Vaktin birinde bir şehirde herkesin saygı duyduğu, yardım umduğu, arayınca bulduğu saygın, devlet umuru görmüş bir Başkan varmış.
Onun karşısına kimse rakip olmaz, rakip olmaktan imtina ederlermiş. Ancak onun adaletli ve haksever davranışı bazılarının işine gelmez, dediklerini yaptıramadıkları için onu alaşağı etmek niyetiyle çeşitli kumpaslar hazırlarlarmış.
Yine bir seçim döneminde karşısına 3-4 rakip çıkarmışlar, seçimin arifesinde adayları bire indirip, oy verecekleri değişik ikna metotlarıyla etkilemişler!
“ Oyum senin Başkanım”, “Senden başka bir yere gidersem namerdim”, “Üçten dokuza şart olsun ki seninle beraberim” diyenler utançlarından Başkana doğru dönüp bakamıyorlarmış.
Başkan kürsüye çıkarak;
- Ey beni halkıma hizmetten mahrum etmek isteyenler demiş, verdiğiniz sözleri ne tez unuttunuz. Ey doğruyuz, dürüstüz diye mangalda kül bırakmayanlar yeminleriniz, şartlarınız ne oldu? Beni kaç paraya değiştirdiniz?
Salonda çıt çıkmıyormuş. Başkan devam etmiş;
- Topunuz bir araya gelseniz, beni yıkamazdınız. Ancak hileler, entrikalar ve kumpaslarla beni saf dışı bırakmaya hazırlanıyorsunuz. Benim yaptıklarımı yapamadığınızda halkla aranız bozulduğunda, beni aramayın demiş.
Ve kürsüden, sessizce aşağıya inmiş. Rakibi olan zengin tüccar kürsüye çıkmış.
- Ağabeyimizi belli ki incitmişiz demiş, ancak bu bir bayrak yarışı, insanlar beni aday gösterdiler, ne yapayım aday olmasa mıydım? Biz aldığımız görevi zirvelere taşımak için yola çıkmışız. Ağabeyimiz kusura kalmasın ama, bizim de diziyle projemiz var.
Rakip konuşmacı da, kürsüden aşağı indikten bir süre sonra, seçim günü gelmiş, sandıklar kurulmuş oy verme işlemi başlamış.
Başkan yanındakilere;
- İyi dikkat edin demiş, kimin ayakları oy verdikten sonra titriyor, yemin de etse, şartta etse o bize oy vermemiş demektir.
Sözü uzatmayalım, Başkana temenna eden, oy vereceğini yana yakıla söyleyenlerin hiç birisi ona oy vermemiş. Başkan ağır bir seçim yenilgisi almış.
Başkana söz verdiği halde oy verenler, Başkanın yüzüne bakamıyorlarmış!
Yeni başkan, eski başkanın programlarını A’ dan Z’ ye değiştirip, kendince bir düzen kurmuş.
Bir şeyler yapıyor gibi görünüp, aslında hiçbir şey yapmamanın yolunu öğrettiklerinden, eski Başkanın birikimleriyle bir süre idare etmiş.
Ancak onu ileri sürenlerin keyifleri gayet yerindeymiş. Yeni Başkan her dediklerini yapıyor, onların isteği dışında adım bile atmıyormuş.
İleri gelenlerden birisi;
- Ulen arkadaş demiş dünya varmış be. Eski Başkan önümüze bir yığın kanun mevzuat çıkarırdı. Yasak koyardı. Hediye bile kabul etmezdi!
Bir diğeri;
- Bir tutturduydu dürüstlük diye demiş, o kadar da dürüst olunur mu canım. Biz ona dürüst olmamı dedik, yine dürüst olsun, azıcık bazı konuları esnetsin istemiştik, yapmadı. Bak yeni Başkana, Başkan dediğin böyle olacak işte!
Öyle olmuş ki, şikayetler, yolsuzluklar ayyuka çıkmış. Yeni başkan kendisine oy verenlerle kavga ettiğinde;
- Varın sandığa diyormuş, verdiğiniz oyu geri alın. Dünya kadar oy fazlam var, o oylar bana yeter!
Yaşlı bir üye;
- Başkan demiş, geçen sandığa baktım, fazla oylar tükenmiş, sermayeden yemeye başlamışsın.
Başkan öfkeyle;
- Topunuzu listelerden sileceğim demiş hiç birinizden iz kalmayacak, defol makamımdan!
Yaşlı üye;
- Bu makam devletin, milletin makamı efendi demiş, babandan kalmadı. Biz bir halt ettik, onun ceremesini çekeriz, cereme de sensin!
Gel zaman git zaman seçim zamanı yine yaklaşmış. Yeni başkanı arkalayanlar, öne sürenler birer ikişer kenara çekilip aleyhinde atar tutar olmuşlar.
Şehirden bir heyet, eski başkanın bir başka şehirdeki evine ricacı olarak gitmiş. Heyet başındaki adam, Başkanın evinde lafı fazla uzatmadan asıl konuya girmiş;
- Başkanım demiş, hepimiz hatamızı bir değil bin kere anladık, Yeminle çok pişmanız. İnan sana rakip falan da yok, getir mushafı el basalım. Oyumuzu sana vereceğiz.
Başkan;
- Ben size, bana geleceksiniz demedim mi demiş, vakti zamanında kaça satıldıysanız satılmaya devam edin. Hatta fiyatınızı biraz daha arttırın, arttırın ki dünyalık kazancınız katlanıp devam etsin.
Heyet başı;
- İnsan hatayı bir kere yapar demiş. Üst üste aynı hatayı tekrarlayan insana insan denmez. Bizim Başkanımız sensin, gel kırma ricamızı.
Başkanın karısı ve çocukları kabul et diye gelen heyetten daha fazla ısrar edince, Başkan mecburen teklifi kabul etmiş!
Heyet uçar gibi şehre varıp bu mutlu haberi her tarafa o saatte yaymışlar. Şehirde bir bayram havası esmeye başlamış.
Artık herkes Başkanın seçileceğine garanti gözüyle bakıyormuş ki, Başkanın gönülden bağlı olduğu Parti Genel Merkezi, Başkanı aday göstermekten vazgeçip, yerine bir başka ismi aday göstermiş.
Şehirde cılız bir tepki saman alevi gibi parlamış, ortalığı derin bir sessizlik kaplamış!
Başkanın etrafındaki insanlar ikiye bölünmüşler. Parti Genel Merkezini küstürüp yardım alamayacakları endişesine kapılınca, ikileme düşmüşler!
Başkan durumu değerlendirip, söz verenlere güvenerek bağımsız aday olarak ortaya çıkmış. Yeni aday şehre geldiğinde bir önceki başkanın etrafında olanlar hemen onun yanında saf tutuvermişler.
Yeni aday konuşmasında;
- Ben demiş Frengistan’da okudum, aslım neslim atalarım bu şehirden gitmedir. Aslında öz be öz buralıyım. Kendi memleketime hizmete geldim.
Eski Başkan çıkmış kürsüye;
- Ey beni hizmete çağıran halkım demiş. Ya dürüstlüğü ve doğruluğu oylayacaksınız ya da eskinin daha da berbat bir devamını. Bana değil, bu şehre, bu şehre gelecek hizmete oy verin.
Oy verme günü gelmiş. Herkes oyunu atmış ve sandıklar açılmış.
Halk eski Başkanı mutlaka seçmiştir diyeceksiniz değil mi? Eski Başkan büyük bir seçim hezimetine daha uğramış. Galiptir bu yolda mağlup olanlar deyip şehre bir daha uğramamak üzere veda etmiş.
Sonrası eski tas eski hamam.
Şehir şehre, aday adaya, sandık sandığa, Başkan Başkana benzer.
Sadece bir kıssadır anlatılan, kimse üzerine alınmaya, gönül koyup darılmaya.
Sürç-i lisan eylediysek affola.