Yazının başlığını okuyanların bir kısmının aklına, bir dönemin güçlü seslerinin söylediği meşhur bir türkü gelmiş olmalı. Hatta hala yazıyı okumaya devam ediyorsa, içinden bu türküyü mırıldanıyor bile olabilir. Belki de bu mırıldanma yazının bitimine kadar devam edecek, daha da enteresan bir şekilde zaman zaman pek çoğumuzun başına geldiği gibi akşama kadar bahsi geçen türkünün sözleri dilinizde dolanacaktır. Üstelik eğer şu anda benim yaşadığım şekliyle bu başlıktan yola çıkarak siz de içinizden bir ah çekmiş ve hala türküyü mırıldanmaya devam ediyorsanız size bir haberim var: “ Artık genç değilsiniz”.
Dikkat ederseniz yaşlandınız demiyorum, sadece artık genç olmadığınızı söylüyorum. Ve galiba “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” kabilinden kendime de bir pay çıkarıyorum. Zira bu türküyü hatırlayanların ve hala dinleyenlerin, daha da ötesi türkünün ritmine kapılıp sözlerini aklından geçirerek derin bir ah çekip duygulananların ortalama yaşının 40’dan aşağı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Buraya kadar elbette ki bu yazıyı bir vesile okuyanların ve bahsettiğim şekliyle başlıktan başlamak üzere derin bir duyguya kapılanların ortalama yaşını söyleyip bir kenara çekilmek muradında değilim. Bu yazıda apaçık bir şekilde vurgulamak istediğim konu şudur ki, “Nerde o eski bayramlar” veya “Bayram Gelmiş Neyime” diye iç geçirenlerin yaşadıkları duygu ve düşünce ortaklığıdır. Ancak bu noktada konuyu iki yönde evirmek mümkün görünüyor. Bunlardan ilki bayramlarda yaşanan hissiyatın veya alınan hazzın artık eskisi gibi olmadığıdır. Bu yazıyı okuyan kardeşlerim bu düşünceye sahipler midir? Bilemiyorum. Ancak bir süredir ben, çocukluğumuz ya da gençliğimizin bayramlarında bulduğumuz tatların ortadan kaybolmasının sebebini aramakla meşgulüm. Aslında bu arayış içerisinde, eski bayramlardan ziyade, özlenen veya aranan şeyin daha ziyade çocukluk dönemleri olduğunu düşünmekteyim. Hepimiz her bayramda belki de bilinçsiz bir şekilde çocukluğumuzun bayramlarını aramakla meşgul oluyoruz. Ya da en azından bu burukluğun sebebi, eski bayramlarda yaşanan coşkunun büyük oranda, bayramların sülalenin en büyüğünün evinde ve oldukça kalabalık bir ortamda geçiriliyor olması hadisesinin artık yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamasıdır. Daha da açık bir şekilde denilebilir ki, artık bayramların kalabalık aile ortamlarında değil, daha küçük, daha az kalabalık ortamlarda, eskiye göre sessiz sedasız kutlanmaya başlanması temas ettiğim sorunun temelini oluşturuyor.
Böylece bana göre, çekirdek aile üyelerinden bazılarının dahi iştirak edememesi gibi nedenlerle günümüzdeki bayramların daha sade ve daha yalın geçiriliyor olması hepimizi iki de bir “Nerde O Eski Bayramlar!” yahut “Bayram Gelmiş Neyime” cümlelerini sarf etmeye doğru götürüyor. Zira artık kızınız başka bir ilden, oğlunuz başka bir ülkeden, kardeşiniz başka bir memleketten, telefonla katılabildikleri bayram ortamlarında siz de benim gibi yalnız ama buruk bir bayram yaşamak durumunda kalmışsanız, hep beraber buruk bir şekilde yazının başlığını tekrar okuyabilirsiniz: “Bayram Gelmiş Neyime”.
Eğer her şey güllük gülistanlık, bütün aile üyeleri sağınızda solunuzda toplanmış ve el öpmek için sıraya geçmişse söylediklerimin hepsini unutun. Size sadece Cenab-ı Allah’ın lütfettiği bu durum için defalarca ona şükretmenizi öneriyorum.