Ülkemizde son günlerde ilginç şeyler oluyor. 12 Eylül, 2010 Referandumu 28 Şubat darbecilerine hesaplaşma yolunu açmış, insan temel hak ve hürriyetleri standardının yükseltilmesine vesile olmuştu. Son olaylar bu başlangıcın devamı konumunda olmakla berber bir yandan mahkeme kararlarıyla mahkum edilen generaller düzeyinde balyoz sanıkları, diğer yandan Hükümetin çıkardığı yasal düzenleme ile AYM ye kişisel başvuruların önünü açılması, öte yandan kişisel başvuruların neticelendirilerek, uzun tutukluluk sürelerinin anayasal bir hak ihlali gerekçesiyle çıkarılan yasaya bağlı olarak salıverilen Balyoz sanıkları.
Bunlar ileri demokrasilerde, insanın kendini ülkesinde bağlı hissetmesinin, aidiyetinin yüksek hazzını ortaya koymada önemli olmaktadır. Uzun tutukluluk sürelerinin kişisel bir hak ihlali olduğunun belirlenmesinin ardından AYM nin aldığı kararla yargılanmanın yeniden yapılması ve infazların durdurulması kararları herkesi sevindirmişti. En azından bu, Türk Ordusu subaylarının onur savaşını kazanması anlamına da geliyordu.
Buna bağlı tahliye kararlarıyla çıkanlardan birisi 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, diğeri ise seçilen ancak mahkumiyeti sebebiyle yemin edemeyen Milletvekili Engin Alandı.
Bu iki generalden ilki mahkemeden salıverilmesini müteakiben yaptığı açıklamada , “7. yüzyıl Arap kültürünün geliştirilmesine” atıfta bulunarak Kuran’ı kerimi aşağılayıcı bir üslup kullanması oldukça şaşırtıcı görülüyordu.
İkincisi ise uzun mahkumiyetin belki duyguları üzerinde psikolojik baskının da etkisiyle tehditler savuruyor; alçaklıktan, namussuzluktan, yeniden mücadeleden, intikamdan bahsediyor “yapılanların kimsenin yanına kar kalmayacağını” vurguluyordu.
Hele Devlet Bahçelinin Başbakan Erdoğan’a hitaben “adalete hesap vereceğini, vereceği hesabın Pınarhisar’ da verdiğinden daha ağır olacağını” ifade ediyordu.
Bu üç vakıayı bir pakete koyalım ve üzerinde yorumlar yapalım.
Hiçbir vicdan Çetin Doğan ve Engin Alanın tutukluluğunu ve bu tutukluluğun uzun olduğuna razı olmaz ise, bu vicdanlar aynı şekilde tehditlere, kinlerin yoğunlaşmasına, intikamların alınmasına, kutsal değerlerin aşağılanmasına razı olmaz.
Böyle olursa özellikle Engin Alan’ın bazı çevrelerce kazandığı yüksek sempatinin sarsılmasına neden olacağı bir gerçektir. Zaten bu iki generalin Balyoz Davası dışında, 28 Şubat da darbe suçlamalarına bağlı olarak BÇG oluşturulmasına öncülük ettikleri ve bu davalardan da yargılandığı ortadadır.
Demek ki bunlar ömür boyu hapishanelerde kalsalar da darbe ruhlarının yok olmadığı, köz misali darbe için yandıkları ortaya çıkmıştır.
Muhalefet de olsa siyasetçinin esas meselesinin yangına körükle gitme olduğu, doğacak eylem ve hukuk ihlaline ortak olma isteği açıkça belirmiş bulunmaktadır.
Allah’a emenet, hayra muhatab olunuz efendim.