Mart 2019 mahalli seçiminde belediye başkanı olmak isteyenler istifasını verdi ve değişik partilerden aday olmak için adaylık başvurusunda bulundu. Adayların hepsi bir umut aday olup muratlarına ermeyi hedeflemektedir.
Seçilir veya seçilmez hepsi bir beklenti içerisindeyken adaylık başvurum olmamasına rağmen ben de bir beklenti içerisine girdim. İstedim ki bir parti çıksın "Sensiz olmaz, bizim adayımız sensin" desin. Diyen oldu mu? Maalesef! Şakasından bile herhangi bir teklif gelmedi.
Halbuki ne de hazırlamıştım kendimi. Aday olup kazanınca son model makam arabasının makam koltuğuna oturacaktım. Özel şoförüm sür dediğim yere sürecekti. Arabanın yakıt, bakım, sigorta, MTV, muayene, arıza, temizlik, yıkama vb. derdi olmayacaktı. Her şeyiyle şoförüm ilgilenecek, masraflar da devletten olacaktı. Ben elimi cebime atmayacaktım. Beni arabada ve her yerde bir gölge gibi takip edecek korumalarım da olacaktı. Arabanın kapısını açma-kapama gibi bir külfetim de olmayacaktı. Şoförüm emrimdeydi nasılsa.
Arabadan iner inmez bir başka yani esas makam koltuğum beni bekleyecekti. İşi yapacak ve takip edecek ekibimi belirledikten sonra günlerimi kabul ve ziyaretlere ayıracaktım. Gittiğim yerde en önde ve gözde yerlerde ağırlanacaktım. Şoför ve korumam dışarıda beklerken ben içeride keyif çatacaktım. Yediğim önümde yemediğim arkamda kalacaktı.
Kabullerde bana gösterilen ilginin alasını misafirlerime gösterecektim. Cömertliğimde sınır olmayacaktı. Masrafları da temsil giderleri fonundan karşılayacaktım.
Törenlerde ilk üçte yer alacaktım. Zaman zaman halkın arasına katılacaktım. Üstüme kapım her zaman açık, astıma ve halkıma ise kapalı olacaktı. Çünkü çalışmam gerekecekti. Sadece ayda bir halk günü veya beyaz masa adı altında halka kapımı açacaktım. Ben dinleyip sekreterim not alacaktı.
Misafir ve protokole cömert davranırken belediye encümenine de gözüm gibi bakacaktım. Maaşımı devletin belirlediği en üst limitten geçirmek için meclis üyeleri arasında kulis faaliyetlerine hız verecektim. Aldığım maaşa dokunmayacaktım. Biriksin dursun hesapta. Neye veya nereye harcayacaktım ki zaten? Nasılsa yol masrafım yok. Zira makam aracım getirip götürecekti beni. Ziyaret dolayısıyla gittiğim yerde karnımı doyuracaktım, geleni de doyururken ben de bir güzel nasiplenecektim. Anlayacağınız küçük bir harçlık bana yetecekti bir ay boyunca.
Hesabımda biriken parayı gayrimenkulde değerlendirmeyi düşünüyordum. Kaç tane evim olacaktı! Bir beş yıl bana yeter de artardı. İkinci beş yıl da aslında fena olmazdı.
Herkes bana ortaokul ve lisedeki sınıf başkanlıklarımdan sonra "başkan" diyecekti. Başkanlığım bitse bile bana "başkanım" demeye devam edeceklerdi.
İçinizden "Sen başkanlığa hizmet için mi gelecektin yoksa kendini ihya etmek için mi" diye sorabilirsiniz. Almadan vermek Allah'a mahsus! Önce almalıyım ki sonra vereyim. Ki makamdan faydalanmak aynı zamanda moralimi yerine getireceğinden halka ve şehrime daha iyi hizmet edebilirdim.
Şehre hizmet için şehri yeniden keşfe gerek yok. Her başkanın yaptığı gibi yol, asfalt, kaldırım, alt yapı, su, ulaşım vb. icraatlara imza atacaktım. Ara ara da çocukları sevindirmek için projeler geliştirerek onlara bisiklet, bilgisayar, altın vb. hediyeler verecektim.
Parayı nereden bulacaktın derseniz İller Bankasından gelen paranın yanında alacağım su ve atık parası, emlak vergisi vb. gelirleri kullanır, yetmezse halkıma hizmet için gerekirse kredi çekecektim. Benden sonra gelecek başkana enkaz pardon borç devredecektim.
Gördüğünüz gibi hayallerim büyüktü. Görünen bu başkan olma hayalim sanki başka bahara ötelenecek gibi. Çünkü şimdilik hayallerim suya düştü, ufukta bir adaylık bile görünmüyor. Acırım da halka hizmet edemeyeceğime üzülüyorum. Ne diyeyim? Bunca birikim, heves proje ve geniş ufkuma rağmen beni seçmeyen ve tercih etmeyenlerin Allah hayrını versin.