, doğrusu dediyseniz güzel de doğru da odur.
Daha çok şey söylenir, daha çok su götürür bu konu ama ben bu kadarla iktifa edeyim. Sakın seni küçük görme, hakaret etme, alay etme gibi düşünme bunları. Aynı gemideyiz, beraber kardeşçe yaşayalım; nefretle kinle ömür tüketme, çürümekten uzak dur kısa yaşamında/ dünya hayatında.; değiş biraz, yenilen, değişik insanlar çevreler gör farklı yaşa arkadaşım yani insan içine karış biraz da, tüm sözüm bunun için, azıcık düşün hak vereceksin. Zararın neresinden dönsen kar, hadi yeni bir başlangıç yap…
Unutmadan, hep bu tarafı eleştiriyorsun, ya karşı taraf dediğini duyar gibiyim. Onlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor, eğer ıslah olmazlarsa, doğrusunu elbette yüce yaradan bilir, ahirette kötü bir son onları bekliyor. Yine Allah bilir, insanların bazılarının kalpleri mühürlüdür, ne desen anlamak istemezler. Benim derdim sensin, biziz, birlikte yaşadığımız bu cennet vatan, böyle hissetmeyenlerden bize ne. Allah nefesini boşa niye tükettin değmeyecek işlere diye hesap sormayacak mı sanırsın canım kardeşim…