Sosyal ağlar, kalabalıklar içindeki yalnız insanlarla dolu. İnsanoğlu modern dünyada ve kalabalıklar arasında da olsa kalabalık bir yalnızlığa sahip. Ne yana dönse kendisine çarpıyor.
Her gün yaptığı salatayı instagramda paylaşacağı için süsleyen anneler, yeni ayakkabılarını arkadaşlarına göstermek için profil fotoğrafı yaparak güne başlayan ergen kızlar, yukarı kaldırdığı saçlarıyla kız arkadaşlarına hava atan facebook züppeleri, yapacağı her işi önce sosyal ağlarda yapmaya kalkan internet bağımlıları...
Hiç görüşmediğimiz halde dakikası dakikasına ne yaptığını bildiğimiz arkadaşlarımız var. Farkında olmasak da, biz de bir başkasının hiç görüşmediği halde ne yaptığımızdan haberdar olduğu "arkadaş"lardan biriyiz. Çok az tanıdığımız halde sosyal ağlarda “arkadaş” olduğumuz insanların nerede eğlendikleri, nerde gezip tozdukları, kimle ne zaman vakit geçirdikleri hatta aile albümleri nedense ilgi alanımıza giriyor. Hiç tanımadığımız insanların çok mahrem fotoğraflarına sosyal ağlarda ulaşmak mümkün... Kim aile albümlerini sokaktan geçen insanlara vermek ister ki... Görünen, milyonlarca insanın evini bir sergi gibi ziyaretçilere açması değil mi?!
Muhabbet içinse hazırlığa gerek yok. İnsan, olduğundan farklı bir kimlikle klavyenin başına oturuyor. Başka bir kişiye dönüşmek, muhatabına farklı görünmek yani aldatmak çok kolay... Sosyal ağlarda birçok kadınla iletişim halinde olan erkekler, gerçek hayatta sevdikleriyle iletişim problemi yaşıyorlar. Her köşe başı sosyal medya bataklığı haline geldi.
Eve girerken, kapıdan çıkarken, asansörde, çarşıda, pazarda yüzlerce insan elinde telefonla konuşmadan dolaşıyor. Facebook’ta yüzlerce arkadaşı olan bir öğrenci, twitter hesabında “yalnızlık” mesajları veriyor. Sosyal medyada yüzlerce “arkadaş”ına rağmen gerçek hayatta gerçek bir dost edinemiyor insanlar.
İki tanıdıkla çay ocağı sohbeti, aile dostlarıyla akşam oturması artık sosyal medya paylaşımları kadar değer taşımıyor. Pek çok fırsatı ıskaladığımızın farkında bile değiliz. Facebook’ta paylaştığımız tatil fotoğrafı, fotoğrafını çektiğimiz ‘o an’dan daha önemli değil halbuki..
Sosyal ağlarda herkes kendi dünyasının kahramanı olmuş... Kendi dünyasını oluşturup bu dünyaya istediği gibi şekil veriyor. Profilinin çok görüntüleniyor olması, paylaştığı fotoğraf ya da videoların beğenilmesi, dünyasının popülerliğini belirliyor. Sanal popülarite için de her şey yapılıyor. Öğleden akşama internet başında olanlar, namaz geçip giderken "namaz kılmayı unutma" paylaşımları yapıyor. Oy vermeye gitmeyecek kadar tembel klavye mücahitleri, Cumhurbaşkanı'na selam çakıyor, PKK'ya lanet yağdırıyor.
Arkadaşlarımızın yarıçıplak tatil fotoğrafları, doğum günü pastaları, yeni aldıkları 4+1 malikaneleri, son model arabaları, süslü eşleri, şımarık kızları, hatta vücut ölçüleri kıskançlık sebebi olmaya başladıysa, kendimizi sorgulama zamanı gelmiş demektir.
İnternet, sosyal medya, toplumda kişiliği sorunlu bir çok insan ortaya çıkardı. Gerçek hayatta bir baltaya sap olamayacak adamlar, "sosyal" hastalık yüzünden bir kahraman edasıyla dolaşıyor. Nereye gittiğimiz, nereye varacağımız belli değil. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
Göz baka baka hayatımızdan uzaklaşan güzellikleri, yarın karanlıkların içinde el yordamıyla arayacağız... Yaban ellerden esip suratımıza çarpan sert rüzgar aklımızı başıma almaya vesile olacak mı... Bize zorbalıkla içirdikleri şarabın mahmuriyeti geçtikçe düşürüldüğümüz çukurdan çıkacak gücü toplayabilecek miyiz... Zor...
Bizi biz yapan değerleri sökerek alıp götüren ceberrut tarih, din ve kültür yağmacıları kadar kendimize de öfke duyacağız. "Anne, baba biz suçluyuz" demeden, kendimizi sorgulamadan, putlarımızdan vazgeçmeden, "Öze Dönüş" mümkün olmayacak...
Not: 6 aydır salı ve cuma günleri ara vermeden yazdım. İlginiz için teşekkür ederim. Kitap çalışmalarına daha çok zaman ayırmak için bundan sonra salı günleri buluşacağız. Selam ve dua ile...