Hep maddi isteklerimizi zenginleştirme, maddi gücümüzü yüksek tutma beklentisiyle yaşıyoruz. Hayatımızı maddiyata bağlamış, maneviyattan uzağız. Ne ruh kaldı, ne sevgi, ne de romantizm. Maddi hırslarımız yüzünden merhameti, vicdanı ve insan olma değerlerimizi kaybedip, maddi ve manevi değerleri orantılamayı göz ardı ettik.
Aslında bunlar, çocuklukta, bizim doğal halimizdi. Ne zaman büyüyüp geliştik, işte o zaman yok oldu bunlar. Oysa çocukken paylaşım vardı, saflık vardı, en doğal haliyle sevgimiz vardı. Biz daha o zamanlar, merhametin, gülmenin, öpülmenin acıları dindirdiğini, acısa bile bir gülümsenin o acıyı unutturduğunu öğrenmiştik. Çünkü o zaman doğaldık. Büyüyünce beklentilerimiz çoğalmaya başladı ve bu çoğalmalar bu değerleri birer birer yok etmeye yüz tuttu. Hiçbir zaman aklımızla ruhumuzun dengesini düşünmez olduk.
Doğallığımız kaybolunca, aklımızı kullandığımızı zannedip, hırslarımızla kendimizi bataklığın, kirli işlerin içinde bulduk. İşte bu doğallığın kaybolmasıyla üzüntülerimiz oluşmaya başladı. Neden oluyordu bu üzüntüler? Tabii ki beklentilerimizin ve hayallerimizin yüksek olmasından kaynaklanıyordu. Birini seversiniz, sevilmeyi beklersiniz ama sevilmezsiniz. Sevilseniz bile sizin için yeterli değildir. Değer verdiğiniz insandan değer görmezsiniz, o da bir yıkıntıdır sizin için. Çünkü hep karşılık beklemeye başlarız. İllaki verdiğimizin karşılığını alacağız. Hatta daha fazlasını alma isteği ve beklentisidir bizi mutsuz eden.
Hayatı güzelleştirmenin ve mutlu olmanın en güzel yanı, beklentilerden uzak olmak, kendi kendine yetinebilmeyi başarmaktır. Eğer beklentiye girip umduğunuz karşılığı bulamadığınız zaman mutlu olamayacaksınız. Çünkü adı üstünde beklenti, bu beklenti daha fazlası, daha fazlasını getirecektir. Bu beklentiyle ne huzur kalacak, ne de kendine güvenerek yaşamak ve mutlu olma enerjisine sahip olacaksınız. Siz siz olun, en güvendiğiniz kim varsa, babanız, anneniz eşiniz, kim olursa olsun, beklentilerinizi sevgiden öteye götürmeyin ve fazlasını istemeyin. Aldığınız kadarıyla mutlu olmayı deneyin. Eğer ki beklentiniz az olursa, bir küçük tebessüm bile sizin mutlu olmanıza yetecektir.
İyilik yaparken, hep dikkatli ol derler.
İyiliğin dikkatimi olurmuş. İyilik; çıkar beklemeksizin, bir insana yardım etmek, gönül almaktır.
İyilik yaparken taviz veriyorsun ve sürekli vererek değerin bilinmiyor, görevin gibi görülüyor derler,
Nedense hep değer üzerine kurarlar iyilik yapmayı. İyi de ben değer bilinsin diye yapmıyorum ki yaptıklarımı.
iyiliği arada sırada yap da, değerin bilinsin derler. Yoksa değer bilmeyenler karşısında yaptıkların unutulur, silinir ve kötü olursun sonunda derler. Bu kadar iyilikle başına çıkartıyorsun, biraz da kapıyı göster derler.
Ona ben karar veremem. İsteyen istediği yerde dursun. İsteyen kalbimde yer bulsun, isteyen başımın üstünde, isteyen de dış kapının mandalı olsun. O, onların bileceği iş.
Derler, derler, derler.
Ben de onlara derim ki,
Ben insanım, insanca yaşarım, iyiliğimi yaparım.
“Balık bilmezse, Halik bilir” der, güler geçerim.
Bu da benim beklentim işte…