“Bu hafta Avukatlar Haftası… Bugün Avukatlar Günü…
Bugünü gerçek bir bayram ve şölen tadında yazılar yazmayı elbette isterdim. Ama… Avukatlar adliyelerden yaka paça gözaltına alınırken yazamadım… Hâkimlerimiz ve savcılarımızın büyük bir çoğunluğu aynı okulu bitirdiği arkadaşlarını, hukukçu meslektaşlarını dışladığı, ikinci sınıf olarak gördüğü için yazamadım. Mahkemelerde yargının üçlü sacayağının asli unsuru olarak görülmediğimiz için yazamadım. Duruşma salonlarında, mahkeme kalemlerinde, icra dairelerinde saygı duyulan, yargının olmazsa olmazı olarak görülen bir meslek mensubu olamadığımız için yazamadım. Dosyadan basit bir fotokopi almak için kırk takla atmak zorunda kaldığımız için yazamadım.
Bu yüzden… Bugünü… Kutlama değil; direniş günü olarak görüyorum.
Evet, bugün avukatlarla, hukukla savaş içerisine giren zihniyetle mücadele günüdür… Avukatları insan yerine koymayanlarla hesaplaşma günüdür. Vatandaştan müvekkile, hâkiminden savcısına, kalem personelinden kolluk gücüne kadar…
Avukatları aşağılayan, aşağılamak için fırsat kollayan anlayışı kırmak adına kavga günüdür…”
Buraya kadar yazdığım kısmın altına bugün imza atmayacak tek bir meslektaşımın olduğunu düşünmüyorum… Çünkü bu sorunları biz avukatlar olarak yaşıyoruz… Ne yazık ki buraya kadar olan kısım geçtiğimiz yıl yazdığım “Avukatların Direniş Günü” başlıklı yazımdan bir alıntıydı… Hala aynı sorunları artarak konuşmamız ve yazmamız ne acı…
Geçtiğimiz “karanlık” günlerde hepimizi üzen ama beni birkaç kat daha fazla üzen ve üzmeye de devam eden terör saldırısını konuştuk… Beni biraz daha fazla üzdü dedim…
Çünkü adi terör saldırısı 15 yaşında melek olan bir çocuğumuzun adı kullanılarak yapıldı…
Çünkü bir hukukçu meslektaşım katledildi. Hepimizin başı sağolsun…
Ama rehine operasyonuna dahil olan üç kişi de hayatını kaybediyorsa, kimse kusura bakmasın, ortada teşekkür edilecek başarılı bir operasyon yoktur… Tüm bu basiretsizlikler yetmezmiş gibi üstüne üstlük gerek başbakan ve gerekse cumhurbaşkanı tarafından biz avukatlar hedef gösterilerek günah keçisi ilan ediliyoruz…
Hiç kimse makamı ve mevkiisi ne olursa olsun biz avukatları “cübbeliler” diyerek aşağılamaya çalışamaz… Siyasileri korkutan, tek baskı grubu olan biz avukatları aşağılamak, suçlamak birilerinin haddi de değil, hakkı da... Ben avukatım... Ben cübbeliyim... Cübbemin altındaki silahımsa onlar gibi düşünmememi sağlayan aklım ve onlara karşı konuşmamı sağlayan yüreğim... Evet... Ben cübbeliyim ve buradayım... Ya siz...
Yargının üçlü sacayağından biri olan, hukukun temel unsuru olan avukatları dışlamak, aşağılamak, suçlamak hakimlerin, savcıların ve hele hele siyasilerin harcı hiç değildir… Bu hiç kimsenin hakkı da değildir… Haddi de…
Sözde iç güvenlik, özde fişleme paketi de geçtiğine göre; bütün cübbeliler olarak artık makul şüpheliyiz...
Bu noktada iş bize düşüyor… Meslek onuru adına mangalda kül bırakmayan, seçim bildirgelerinde çarşaf çarşaf meslek onurunu işleyenlere düşüyor…
Evet meslek onuru deyince mangalda kül bırakmayan ama söz konusu yandaşlık olunca, onurumuzu çiğneyenlerin makamları yandaş olduklarınız olunca meslek onurunu hiçe sayan değerli meslektaşlarım…Hala susacak mısınız?.. Hala susacak mıyız?..
Ofislerimizde asılı bulanan Molierac'ın sözünde olduğu gibi;
"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı."
Hukuk herkese lazımdır… Bu yüzden her zaman diyorum ki;
Herkes için hukuk… Herkes için adalet… Adalet için avukat…
O zaman ben cübbeliyim ve buradayım… O zaman ben avukatım ve buradayım…
Ben hukukçuyum ve buradayım… Ya siz?
Avukatların direniş gününde hepinizi meslek adına direnmeye davet ediyorum…