Ankara’da TYB ödül töreni ile birlikte, Osman Özbahçe ve Necip Tosun edebiyatseverlere dolu dolu güzel bir gün yaşattılar. Özbahçe, D.Mehmet Doğan’ı; Necip Tosun ‘klasikleri’ anlattı
Başkentte kültür dolu güzel bir hafta sonu yaşandı. İlk olarak 38. TYB ödülleri bir törenle dağıtıldı. Server Vakfı’nda Osman Özbahçe, önemli düşünce adamlarımızdan D. Mehmet Doğan adına hazırladığı armağan kitabı anlattı. Son olarak Babil Kitap Kafe’de Necip Tosun, klasikleri ilginç örnek ve detaylarla anlattı.
TYB ÖDÜLLERİ
Türkiye Yazarlar Birliğince organize edilen 2018 yılı "Yılın Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları" ödülleri, Ankara’da The Ankara Otelde düzenlenen törenle sahiplerine verildi.
Tören; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ın mesajlarının okunmasıyla başladı.
Açış konuşmasını yapan TYB(Türkiye Yazarlar Birliği) Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, ülkemiz sanat, fikir adamlarının takdir edilmesi, ödül verilmesinin güzel bir şey olduğunu, 31 Mart yerel seçimleri nedeniyle bu yılki törenin biraz sarktığını belirttikten sonra; "TYB Ödülleri"nin yerel yönetimlerle iş birliği ile kültür, fikir ve sanatın tabana yayılmasını sağlamayı hedeflediklerini söyledi. Kültür ve sanat alanında birçok kurumun üzerinde önemli bir mesuliyet olduğunu ifade eden Arıcan, "Artık günümüzde kültür belediyeciliğinin daha görünür, daha etkin kılınmasını arzu ediyoruz." ifadelerini kullandı.
TYB'nin faaliyetleriyle 40 yılı geride bıraktığını hatırlatan, gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek faaliyetlerle ilgili kısa bilgiler veren Arıcan, "Bu kolay bir süreç değil. TYB gibi bağımsız, sivil, kamu yararına faaliyet yürüten bir kuruluşun, Türkiye gibi çok zor süreçleri sürekli yaşayan bir ülkede ayakta kalarak sürdürmek kolay değil." diye konuştu.
Arıcan, TYB'nin genç yazarlara da büyük önem verdiğine değinerek, şunları kaydetti: "Gençlerimize güveniyoruz. Zaman zaman gençlerimize yönelik umutsuz değerlendirmeler yapıldığını görüyoruz. Aslında bunlar doğru değil. Gençlerimiz aslında zamanında bizim de genç olduğumuz durumu yaşıyorlar. Onlar sadece kendilerine güvenilmesini istiyorlar. Onlara güvenip destek olduğumuzda da çok güzel faaliyetler ortaya koyuyorlar. Önümüzdeki hafta 3'üncü genç yazarlar kurultayını gerçekleştiriyoruz. Küçük bir eser de olsa mutlaka yayını olan gençlerimiz arasından seçim yapıyoruz ama inanın seçmekte zorlanıyoruz. Çok yetenekli ve kabiliyetli gençlerimiz var. Önümüzdeki dönemde bunu uluslararası düzeye taşımak istiyoruz."
Daha sonra kürsüye gelen TYB Kurucu Genel Başkanı Mehmet Doğan ise eserleri yazan isimlerin çektikleri zahmetleri çok iyi bildiklerini, eserlerin değerlendirilmesi sırasında da kendilerinin aynı zahmeti çektiğini vurguladı.
Doğan, TYB’nin ödüllendirme geleneğini 1981'de başlattığını hatırlatarak, "Türkiye'de yeni bir darbenin olduğu, bir kesintinin yaşandığı yılda TYB bu değerlendirmeyi yapmaya başlamıştır. Diyebiliriz ki bu, kopuşa karşı bir tedbirdir." dedi.
TYB'nin eser sahiplerini ödüllendirme gereğinin önemine vurgu yapan Doğan şunları söyledi: "Türkiye'nin edebiyat, kültür ve sanat hayatı 1980'lere kadar tek yönlü olarak çizilmiştir. Bazı kişiler, bazı görüş sahipleri ön plana çıkarılmış ve buna karşılık onlarla eş değer hatta onlardan daha önemli eserler ortaya koymuş birçok değer ise görmezden gelinmiştir. İçinde Necip Fazıl'dan, Sezai Karakoç'a ve Cemil Meriç'e kadar çok sayıda değerli isim vardır ki, bunlara ilk ödülü TYB vermiştir. Bu kişilerin ödüle ihtiyacı var mıdır? Aslında iki taraflı düşünmek lazım. Böyle bir değerlendirme yapmak onları topluma bir nevi yeniden sunuyoruz."
Ödül veren kurum ve kuruluşların ehil olmaları gerektiğini vurgulayan Doğan, her ödül alanın aynı zamanda ödül vereni de ödüllendirdiğini, pek çok ismin biyografisinde TYB’den aldığı ödülün geçtiğini de sözlerine ekledi ve son olarak, Türkiye’nin değerlerine müdahale edilmiş bir toplum olduğunu, tüm sıkıntılara rağmen edebiyatımızın dimdik ayakta olduğunu, müzik ve plastik sanatlarda gelişme gösteremeyişimizin de üzücü olduğunu söyledi. TYB ödülleri olmasaydı Türkiye kültür sanatının nasıl bir tabloda olacağının takdirini kamuoyuna bırakıyorum diyen Doğan, 100 temel eserin güzel bir düşünce olsa da metinlerin ticari kaygılarla basıldığı için pek de karşılığının alınmadığını da ifade etti.
Türkiye'nin farklı bölgelerinden ödüle layık görülen yazar, şair ve akademisyenlerin katıldığı tören, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi. Bu yıl ödül kazan kişi, kurum ve eserlerin listesini son Sanat Atlası’nda okuyuculara vermiştik.
D. MEHMET DOĞAN’A SAYGI
Türk kültür ve düşünce hayatının önemli simalarından D. Mehmet Doğan için hazırladığı armağan kitabı konu ettiği söyleşiyle şair ve eleştirmen Osman Özbahçe ise Sever Vakfındaydı.Mehmet Ali Bulut’un düzenlediği söyleşiye ‘Bizler kendi kıymetlerimize karşı biraz yabanız, onların değerlerinin farkında değiliz’ sözleriyle başlayan Osman Özbahçe; ‘ Sezai Karakoç bugün halen hayatta, şu anda burdan çıkıp on tane edebiyat dergisi alsak Sezai Karakoç’la ilgili yazı göremeyiz. Ama başka bir ülkede olsa, Sezai Karakoç dergisi çıkarılır, enstitü kurulurdu. Böyle büyük değerlerimiz tuhaf bir şekilde yalnızlığa itilmiş durumda’ dedi.
Daha sonra sözü D. Mehmet Doğan’a getiren Özbahçe; ‘ D. Mehmet Doğan aynı zamanda mesai arkadaşım. 10 yıldır TYB’de birlikte çalışıyoruz. Mütevazı, hoşsohbet bir insandır. Çok çalışır, bir gün bakarsınız Ankara’dadır, diğer gün Türkiye’nin diğer bir ucundadır. Yazarlık süreci büyük bir başarı hikayesidir, takdir etmek gerekir diye düşündük. Beşeri yönlerini de ele alarak bir ufuk açalım istedik. Sonuç itibarıyla güzel bir kitap ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Piyasada pek çok armağan kitabı bulunduğunu, bunların tamamına yakınının sipariş usulü yazılarla pek de sistemli olmayan bir şekilde hazırlandığını belirten Osman Özbahçe; ‘ Bu armağan kitapların hiçbiri aklıma yatmadı. Ben böyle bir yöntem yerine Mehmet abinin kitaplarından hareketle düşünce dünyasını ve yazarlık sürecini aşamalandırdım, bölümlere ayırdım. Yazmasını istediğim kişilere belli bir çerçeve belirledim. Okunabilir bir kitap olmasını istedim, dengeli şekilde görsel malzemelerle destekledim. Fakat her şeye rağmen eksikler kaldı. Mesela TYB’deki rolünü tam olarak anlatamadık, kültür adamlığı vasfını da tam anlamıyla ortaya koyamadık.
D. Mehmet Doğan’ın otuz civarında kitabı var. Bütün eserlerinin ana fikrinin batılılaşma olduğunu söyleyebiliriz. Teşhis, tespit ve çözüm önerileri ile birlikte cesur bir dili vardır bu minvaldeki yazılarında. Batılılaşmayı soğukkanlı bir üslupta tartışmıştır. Bu konuyu taraf olarak, damardan ve bizden biri olarak tartışmıştır. Bir söyleşide kendisine elini taşın altına koyduğu söylendiğinde ‘ hayır başımı koydum’ demiştir.
İlk kitabı ‘Batılılaşma İhaneti’dir, 1975’te çıkar. Batılılaşmanın örnek alındığı zor bir dönemde Batılılaşmaya karşı çıkmak cesaret ister. Halkın duygularına da tercüman oldu ki bu kitap baskı üstüne baskı yaptı. Bizde fikir kitaplarının çok satttığı pek görülmez, bu noktada da ayrı bir yeri vardır.’
D. Mehmet Doğan’ın sözlüğünün ve sözlük çalışmalarının önemini de şu sözlerle aktardı Özbahçe; ‘Büyük Türkçe Sözlük, onun yaptığı en büyük iştir, neden? Siz yeni bir devlet olarak alfabeyi değiştiriyorsunuz, belli kelimeleri atıp yerine hangi kelimelerin kullanılacağını dayatmışsınız. D. Mehmet Doğan’a kadar onların Dil Kurumu Sözlüğünün karşısına çıkacak sözlük yoktu. Zaten daha sonra onlar da Mehmet abinin sözlüğünü benimsiyorlar. Devletin bir komisyona yaptıracağı işi tek başına yapıyor. Bu çok büyük bir iş, büyük bir hizmettir. Dünyada alfabesi kökten değişen tek milletiz. Bir günde hafızanız sıfırlanıyor. Mehmet Bey, bu durumu kültürel soykırım olarak adlandırıyor.’
Osman Özbahçe, D. Mehmet Doğan’ın İstiklal Marşı şairimize de yoğun bir mesai harcadığını ve onu ‘ camideki şair’ olarak tanımladığını belirtti.
Dinleyicilerin sorduğu sorularla söyleşi hitama erdi.
NECİP TOSUN, KLASİKLERİ ANLATTI
Günün son etkinliği öykücü ve eleştirmen Necip Tosun’un Babil Kitap Kafede klasikleri merkeze alan söyleşisi ile gerçekleşti. Tosun, ilk olarak yazarlık sürecinden bahsetti: ‘ Öyküde kuramsal kitaplar pek fazla yoktu, ben de bu yönde çalışmaya başladım, öykücülüğü ikinci plana ittim. Ama biraz abarttım sanırım. Çünkü öykücülük yönümle daha az tanınır oldum. Bir insan sadece hikaye, şiir, roman da yazabilir ama kuramsal kitaplarla edebiyata hizmet etmiş olur. Siyaset diliyle edebiyatımızın okunmasına hep itiraz ettim. Nezaketi elden bırakmadan ortak bir bilinç oluşturmaya kafa yordum. İdeolojik baskılara itiraz etmezsem en başta kendime saygım kalmaz. Bu ideolojik baskıları aşmadan ‘Bizim Öykümüz’ diyemeyiz. Bir edebiyatçı camiye de kiliseye de seslenebilir. Ama gerçek edebiyatçı meydana seslenir. Ben de meydana konuşur gibi yazdım.’
Moderatörün ve dinleyicilerin sorularıyla şekillenen, ilginç örnek ve detaylarla keyifle dinlenen söyleşi, usta yazarın klasikler üzerine sözleriyle devam etti: ‘Hangi eserlere klasik diyoruz biz? Bizde kalıcı etkiler bırakan, hayatımızı değiştiren eserlerdir klasikler. Her dönemde ve insan yaşamının her döneminde farklı şeyler söylerler bize. Klasiklerin klasik olabilmesi için insanın evrensel değerlerine( iyilik, merhamet vs.) yönelik bir teklifinin olması gerekir. Klasikler ayrıca dönemini de çok iyi izah eden eserlerdir. Mesela 19. yy. Fransa’sını Balzac’tan öğrenebiliriz.’
Tosun’un yaklaşık iki saat süren söyleşisinden satır başlarını şu şekilde aktarabiliriz:
‘Özgürlük önemli. Bütün büyük yazarlar despotizme karşı koymuşlardır. Mesela Balzac müthiş devrimci bir edebiyat geliştiriyor, ödün vermiyor. Nazım Hikmet’in sevdiğim bir sözü vardır: ‘ Zamanında yeni olamayan eser, klasik eser olamaz’ der. Ne kadar doğru değil mi?
Büyük yazarlar ne yazdıklarını, yazdıklarının dönemleri için yeni olduklarını biliyorlardı. (Tosun, Virginia Wolf, James Joyce, Mansfield, Dostoyevski’den bu konuda örnekler verdi).
Büyük yazarlar gelenekleri çok iyi biliyorlar. Bu işin öncülerini çok iyi biliyorlar ve hepsini okuyorlar. Yani gelenekten beslenmeyi önemli buluyorum. Çığır açan yazarlar da kendi sözlerini geleneğin üzerine ekliyorlar.
‘Her şey insanı bilmekle başlar’ diyerek insanı her yönüyle anlatmışlar. Bu insanı tanıma yeni bir biçime, içeriğe dönüşmüş zamanla.
Dili çok ileri götürmüşler. Dili yaşatan, nesillere aktaran şairlerdir. Halkın konuştuğu kelime sayısı son derece sınırlıdır. Dolayısıyla edebiyatçılar, dili bir üst noktaya taşırlar. ‘Bir dilden büyük bir şair geçmişse o dil artık eski dil değildir’ diye bir söz okumuştum. Biz Yunus’a, İtalyanlar Dante’ye çok şey borçlu. Günümüzde de Türkçemizin yetersizliği diye bir durum yoktur, bundan ziyade büyük edebiyatçılarımızın olmayışından kaynaklanır sorunlar.’
Etik ve estetik ilişkisine de değinen Tosun, etik ve estetik birer omuzda olsun, birini biraz fazla kaldırırsak diğeri dengesini yitirir örneğini verdi.
Söyleşi moderatörünün ‘ Hangi klasik eseri yazmak isterdiniz?’ sorusuna Anna Karanina cevabını veren Necip Tosun, Doğu ve Batı klasiklerinin evrensel insani değerlerde ortak noktada buluştuklarını ve her ülkeyi bir edebiyatçı üzerinden anlattığı bir gezi kitabı üzerinde çalıştığını da sözlerine ekledi.