Hz. Mevlana’nın 749. Vuslat Yıldönümü Anma Etkinlikleri kapsamında bu yıl da her yıl olduğu gibi Aralık ayında Konya bir hayli kalabalık. Elimizde bugünden yarına istatistiki bir veriyi bulunduramazsak da şehri gözlemlediğimiz zaman hem yerli, hem de yabancı ziyaretçilerin özellikle Mevlana Müzesi ve Türbesi’nin bulunduğu bölgede yoğunluk kazandığını görebiliyoruz.
Kaldı ki uzun zamanlı araştırmalara göre yani müzelerin yıllık ziyaretçi sayılarına bakıldığında Mevlana Müzesi’nin Türkiye’deki en çok ziyaret edilen müzeler içerisinde her zaman ve dönemde ilk 3 içerisinde yer aldığını biliyoruz.
Şehre gelen misafirler, sadece Mevlana Türbesi ile kalmıyor, özellikle Konya’yı tanıyan, Konya’yı özümsemiş, iyi bir rehber eşliğinde Konya’ya gelenler, şehir merkezindeki tarihi mirası görme fırsatını buluyor, kaçırmıyor.
Bununla da sınırlı kalmayıp zamanı verimli kullanmasını bilenler, geniş bir coğrafya üzerine kurulu bulunan Konya’nın ilçelerini de ziyaret edebiliyor. Yakın konumda olan ve turizm anlamında sağlam materyalleri bulunan Çumra ile turizm aksı diye tabir edilen şehirlerarası yollarda konumlanmış bulunan Seydişehir, Beyşehir ve Akşehir gibi ilçeler ziyaret trafiğinde biraz daha avantajlı hale geliyor.
Peki ziyarete gelenler, şehre ne katıyor, ne kadar verimli oluyor, maddi anlamda nasıl bir kazanç sağlanıyor?
Bu soru kafamda hep var olagelmiştir.
Türkiye’de hangi şehre giderseniz gidin bir müze, bir ören yeri, bir tabii turizm olanına illa ki rastlarsınız. Hepsinin de girişinde bir gişe, gişede bir memur, elinde makbuz, yanında para sayma makinesi mutlaka vardır.
Yani anlatmak istediğim, hiçbir şehir içinde barındırdığı kıymetleri bedavaya kimseye göstermez, göstermiyor.
Konya öyle mi?
En büyük turistik materyalimiz olan Mevlana Müzesi’ne elinizi kolunuzu sallaya sallaya girebiliyorsunuz.
Yetmiyor, şehir genelindeki birçok müzeye aynı şekilde siftine siftine girip saatlerce gözlem yapabiliyorsunuz.
Diyeceksiniz ki, Mevlana’yı ticari bir meta haline mi getirmek istiyorsun?
Mevlana çoktan ticari bir meta haline geldi de ben usulünce yapılması gerekenin neden yapılmadığını soruyor, sorguluyorum.
Sadece Mevlana Müzesi de değil elbet…
Mesela Alaeddin Tepesi’ndeki Alaeddin Camii’nin hemen yakınında bulunan Selçuklu Sultanlar Mezarlığı…
Mezarlık ziyaretinden de mi para alacağız?
Valla başkaları aldığına ve bundan herhangi bir mahsur görmediğine göre, pek tabii bizim de almamız gerekir. Sonra Konya’da mezarlıklara ziyaret için para alıyorlar diyeceklermiş, desinler ne kaybederiz? Aksine kazanırız…
Aslında turizmdeki potansiyelimizi harekete geçirebilmek, şehirdeki turist sayısını ve turistin kalma süresini artırmak için yapılacak birçok şey var. Bunlardan biri de Selçuklu Sultanlar Mezarlığı’nın her dönem ziyarete açık olmasıdır.
Şeb-i Arus törenlerinin yapıldığı dönemde ziyarete açık kalacakmış Sultanlar Mezarlığı’nın bulunduğu alan. Başka zaman kimse ziyaret etmesin mi yani? Bunu mu anlamalıyız…
Var olan kıymetlerimizi, bedavacılık mantığından çıkıp şehre katkı sağlayacak bir hale bürüyerek turizme kazandırmak anlamında geç kaldığımızı söylemeye çalışıyorum.
Konya, ucuz bir şehir değil, bedava bir şehir hiç değil.
Kıymetli olan şehrimize önce biz kıymet verelim derim. Paha biçilmez elbette ki Konya’nın tarihi ve kültürel mirasına ama paha biçemediğimiz için de bedavaya göstermeyelim. Az da olsa kıymetini bilelim…