İnsan gençken kendisine kahramanlar arar. Benim hiç olmadı. Kitaplar ve müzik ve özellikle kitaplar. Ve ortaokul birinci sınıfta müziğiyle tanıştığım Elvis Presley…
Bir sanatçıyı defalarca dinlediğim de çok az olmuştur. Özellikle de “It’s now or never” şarkısı ve Elvis Presley bir zikir gibiydi nedense. İngilizce bilmediğim ve hâlâ bilmediğim için hiçbir zaman anlamını da öğrenemeyeceğimi düşünürdüm bu şarkının. Sonra her şey değişti tabii…
İnsan büyüdükçe zaten bir kahramana ihtiyacı olmasının bir anlamı olmadığını anlıyor. Kitaplar ve müzik. Yıllar sonra Elvis Presley’in şarkısının çevirisini bulduğum ve sözlerini okuduğum gibi kahramanımı da bulmuştum. O kahraman bendim. Bunun egoizmli bir ilgisi yoktu.
Dünyayı değiştirmek isterken kendimizi değiştirmiştik ve yaşadıklarımıza ait insani ufak tefek çeviri hatalarının dışında samimi bir tebessümle bu şarkıyı anlayarak dinlerken bugün balıklarla uçmayı, kuşlarla yüzmeyi nasıl da öğrenmiştik ve ne iyi yapmıştık. Bir nesil tartışmasına girmeyeceğim elbette. Ama atmışlardan ve yetmişlerden sonraki kuşağa dâhil olan varlığım, bence bilinçli, anneme babama göre bilinçsiz lakin muhtemelen haz dolu bir gecenin tek bir ana sızıveren yağmur damlası olarak zamana düşmem, zamanda kendimi bulmam ve zamanda bir şeyler yapabildiğimi hissetmem ve bunu severek, buna inanarak ilerlemem çok da kolay olmadı. Önemli de değil, zaten yedeğimde her zaman büyük harfli kelimeler de olmuştu ve çok az kullandım. Bazı insanlar buna “B PLANI” diyor ama bana savaşı çağrıştırdığı için “B” yerine büyük harfli kelimeleri kullanıyorum. Onların da kullanıldığı yer o kadar az ki...
Velhasıl bunca yaşamaktan, yazmaktan öğrendiğim bir şey oldu: Son nefesimize gitme konusunda herkesle sanki aramızda sessiz bir anlaşma varmış gibi birbirimize bağlılığımız aslında balıklarla uçmak, kuşlarla yüzmek gibi bir şey. Başarısızlığın zaferi mazerettir. Aslına bakarsanız kimsenin bir mazereti yok zaferimiz tek mazeretimiz. Çünkü biz severek başlamıştık ve inanarak yürümüştük bunca yolu. Her ne kadar bir cep telefonundan daha önemsizmiş gibiyse kitaplar, kitaplardı aslında bize balıklar gibi uçmayı ve kuşlar gibi yüzmeyi öğreten. İnsanlar kitapları bulmasalar da bir gün kitaplar insanları yine bulacak ve rüyalarımıza ihanet etmediğimiz o gün Elvis Presley’in It’s now or never” şarkısının devamını getirebileceğiz. Ve o şarkıdaki umutsuzluk kokmayan o yıllardan, çevirisini yaşayarak yaptığım bu yıllara yine umut aşılayacak. Çünkü “Şimdi yada asla”nın “asla”sı özne’ye duyulan umudun vazgeçilemez mecazı olarak dilimizde bir zikir gibi bizi ateşlendirecek, umutlandıracak. Çünkü insanlar birbirine sarılır ve bu eylem bir umudun tazelenmesidir aslında. “Şimdi ya da asla, gel sımsıkı sarıl bana…”