Sorumluluk duygusu insanı olgunlaştırır. Sorumsuz insan atar, tutar, bol keseden dağıtır. Ama iş başa düştüğü zaman işin o kadar da kolay olmadığını anlar. Mübarek atalarımız da buna vurgu yapmak için “Bekâra avrat boşamak kolaydır” demişlerdir.
Adama 3 koyun versen gerektiği gibi güdemez. Ancak iş ülkeyi yönetmeye geldiği zaman aslan kesilir. Muhabbete “Ben Başbakan olsam” diye başlar. Bre mübarek sen Başbakan olmadan nesin ki, başbakan olunca ne olacaksın? Sorumlu olduğu mıntıkayı adam gibi temizlemekten aciz olan temizlik görevlisinin hayalinde o şehrin Belediye Başkanı olmak vardır. “Ah ben Belediye Başkanı olacağım ki” diyerek söze başlar. Ne olacak Belediye Başkanı olunca? Sihirli değnek mi değecek? Önce sen, sana verilen işi adam gibi yapmasını öğren. Çünkü insanların namuslarıyla yaptıkları her iş kutsaldır.
Adamın geçmişi vukuatlı. Gelecek için teminat olarak göstereceği bir icraatı yok. Ne yapacak bu adam şimdi? “Ben beceriksizin tekiyim. Zaten geçmişten de vukuatlıyım. Bana oy verirseniz ben size yapacağımı bilirim” mi desin? Tabi ki öyle demeyecek. Bu seçimde de başarısız olursa Abbas yolcu. Öyleyse büyük oynamak lazım. Büyük atacaksın. Tribünlere oynayacaksın. Vatandaşın nabzına göre şerbet vereceksin. Kulağa hoş gelen vaatlerde bulunacaksın. Olmaz olmasına da. Ya olursa? Dananın kuyruğu o zaman kopar işte. Şam’ı, şekeri o zaman görür millet.
Face’de dolaşırken bir arkadaşın paylaştığı müellifi belli olmayan bir söz dikkatimi çekti. “Sorunun kendinde olduğunu anlamayan insanlar; çözümü başkasının huzurunu bozmakta bulur…” Günümüzle ne kadar da örtüşüyor değil mi? Sorumluluk makamında değiller. O makama gelmeyi ümit dahi etmiyorlar. “Bari piyasayı yükseltelim de rakiplerin düzenini bozalım.” Niyet bu. Anlamadık sanmayın uyanıklar. Allah size kel versin, tırnak vermesin.
Çarşıda, pazarda alışveriş yaparken baktınız ki, onda biri fiyatına bir mal satılıyor. Ne yaparsınız? “Buldum kelepir malı” diyerek ‘mal bulmuş Mağribî’ gibi saldırır mısınız, yoksa “Bunda bir iş var” diyerek temkinli mi yaklaşırsınız? Şüphesiz her iki şık da bir yol. Ancak aklını kullanan kişi “Ucuz etin suyunun yavan olacağını” da bilir. Ucuzda bir illet olacağını anlamak için insanın bilge olmasına gerek yok ki.
Vaatlerin havalarda uçuştuğu seçim sath-ı mailinde kim daha çok vaatte bulunursa o daha çok oy alacak diye bir kural yok. Siyasetçiler, kelepir mal satan esnaf gibi “Milleti nasıl ikna ederim, nasıl kandırırım” diye düşünüyorsa, ya kendilerini çok akıllı sanıyorlardır, ya da milleti çok salak! Ama aslında ne kendileri çok akıllıdır, ne de millet salak. Bu milletin ferasetinden korkmak gerek üstadım.
Yarın, öbür gün işler istediğiniz gibi gitmez de onca vaatlere karşılık millet “Cami ne kadar büyük olursa olsun, hoca bildiğini okur” derse bozulmak yok tamam mı? “Bu millet koyun. Bu millet makarnaya sattı bizi. Bu millet göbeğini kaşıyan bilmem ne” demeyeceksiniz değil mi? Milletin tercihine saygı duyacağınıza söz veriyor musunuz? Demokrasiye inandığınızı da notere onaylatacak mısınız?
En önemlisi de “Yüzde elli ile iktidara geldiniz; ama karşınızda da yüzde elli var unutmayın” diyerek demokrasiyi özümsemediğinizi millete belli etmeyin olur mu?
Sizler olmasanız bu siyasetin tadı tuzu olmaz. Ben bunu anladım…