Avrupa kıtasının orta, batı ve kuzey bölümünde özellikle 20. Yüzyılın son çeyreğinde aşırı sağcı, birçoğu da Hitlere ve Mussolini ye öykünen pek çok parti ortaya çıktı, başlangıçta küçük oy oranları alan bu partiler yaklaşık on yıldır nerdeyse oy miktarlarını iktidar ortağı olabilecek noktaya getirdiler. Bu süreçten etkilenen ve oy kaybetmeye başlayan merkez partilerde milliyetçi ve ırkçı tutum almaya başladılar, hatta bazıları işi yabancı düşmanlığına kadar getirdi. Hatta bu partilerden birçoğu seçim dönemlerinde aymazlığı iyice abartarak İslam, daha özelde Türkiye ve özellikle de R. Tayyip Erdoğan düşmanlığına kadar getirdiler, bu düşmanlık öyle büyüdü ki kıta Avrupa’sını aşarak okyanus ötesine ulaştı. Son ABD seçimlerinden önce başkan adaylarından biri belli mahfillere duyurmak maksadı ile Türkiye ve Cumhurbaşkanımız ile ilgili bir toplantıda olumsuz konuşmalar yaptı ve bazı vaatlerde bulundu.
Avrupa ve Amerikan medyasının İslam dünyasını düşmanlaştırması, aslında bu düşmanlaştırmanın arka planında, dünyanın var olan kaynaklarının sömürülmesi, batıya aktarılması, kendi menfaatlerinin sürdürülebilirliği, böylece kaynaklara ulaşmak için yeni düşmanlar üretmesi emperyalist düşüncenin yapa geldiği işlerdendir. Bu küresel çete, orta doğu ülkeleri, güney ve orta Amerika ülkelerinin kaynaklarını sömürmek için ülkelerde kaos ve gerilimler yaratmaktadır. Bunun en açık örneği son yıllarda Venezuela devletine yapılanlardır. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin başına gelenleri söylemiyorum bile. Son yıllarda Türkiye’nin küreselci düzenin karşısında yer alması, daha bağımsız hareket etmeye başlaması sonucunda hedef ülke haline getirilmiştir. Gün geçmiyor ki batı medyasında Türkiye ve başkan R. Tayyip Erdoğan hakkında olumsuz propagandalar yapılmamış olsun.
Tüm bunların sonucu olarak; küresel güç odaklarının İslam daha özelde de Türkiye düşmanlığı yapmaları, batı medyasının bu yaygaracı ve düşmanca yönlendirmesine siyasilerinde eşlik etmesi sonucunda Avrupa da giderek yükselmeye başlayan ırkçı yaklaşımlar artarak, ayrıştırmaya, bölmeye ve nefret ettirmeye ve toplumlar arasında derin çatlaklar oluşturmaya başlamıştır. Zaten kıta Amerika’sında Meksika-ABD sınırlarında birçok Latin Amerikalı ve Meksikalı perişan halde sınır geçmeye çalışıyorlar, Amerika’nın buradaki uygulamaları ne insan haklarına nede var dedikleri demokrasiye on beden fazla gelmektedir. Yine, ABD dünyaya demokrasi dersi vermek için insan hakları, gazeteciler, göçmenler vs. hakkında raporlar filan hazırlarken, Kendi siyahi vatandaşlarını bir türlü içselleştiremeyerek, önü alınmaksızın, Amerikan derin devleti ve ırkçı polisler, mutlaka bir masum siyah Amerikalıyı neredeyse her hafta acımasızca/vahşice katledebilmektedir.
Burada Amerika’nın dünyanın değişik yerlerinde; Yerli/Kızılderili soykırımı başta olmak üzere, Vietnam, Afganistan, Irak ve Suriye de aleni yaptığı katliamlar ile Latin Amerika, orta Amerika, Orta doğu, uzak doğu da darbeler ve iç kaoslar yolu ile milyonlarca insanın ölümüne neden oldular/öldürdüler. Türkiye de bile başta en son yapılmak istenen 15 Temmuz ve daha önce yapılan 27 Mayıs,12 Mart ve 12 Eylül darbe girişimlerinin arkasında kendilerinin de itiraf ettikleri gibi Amerikan gizli servisleri bulunmaktadır.
Avrupa ülkelerinin başta Fransa ve İngiltere olmak üzere, İspanya, İtalya, Belçika Hollanda, Almanya ve diğerleri 20. Yüzyılın son çeyreğine kadar Başta Kuzey Afrika olmak üzere tamamı, Güney ve kuzey Amerika, Çin, Hindistan ve orta doğu ülkelerinde hem kan döktüler ve alabildiğince sömürdüler. Şu anda kıta Avrupa’sının zenginliğinde ve alt yapısında özellikle Afrikalı insanların gözyaşı ve kanı vardır. Diğer yandan özellikle 1980’lerden sonra ABD’nin yaptığı yukarıda bahsi geçen tüm katliamlarında başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Kanada, Avustralya ve diğer küçük bazı Avrupa ülkeleri de eşlik ederek desteklemişlerdir. İşte bu Avrupa, bugün kudurmuş bir şekilde insan hakları mavallarının arkasına sığınarak kutsal kitabımızın yakılmasına ve yırtılmasına polisler eşliğinde izin veriyor. Burada özellikle belirtmek istediğim husus, ilk olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesinin teşvik edilmesinin asıl nedeni Amerika’nın kuzey kutup bölgesine yerleşmek isteme ve yeraltı kaynaklarını kontrol etme amacı, ikinci olarak da Ukrayna savaşının çıkması sonrası İskandinav ülkelerinin tarih boyunca Rusya ile mücadeleleri ve Rus yayılmacılığı korkusunun çakışması sonrası bu ülkelerde anlaşılmaz bir kaos ve Türkiye ve İslam düşmanlığı ortay çıktı.
İsveç, uzun yıllardır demokrasi ve insan hakları havarisi kesilerek PKK ve son beş yıldır da FETÖ’cü teröristlere ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye NATO’ya girmek isteyen bu iki kuzey ülkesine, topraklarında bulunan teröristleri iade etme ve teröristlere destek vermeme ön şartını yerine getirmesini istedi, Bu aşamadan sonra, İsveç devleti önlem almayarak, teröristlerin İsveç sokaklarında Türkiye aleyhine yürüyüş gerçekleştirmelerine ve Türkiye devlet başkanına yönelik olarak alçakça eylemlerini görmezden geldiler. İşte tam bu sırada uluslararası mahfillerin sesi olarak ırkçı Paludan adlı angut, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerime yönelik bazı çirkinliklerde bulundu. Bu eylemleri gelişim sürecine göre sıralayacak olursak bunun bilerek, isteyerek ve planlanarak yapıldığı/yaptırıldığı açıktır.
İsveç/Stockholm'de 21 Ocak'ta İsveç hükümetinin izniyle Irkçı/ayrımcı Sıkı Yön Partisi lideri R. Paludan, Türkiye Büyükelçiliği önünde Mushaf-ı Şerifi yakmış, polis korumasında eylemini gerçekleştirmiştir. Rasmus Paludan adlı ahmağın önde gideni, 27 Ocak'ta Danimarka/Kopenhag Türk Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerimi yaktı, yine Hollanda da ırkçı Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGİDA) hareketi lideri E. Wagensveld, Lahey kentinde Kur'an-ı Kerimi yırttı. Son eylem olarak da İsveç'in Ronneby kentinde üzerine ve içerisine hakaret ve ölüm tehdidi yazılmış Mushaf-ı Şerifleri otobüs durakları ve kamuya açık alanlara bıraktılar.
Avrupanın bu yüzyılda başına gelen bu akıl tutulması aslında haçlı seferlerinden itibaren 1700’lü yıllara kadar sürmüştü, Kendi aralarında yüzlerce yıl süren savaşlar yaptılar, birinci ve ikinci dünya savaşında milyonlarca insanın ölümüne yol açtılar. Savaş sırasında toplu öldürmeler ve soykırımlar yaptılar. Hala dünyanın değişik yerlerinde öldürmeye devam ediyorlar. Akifin dediği gibi;
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Milletimiz, Avrupa’nın elinin değdiği her yere kan, gözyaşı ve kaos götürdüğünü görür ve bilir. Milletin asil evlatları, Avrupa’dan aferin almayı beklemez. Medeniyetin kendi topraklarında olduğunun farkındadır, milletimiz yüksek ferasete sahiptir.
Esen kalın.