Bayram ve Futbol

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Geçen hafta Antalyaspor maçı ile Trabzonspor şampiyonluğunu ilan etti. Oynadığı futbol, aldığı sonuçlar ile Trabzonspor’u tebrik eder, hem ülkemde, hem de Avrupa’da başarılı olmasını dilerim.

Sporu kim sevmez ki, hele de benim gibi sporu düzenli yapan, spor hayatının vazgeçilmezleri arasında olan biri için sporun özel bir anlamı var. Doğduğum köyün İlkokulunda 4. Sınıfında iken milli takım kalecisi Özcan Arkoç’un kardeşi Ali Arkoç öğretmenimiz idi. Ali hocanın “spor nedir” sorusuna cevaben, yemeyi çok seven bir sınıf arkadaşımızın, sporun bir yemek türü olduğunu düşünerek “öğretmenim, ben onu hiç yemedim ki bileyim” demesi tüm sınıf ve öğretmenimizi çok güldürmüştü. Ali Öğretmen sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözünü tekrar ederek sporu beynimize sokmuştu.

Hiç de futbol oynamadık değiliz. Lastik veya çaputtan dikilmiş toplarla oynayan çocuklar olarak meşin futbol topu bizim için erişilmezdi. O zamanlar futbolun tüm toplumları etkileyen bir spor olduğunu bilmiyorduk. Köyde büyüklerimizin taştan kalelerle harman yerlerinde karadüzen mahalle maçları yaptıklarını biliriz. Bir defasında kamyona buğday taşıyan bir hamalın altı çivili (krampon) ayakkabısını gördüğümüzde merak etmiş, öyle ki, böyle bir ayakkabı ile nasıl top oynanır, epeyce tartışmıştık.

Ortaokul ve Lisede iken en büyük eğlencemiz arada bir sinema veya Kayserispor maçlarına gitmekti. O zamanlarda en popüler spor dalı futboldu, okullararası rekabet nedeniyle ardından güreş ve voleybol gelirdi. Futbol maçlarına giderken Kayseri ağzı ile Çaman-Ekmek yiyerek hem organik beslenir, hem de çok keyiflenirdik. Şimdilerde çaman ekmeğin ne olduğunu bilen olmadığı gibi gençlik abur cuburla besleniyor, öte yandan obezite almış başını gidiyor, israf da ayrı bir cabası. Lise bitimine kadar biraz kilolu biri olarak sonradan spora düşkünlüğün zuhur etti ve her zamanda ve zeminde hayatımın bir parçası oldu. Bu sebeple 40 yıldır kilomu aynı seviyede tutmaya ve sağlığımı korumaya çalışıyorum.

Son yılların takım taraftarlığı bizim gençlik yıllarına benzemiyor. Beslenmesini bilmeyen gençlik, spor yapmasını, seyretmesini ve sevinmesini de bilmiyor gibi. Orta ve lise yıllarında sadece Türk hamamını biliyorduk. Sporla sauna, buhar odası, aletli jimnastik, squashı öğrendik. Çoğu yerde spor salonu da yoktu. Spor salonları bazı büyük şehirlerde, zenginlerin spor yaptıkları yerlerdi. Son 10 yıldır bir spor salonu üyesi olarak, bunca imkâna rağmen, günümüzde salonlara gelen genç sayısı o kadar az ki, buna şaşmamak elde değil. Şimdi her yerde, her şey var. Ne oluyor da gençlik bu imkânları kullanmıyor bilemiyorum. Aslında düsturumuz “spora ayırdığın zamanı sağlıktan geri kazanırsın” olmalıdır.

Gelelim yeniden şampiyonluk kutlamalarına. Hangi spor dalında olursa olsun bu tür kutlamalar bana çok itici geliyor. Şampiyonluk kutlamaları daha çok milli gurur ve şuur için olmalıdır. Son yıllarda ise kişisel veya bölgesel egoları tatmin için kullanılıyor. Öyle ki, bir takımın başarısı kendi taraftarını sevindirirken, diğer takımların taraftarların üzüyor. Maçlar veya sonrasında düşmanlıklara varan atışmalar ve kavgalar oluyor. Bunu taraftarlar kadar kulüp yöneticileri de yapıyor, yöneticilerin bu kötü tavırları taraftarları daha da kışkırtıyor, hatta çirkinleştiriyor.

Trabzonspor’un son maçında da görüldü, tüm şehir sanki seferberlik ilan edilmiş gibi şehre akın etti. Maç sonrası tahrip edilen çim saha, kırılan kale direkleri, yırtılan fileler; iş bu kadar sulandırılmamalı. İletişim çağının en iyi olduğu bir dönemde şehre yığılmadan da kutlama yapılabilir. Terörle başımızın belada olduğu bir dönemde bunca kalabalığa karşı yapılacak bir eylemin çıktısı (Allah korusun) çok kötü olabilirdi. Eren ’lerin yöresi Karadeniz insanının teröre karşı hassasiyeti zaten malum.

Sporu fakiri-zengini, yaşlısı-genci, kadını-erkeği herkes yapmalı. Taraftarlar kavga değil, takımlarını rekabete teşvik etmeli, takımlar başarılı sporcular çıkarmanın peşinde olmalı, sonuç ne olursa olsun maç bitince de el ele tutuşmalıdır. Trabzonspor’un şampiyonluk kutlamaları mübarek Bayramımızı bile gölgede bıraktı. Halbuki, yenilmezlik savunmada, zayıflık saldırmada imiş.

Sporun, barışa, dostluğa, başarıya kucak açması temennisiyle, Kalın sağlıcakla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.