Belediyeler başkanı ve yönetimi doğrudan halkın seçimiyle olduğundan dolayı halka en yakın kurumlardır.
Diğer resmi hükümet kurumları ise konumları gereği daha resmi ve halka daima mesafeli kalmaya devam eden teşekküllerdir. Belki de böyle olmaları gerekiyor, bizim kadim yapımız gereği.
Savaşlar, kıtlıklar ve darbeler döneminde hükümet konağının önünden geçmek bir marifet sayılıyordu. Şu anda hükümet konakları da halkın sevgi ve şefkatle karşılandığı yerlerdir. Hatta devlet işyerlerinden işini halledip çıktıktan sonra telefonla aranıp: memnun oldunuz mu? Diye isminizle hitap ederek bir nevi anket yapmaları karşısında ne yalan söyleyeyim vallahi gözyaşlarımı tutamıyorum.
Halk arasında yer eden “Hükümetin önünden geçtim” sözü sahibinin büyük bir başarıya imza attığının ifadesiydi.
Halk seçtiği başkana her zaman ulaşabilir ve her zaman görüşebilir. Bunu kavrayan ve uygulayan başkanlar uzun süre hizmet etmeye hak kazanır ve seçimleri almaya devam eder.
Ancak belediyeler de hükümet konağı ciddiyetine bürünürse halkın desteği çekilir.
Mesela bir belediye su faturasını ödememiş olan abonesine, birkaç ay geçmeden; “faturanızı bir hafta içinde ödemediğiniz takdirde hukuki işleme başvurulacaktır” diye yazı gönderiyorsa işte o belediye artık halktan kopmuş hükümet konağı statüsüne girmiş demektir.
Zira vatandaş belediyenin önünden geçmeye korkacaktır.
Hükümetin önünden geçmek nasıl zorlaştı ve nasıl kolaylaştı?
18. yüz yıldan itibaren Anadolu paşalara dağıtılmıştı, onlar da emekli olan bütün askerlere bir köy, kasaba, nahiye ve ya kaza vermişler: al burası senin işlet devret, gerektiğinde devlete askeri topla, vergiyi topla harcamalarından fazlasını merkez hazineye gönder, demişlerdi. Bir nahiyeye bir atlı sipahi atanıyor oranın her şeyinden o sorumlu oluyordu: 20 bin akçe vergi getirebilen büyüklükteki arazisi olan yerlere tımar deniyor işletene de tımarlı sipahi deniyordu.
İşte Anadolu’daki küçük tarım işletmeleri böyle yürüyordu. Tarlalar devletin yani miri arazi kapsamında olduğundan halk kiracı gibi ekip kaldırıyor ve vergilerini ve öşürlerini eksiksiz veriyordu. Buna rağmen tımarlı sipahiler halka vergi ve öşürleri saklıyorsunuz, diye zaman zaman haddi aşan zulümlerde ve kıyımlarda bulunuyorlardı.
Haberleşme eksikliğinden ve devletin büyük ve hantal yapısından dolayı tımarcılar büyük yolsuzluklara, zulümlere imza atıyorlar ve padişahtan ferman gelinceye kadar işi götürüyorlardı.
Yani tam bir asker devlet olmuştuk. Zaten asker millet değil miydik?
Son 200 yıllık devrede kendi kendimize çok şey yaptık: katliamlar, sürgünler, zulümler, çevirmeler, idamlar, fişlemeler, dişlemeler, taşlamalar, haşlamalar ve birini bitirip yeniden baştan başlamalar sürdü gitti.
Halk ile devlet arasına perdeler girdi, kaleler inşa edildi, duvarlar örüldü. Halk devlete, devlet halka küstü. Hükümetin her kazada, nahiyede ve vilayette kurduğu konakların önünden geçmek bile bir cesaret ister hale geldi.
İşte bu yüzden hükümet konağının önünden geçip te başına bir şey gelmeyenler hararetle arkadaşlarına: “Hükümetin Önünden Geçtim” diyordu.
***
Ve 1997’de yapılan son 28 Şubat darbesinin etkileri silindikten sonra jandarmalar ellerini halkın üzerinden çekerek sadece tokalaşmak ve merhabalaşmak için uzatır oldular. Denetlemek, muhakeme etmek ve yargılamak için değil, asayişi sağlamak için aramızda dolaşmaya başladılar. Allah eksikliklerini göstermesin.
Belediyelerin Matbu Görevleri Şunlardır:
1- Kentin altyapısı ile ilgilenmek.
2- Çöp toplama, itfaiye hizmetler, zabıta hizmetleri, çevre, cadde ve sokak temizliği.
3- Şehir içerisinde imar ile ilgili izin ve belgeler, iskândan önce depreme dayanıklılık denetimleri.
4- Fiyat ve ücret tespit etme, haller açma, pazar yerleri kurma, sanayi bölgeleri kurma.
5- Okul öncesi eğitim verme, mesleki eğitim kursları düzenleme ve kütüphane açma.
6- Mezarlıklar, Dini görevler, nikâh işleri, ucuz konut yapma.
7- Şehir içerisindeki ulaştırma alanındaki işler.
8- Eski tarihi eserleri koruma, kültür merkezi açma, spor alanları, tiyatro, müze ve sinema salonları açma.
9- Şehrin içindeki ve mücavir alanlardaki mesire, piknik alanları ve ormanları koruma, temizleme ve düzenleme.
Çok gezen bir kardeşiniz olarak her şehrin büyük veya küçük civarındaki hava alınabilecek yerler, burunlar, cepler ve seyir alanlarının hafta sonları ve geç saatlerde genellikle bira içen vatandaşların istilasına uğradığını gözlemlerim. Kimsenin özel hayatına karışamayız ama bira şişelerini içtikleri yerde bırakmaları ve kırarak çevreyi kirletmeleri haksızlıktır.
Şehrimizin nefes alma yerleri olan ormanlarımızda ve mesire alanlarında ailecek yiyip içen vatandaşlarımızın kalkarken poşetler dolusu çöpü taze fidanların altında, bir daha gelmeyecekmişçesine bırakıp gitmelerine ne demeli?
2023 Ağustos ayında bir büyükşehirde bulunan gölet ve ormanında periyodik gezintimiz sırasında gerek ormanın gerekse göletin etrafının hatta ulaşım yollarının kenarlarının öbek öbek çöp yığınlarıyla dolu olduğunu hatta bira şişelerinden bir tepecik oluştuğunu resimlerle sosyal medyada paylaştığımda bazı arkadaşlar belediyenin görevi buraları temizlemek değildir, diyerek güya savunmaya geçtiler.
Oysa oraların temizlenmesi tamamen belediyelerin işidir. Bu noksanı savunmak onları destek değil köstek manasına gelir.