Türkiye 2015 Genel Seçimine giderken en çok tartışılan konulardan biri de Başkanlık Sistemi idi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ana seçim gündemini de Başkanlık Sistemi, yeni Anayasa ve Çözüm Süreci oluşturmaktaydı. Sırasıyla bu konuları birlikte değerlendirelim.
Başkanlı Sistemi tartışmaları ilk kez gündeme gelmiyor. Geçmişte Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve hatta Süleyman Demirel bu sistem lehinde görüşler beyan etmiş, bu konuda siyasi bir hafıza oluşmuştur. Özellikle uzun dönem başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığına çıkan siyasiler, yürütmenin tek elden toplanması gerektiğini fark ediyorlar. Zira ülke sorunlarının çözümü esnasında demokrasi içindeki uzun tartışmaların ülkeye zaman kaybettirdiği algısı güçleniyor. Hızlı , etkin ve güçlü bir karar alma gücü sağlayan tek sistem başkanlık sistemidir. Nitekim Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve sağ gelenekten gelen siyasiler genellikle başkanlık sistemini çözüm olarak görmektedirler.
Başkanlık sisteminin temel özelliği, Başkanın halk tarafından seçilmesi değildir. Başkanlık sisteminin temel özelliği, yürütme organının yasma organına göre konumu ve iki organ arasındaki ilişkilerde kendisini gösterir. Başkanlık sisteminde yürütme organı yasama organına karşı sorumlu değildir. Her iki organ da halka karşı sorumludur. Bu anlamda halk tarafından seçilen Başkan, yürütme organının başıdır. Başkan’a güç sağlayan ise kabine üyelerinin yani bakanların Başkan tarafından atanması ya da değiştirilebilmesidir.
Başkanlık sisteminde yasamanın yürütmeyi fesh etme yetkisi yoktur. Güçler ayrılığı ilkesi, Başkanlık sisteminin ruhuna işlemiştir.
Hızla gelişen dinamik bir ülke olan Türkiye’nin ilerlemede karşısına çıkan sosyal, siyasal ve ekonomik engellerin aşılabilmesi, hızlı ve sorunsuz bir şekilde karar alıp uygulayan bir siyasi iktidara ihtiyaç duyulması ve parlamenter sistemdeki istikrarsız ve yavaş işleyişin önüne geçilebilmesi Başkanlık sistemine geçilmesi yönündeki en önemli argümanlardır.
Şu ana kadar siyasal sistem köklü bir şekilde değiştirilerek Başkanlık sistemi temelli bir Anayasa yapılması mümkün olamamıştır. Bir yandan ülkedeki derin ve dinamik güçlerin siyasi vesayeti, diğer yandan partilerin Anayasa’yı tek başına değiştirecek güçlü parlamenter çoğunluğa ulaşamaması sistem tartışmalarını akamete uğratmıştır. Başkanlık sistemini kurma konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin önündeki en büyük iki engelden birisi 2015 Genel Seçimlerinde Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunlukla çıkamamak, diğeri de geniş kitleleri, başkanlık sisteminin ülke yönetimi ve halkın sorunlarını çözme noktasında Türkiye’deki mevcut parlamenter sistemden daha efektif ve güçlü bir mekanizma sağlayabileceği ve bunun mutlak bir iktidara yol açmayacağına ikna etmek noktasında eksik ve yetersiz kalmasıdır.
Halk için önemli olan mevcut liderin ülkeyi yönetmesi değildir. Zira halkın Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a duyduğu güven, yapılan dokuz seçimde ispatlanmıştır. Burada önemli olan vatandaşın hak ve özgürlüklerinin mutlak olarak korunacağına ilişkin anayasal garantilerin sağlanmasıdır. Geçmişte Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında yaşanan tatsızlığın ağır faturası unutulmuş değildir.
1982 Anayasa’sı ile kurulan siyasal sistem, özellikle 2007 deki değişiklikten sonra artık yarı başkanlık sistemi görünümünü almıştır. Halk tarafından doğrudan seçilen bir Türkiye Cumhurbaşkanının İngiltere Kralı gibi köşesinde oturması ve yalnızca sembolik imzalar atmasını kimse beklememelidir.
Başkanlık Sisteminin avantajlarının değerlendirilmesinde;
- Kuvvetler Ayrılığı ilkesi gerçek anlamda uygulanabilecek, dolayısı ile güvensizlik
Oyuyla hükümetin yasama organı tarafından düşürülmesi söz konusu olamayacaktır. Bunun sonucunda istikrarlı bir yönetim ortaya çıkacaktır. Güvensizlik oyuyla düşürülmesi korkusunun olmaması başkanın daha cesur kararlar alabilmesini, halka vadettiği hükümet programını uygulamasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca Bakanlar yani sekreterler yasama organı üyesi olmadıklarından seçmen karşısına çıkıp hesap verme ve bir sonraki seçimlerde seçilebilme kaygısı taşımayacaklardır. Bu sebeple görevlerini seçim yatırımı gibi kullanmayacaklar, kamu hizmetlerinin gereğini yerine getireceklerdir. Sistemin en güçlü ayağı parlamento olduğu için de “Türkiye Diktatörleşir” eleştirileri de boşa çıkacaktır.
- Başkanlık sisteminde halk oy verirken, kimin yürütme yetkisine sahip olmasını
İstediğini net bir şekilde ifade etmiş olacaktır. İcraatı beğenmişse iktidara yeniden oy verecek, beğenmemişse onu iktidardan düşürecektir.
- Başkanlık sisteminde yasama ve yürütme organları birbirinden tamamen ayrılmış,
Ancak önemli bazı yetkiler karşılıklı olarak paylaşılmıştır. Yasama ve yürütme organlarının karşılıklı olarak birbirlerine muhtaç durumda olmaları “Fren ve denge mekanizması” olarak değerlendirilmelidir. Kontrol ve denge Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin işlemesi için gerekli ve vazgeçilmez bir ilişkidir.
- Yasama ile yürütme organı arasında kuvvetler ayrılığı söz konusu olduğundan
Başkanlık Sisteminde yasama organı sadece kendi görev alanı ile ilgili konularda faaliyet yürütecektir. Yasam organı üyeleri bakan olma beklentisine girmediklerinden yasama faaliyetlerinde daha şahsiyetli bir tutum takınacaklardır. Yasama organı çıkaracağı kararların hükümete ne gibi etkisinin olacağı ile değil, daha ziyade kararın içeriği ile ilgilenecektir.
- Başkanlık sisteminde, seçimlerde partiden ziyade adayın nitelikleri ön plana
Çıkacaktır. Bu sebeple parlamenterler yeniden seçilebilmek için faaliyetlerini partinin isteklerinden ziyade seçmenlerin isteklerine göre ayarlayacaklardır. Bu da halkın menfaatlerinin ön planda tutulmasını sağlayacaktır.
Başkanlık Sisteminin dezavantajlarının değerlendirilmesinde;
- Yasama ve yürüme organlarına farklı siyasi görüşlerin hakim olması durumunda
Bu iki organ arasında yaşanacak çatışmadır. Ancak Türk halkının pek de kısa sayılmayacak bir demokrasi deneyimine sahip olması ve Türkiye’de darbe yapan ordunun bile “Devlete çeki düzen verdikten sonra!” bir iki yıl içinde kışlasına dönmesi sebebiyle Güney Amerika ve Afrika ülkeleri örnek gösterilerek Türkiye’de de başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağını ileri sürmek Türk halkına haksızlık olacaktır.
- Başkanlık sisteminde yürütme organı yani başkanın güçlü olması hürriyet
Açısından bir tehlike olarak görülmektedir. Oysa ki hürriyet açısından güçlü bir yürütme organı, tehlike olmaktan ziyade gereklidir de. Yürütme organının güçlü olması vatandaşın sosyo- ekonomik durumlarının iyileştirilmesi anlamına gelir.
2011 seçimlerinin ardından TBMM de kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu dört yıl kadar çalışarak siyasi partilerin ve sivil toplumun taleplerini toparlamış, ciddi bir birikim oluşmuştur. Bu günkü sorun yeni Anayasa önerilerini ve bu çerçevede Başkanlık Sistemi modelini halka anlatarak bunu toplumsal bir talebe dönüştürebilmekte. Bu noktada Sivil Toplum Kuruluşlarına büyük sorumluluk düşmektedir.
STK’lar da siyasi partiler gibi demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. STK sadece düşüncesini ifade eden değil, aynı zamanda proje üreten, sorunlara çözüm arayan, bilimsel araştırmalar yapan, hizmet eden, barışçıl bir yapıya sahip olup halkın gözü, kulağı, sesidir. STK’lar birlikteliği, gönüllülüğü, dayanışmayı temsil eder, bireysellikten toplumsallığa geçişi sağlar.
İnsanın doğasında olan “yararlı olma” duygusunu, parasal karşılık beklemeden içinde bulunduğu topluma değer katma ihtiyacını, manevi doygunluğu sadece STK’larda sağlayabilir. İnsanlar mahallesine, kentine, ülkesine, giderek dünyaya fark yaratacak bir değer katmanın hazzını da STK da yaşar. Bu bakımdan Başkanlık sistemi STK’lar tarafından halka anlatıldığında görülecektir ki vatandaş sağduyu ile yaklaşarak kendisi için en doğru kararı verecektir. Yeter ki yerinde ve zamanında doğru muhataplarla karşılaşabilsin.
Esen kalın…