Tarihimizin dönüm noktalarından biri de Batılılaşma, Modernleşme gibi çeşitli kavramlarla tanımladığımız serencamımızdır. Batılılaşmanın neyle ve ne zaman başladığı hususunda dahi bir uzlaşmaya varılamamış olması, çeşitli safhalarında da çeşitli tereddütlerin hasıl olması bu konunun daha iyi anlaşılmasını ve düşünülmesini zaruri kılıyor. Yakın tarihimizde olduğu gibi Batılılaşma macerasında da kaynaklar iyi okunup üzerinde düşünülmelidir. Bu cihetle bugünkü yazımı Modernleşme/Batılılaşma maceramızın safhalarını ve farklı boyutlarını takip edebileceğimiz, kaynaklık edeceğini düşündüğüm kitaplara ayırdım.
Batılılaşmayı derli toplu ve özlü bir biçimde okuyabileceğimiz ilk kaynak TDV İslâm Ansiklopedisinin “Batılılaşma” maddesidir. Madde sonunda verilen kaynakça oldukça dikkat çekicidir ve ayrı bir öneme sahiptir.
Batılışamayı felsefe, dil, müzik, mimari, edebiyat vd. gibi farklı cephelerden anlatan TDV İslâm Ansiklopedisine basılı olarak da, internetten de tam metin olarak https://islamansiklopedisi.org.tr/ adresinden ulaşabiliyoruz.
İlber Ortaylı’nın kaleminden çıkan ‘İmparataorluğun En Uzun Yüzyılı’ ile ‘Batılılaşma Yolunda’ kitapları da özlü ve nokta atışı hükümler içerir. “İlber Ortaylı’nın Osmanlı kurum ve cemaatlerinin modernleşme çabalarını irdeleyen eseri ‘Batılılaşma Yolunda’; Tanzimat, Tanzimat devri basını, Osmanlı parlamentosundaki millet temsili, anayasal rejim sorunu, taşra bürokrasisi, idari modernleşme, mahalli idareler, diplomasi, Osmanlı’da laiklik hareketleri, Osmanlı idaresi altındaki dini gruplar, Alevîlik, Nusayrîlîk, Ortodoks Kilisesi ve Musevîler gibi pek çok konuyu tarihsel perspektifi içerisinde ele alıyor.”
“Bugünkü Türkiye’nin siyasal-sosyal kurumlarındaki sağlamlık ve zaafın bilinmesi, son devir Osmanlı modernleşme tarihini iyi anlamakla mümkündür. 19. yüzyıl bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar bu asrın tarihini oluşturur.” diyen İlber Ortaylı’nın 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan ‘İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’ adlı Arapça, Almanca, Yunanca gibi birçok dile çevrilen kitabı son dönem Osmanlı modernleşme tarihini ele alıyor.
İletişim Yayınları, Modernleşme konusundaki kitaplarıyla anılması gereken bir yayınevi ve bu konuda büyük bir boşluğu doldurduğunu belirtmeye gerek dahi yok. Her evin kütüphanesinde bulunmasında büyük yararlar gördüğüm “Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce dizisi”nin 9. ve son cildi “Dönemler ve Zihniyetler “başlığını taşıyor ve 19. yüzyılda başlayan Osmanlı-Türk modernleşmesi ve bunun siyasal düşünce âlemi üzerindeki etkisi farklı kaynak tartışma, aktör ve hareketlerle ortaya koyuyor. Dönemler ve Zihniyetler bu süreç içerisinde yaşanan farklı tartışmaları ve bu tartışmaların aktığı farklı mecraları bir araya getirirken, siyasal düşünce dünyamızın zenginlik, farklılık ve “araz”larının bir dökümünü sunuyor.
İletişim’den çıkan bir diğer Batılılaşma konulu eser de oldukça ilginç, mizah ve ironinin yoğunluğu hissedilen bir kaynak hüviyetinde. Dilek Zaptçıoğlu’nun kaleminden çıkan, Modernlik, Dindarlık ve Özgürlü alt başlıklı "Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım" adlı kitaptaki yazılarda
Türkiye’nin modernleşme tarihinin deneyimlerini, dünyanın dört köşesinden deneyimlerle mukayese ederek, deneyimleri birbirleriyle konuşturarak düşünüyor: Batı’nın farklı yüzleriyle, Sovyet tarihiyle, Orta Asya’yla, İran’la… Belki en çarpıcısı, “özünü yitirmeden değişme” mitosunun ikonu olan Japonya’yla…
Cemil Meriç’in, 21. yüzyıla taşacağı anlaşılan “batılılaşma-çağdaşlaşma-uygarlık” tartışmalarına çok yıllar öncesinden katkı sağlayan, ufuk açan denemeleri, makaleleri, ‘Umrandan Uygarlığa’da toplanmış. Onun eşsiz ve şiirsel diliyle modernleşme maceramızı okumak keyif verecek, daha doğrusu ve daha da çok düşündürecek, üzecek.
Yine İletişim etiketi taşıyan Levent Köker imzalı Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi’de yazar Türkiye’de demokratik geleneğin kökleri ya da köksüzlüğü tartışmasına değişik boyutlar getiriyor. Kemalizm’de nihaî hedef olarak modern Batı demokrasisinin benimsenmediğini belirtiyor, halkçılık ilkesinin “Türkiye’de sınıflar yoktur, çoğulculuğa da gerek yoktur” anlayışından doğduğuna işaret ediyor.
Japon araştırmacı Masami Arai, Cumhuriyet dönemi Türk milliyetçiliğinin önünü açan Meşrutiyet dönemi milliyetçilik akımını inceliyor ‘Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği’ adlı kitabında. Türk milliyetçiliğinin hep laikleşme-Batılılaşma çizgisinde olmadığını, başlangıçta İslamlaşma-‘muasırlaşma’ çizgisinin baskın olduğunu saptıyor. Batılı olmayan ülkelerin çağdaşlaşma tarihine Batı standartlarıyla yaklaşmanın uygunsuzluğunu savunan Arai, bu savına uygun bir özgün kuramsal yaklaşım örneği sunuyor.
Görüleceği üzere düşünce kitaplarında İletişim yıllardır gerek kitaplarıyla, gerekse ‘Birikim’ adlı dergisi ve internet sitesiyle yıllardır istikrarlı bir çizgi yakaladı ve bunu devam ettiriyor.
Elif Türkislamoğlu’nun Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından Niyazi Berkes ve Cemil Meriç’in görüşleri üzerinden, Türk aydınının batılılaşma karşısındaki konumunu sorguladığı ‘Türkiye’nin Batılılaşma Tarihine İki Farklı Bakış’adlı kitap da konunun ana hatlarını çizmesi, özetlemesi ve özgün bakışlara kapı aralaması bakımından okunabilecek kitaplar arasında Batılılaşma konusunda. “Türk aydınının Batılılaşmanın çocuğu olduğunu burada vurgulamak gerekir.” diyen yazar, kitabın kapsamı konusunda şu bilgileri veriyor arka kapakta; “Türkiye’nin Batılılaşma Tarihine İki Farklı Bakış: Niyazi Berkes/Cemil Meriç başlıklı bu çalışma da, Kemalist düşüncedeki Berkes ile muhafazakâr düşüncedeki Meriç’in Batılılaşma sürecine nasıl baktıkları, yaklaşımlarındaki çakışan ve çatışan yanların neler olduğu sorunsalından hareketle, Batılılaşma süreci ve buna ilişkin Türk düşünce hayatındaki başlıca tartışma konuları üzerine eğilmeyi amaçlamaktadır...
Bu çalışmada Türkiye’nin Batılılaşma tarihine ilişkin olarak Berkes ve Meriç’in görüşleri üzerinden, Türk düşüncesinde Kemalist ve muhafazakâr bakış açılarından yapılan tartışmalar ile ele alınan konuların bir tablosu çizilmeye çalışılmıştır. Berkes ve Meriç gibi temelde Batılılaşma üzerine odaklanmış olsalar da, süreci başka başka yönlerden ele alan iki düşünürün seçilmesi bu tablonun çizilmesine olanak sağlamıştır...
Netice itibarıyla Türkiye’nin Batılılaşma tarihini anlayabilmek ve sorgulamak için de, Niyazi Berkes’in, Cemil Meriç’in eserlerini okumanın yerinde ve öğretici bir tercih olacağı düşünülmektedir.”
Batılılaşma konusunda yazılacak yeni bir şey kaldı mı?” sorusu anlamlı görülebilir ilk bakışta. Oysa eski gazeteci, yeni akademisyen Ali Budak’ın hazırladığı tezi ‘Batılılaşma ve Türk Edebiyatı’ başlığıyla Bilge Kültür Sanat tarafından kültür dünyamıza kazandırılmış ve bu konuda söylenecek çok şeyler bulunduğunu koyuyor ortaya. Lale Devri’nden Tanzimat’a kadar imparatorluk sınırları içerisindeki bütün Batılılaşma hareketlerinin, siyasi, kültürel, askeri, sosyal yönlerini ele alıyor Ali Budak. Kitabın ana eksenini, Batılılaşmanın edebiyat ve gazete üzerinden takip ettiği seyir oluşturuyor. Önce kelimelerin, kelimelerle birlikte kavramların, kavramlarla birlikte hayallerin de değiştiğine tanık oluyorsunuz tarihsel bir süreç içerisinde. Okudukça meraklanıyor, hatta biraz da hayıflanıyorsunuz. Hayıflanma kısmının sebebi kitapta yer alıyor.
Yaşayan en önemli mütefekkirlerimizden D. Mehmet Doğan’ın konu hakkındaki kitapları, modernleşme maceramıza özgün ve farklı bir pencerelerden bakıyor. Hocamızın konu hakkında epey bir kitabı var. Yeni Baskıları Yazar Kitabevi tarafından yapılan külliyatla ilgili TYB’nin www.tyb.org.tr sitesinden tafsilatlı bilgiye ulaşabilirsiniz. Oynanan oyunların farkına varabilmek, olayların perde arkasını daha iyi görebilmek için bu kitapların okunması ayrı bir önem arz ediyor. Ben örnek olması babından bunlardan birini, ‘Batılılaşma İhaneti’ne arka kapak yazısıyla kısaca tanıtmak istiyorum; Batılılaşma İhaneti ilk defa 1975 yılında yayınlandı. O tarihten bu yana devamlı ilgi odağı olan ve sürekli basılan bu kitap, geniş bir okur yazar kitlenin düşünce ve tavırlarının oluşumunda, en azından çağdaş tabulardan kurtulmasında müessir rol oynadı. Batılılaşma İhaneti esas itibarıyla yakın tarihe yönelik bir meydan okumadır. Kitabın otuz küsur yıldır azalmayan bir ilgiye mazhar olması şüphesiz öncelikle ele aldığı konunun aktüalitesini yitirmemesinden kaynaklanıyor. Fakat sırf konunun güncelliği böyle bir sonuç doğurmaya yetmez. Ele aldığı hususları cesaretli değerlendiriş biçimi ile birlikte, vardığı sonuçlar da ilginin sürekliliğini sağlamıştır. Yazarı kitabın gördüğü ilgiyi, en çok maşeri vicdana, kamunun hislerine tercüman olmasına bağlamaktadır. Bir mağlubiyetin ideolojisi olan "Batılılaşma"nın doğru değerlendirilebilmesi için Batılılaşma İhaneti mutlaka okunmalı...
Modernleşme maceramız elbette geniş çaplı bir konu ve elbette ki sadece bu kitaplarla tüm bilgilere ve sentezlere ulaşabileceğimiz bir alan değil. Ben herkesin malûmu kaynaklardan ziyade olayı farklı cephelerden özgün bir şekilde ele alanlarına ağırlık vermeye çalıştım.
Umuyorum ki faydalı olmuşumdur.