Komşumuz Suriye, lime lime olmuş, dört bir yana dağılmış, kimi horlanıyor, çoğu aç, her türlü muamele görüyor, perişan, paramparça... İstemeden geldikleri bu illerde gitgide kendilerine duyulan öfke artıyor. Onlar da şaşkın ama nereye gitsinler! İş arıyorlar yok, aş lazım, yurt lazım, sıcak bir kucak lazım ama uzattığımız eller tokatlamaya başladı bile. Devletten ve birkaç dernekten başka yardım eden yok. Sanki milletçe yemin etmişiz bunlara yardım etmeyelim diye. “Devlet veriyor ya” diyerek bakmadan geçiyoruz yanlarından.
Onların çocukları da daha dün, okulda koşuyor top oynuyor, ip atlıyordu. Aklına bile gelmezdi sıcak evini terk edip, bu illerde köprü altlarında, metruk binalarda kalacağı. Anne hiç umar mıydı böyle bir gidişi, baba kahrolmuyor mu bir şey yapamadığına? Yahu, ne oldu bizlere bu kadar zalim, umursamaz olduk?
Komşusu aç olan biz değil miyiz? Madem komşumuz aç biz tokuz, biz kimiz o halde?
Yarın kavuşursak bayrama, biz gülüp eğlenirken, belki lüks otellerde fersah fersah yemek sıralarında tıka basa yiyip, tabağımızın kalanını hiç acımadan dökerken, bizi dost sanıp sığınanların çocukları yırtık ayakkabılarla, yarı baygın ve tabii ki mahzun etrafına bakacak, imrenecek çocuklarımıza. Biz sıcak evlerimizde eş, dost, akrabalarımızla gülüp oynarken onlar kış gelmesin de yeniden donmayalım diye dua edecek bir ağacın etrafında. Biz şeker vereceğiz gelen çocuklara, onların çocukları korkacak gidersek kovacaklar diye. Biz Bayram Namazına gideceğiz, büyüklerin ellerinden öpüp harçlık alacağız, onlar hırsızlık yapmamak, çocuklarının karnını doyurmak için yüreklerini sıka sıka, ne kadar güzel söz varsa söyleyip (Arapça) DİLENECEKLER. Belki birilerimiz en çok feda edebileceğimiz 25, 50 kuruşu veya içlerimizden cömertlerimiz 1 TL’yi yüzlerine bile bakmadan verip geçeceğiz.
Elimizi sanki göğe değecek gibi iki yana ve yukarı açıp haykıra haykıra “Allah’ım, Ümmeti Muhammed’e yardım et, Müslümanları zulümden kurtar, borçlulara eda, hastalara şifa ver…” derken, ellerimize bakan yahut iş isteyen birkaç milyon insanı aklımızın ucuna bile getirmeyeceğiz.
Hiç kimse, ama hiç kimse vatanını, yurdunu çok büyük bir tehlike olmazsa bırakmaz. Kendimizi düşünelim çıkıp gider miyiz sebepsiz bir şekilde güzel Konya’mızdan.
Kaçmasalardı diyenimiz çok. El cevap: Kiminle savaşsınlardı, hepsi Suriyeli, kimin yanında yer alsalardı? Düşman dışarıdan gelmemiş ki savaşsınlar.
Bunlara devlet yardım ediyor, bize ne lüzum var, diyenimiz de çok. El cevap: Devlet bir noktaya kadar yardım ediyor, sınırlı ve yetmiyor. İnsanca yaşamaları için sahip çıkmamız, durumu iyi olanlarımızın destek vermesi gerekiyor.
Muhacir, Ensar olalım diyen yok, isteyen de yok. Onların tırnağı olamayız ama en azından insan olduklarını hatırlayıp ona göre muamele edelim. Esnaf olmak isteyenin işleri iyi diye taşlayıp yakmayalım. Her türlü hırsızlığı arsızlığı onlardan bilip lince kalkışmayalım. Hele onları bir meta görüp menfaat elde etmeyelim. İnsanlığa vicdana sığmayan hareketleri yapanları duyup gördükçe insanlığımızdan utanalım.
Bu devran böyle gitmeyecek elbette. Bu savaşlar durulacak ve evlerine dönecekler. Dönünce yıllarca İslam’ın Bayrağı’nın mihmandarlığını yapan ataların evlatlarını anlatacaklar… Ve eminim ki bayramda yaşadıkları en çok anlatacakları olacak…