Hanımlar, evde zaman-zaman değişiklik yapmaktan hoşlanırlar. Koltuklar, televizyon, perdeler sürekli yer değiştirir. Sanırım erkeklerle hanımlar arasındaki en temel farklılıklardan birisi de bu olsa gerek ki, erkekler de bu değişikliklerden pek hoşlanmazlar. Sizleri bilmem ama bizde böyle.
Eşimle hemen her konuda çok iyi anlaşan örnek bir çift olsak da, (nazarlık gibi) anlaşamadığımız bir konu evdeki değişiklikler. Ben sakin bir hayattan yanayım. Eve geldiğim zaman nereye oturacağım, üzerimi nerede değiştireceğim, çorabımı nereye koyacağım hep belli olsun isterim. Alışılmışın dışına çıkmaktan pek hoşlanmam sizin anlayacağınız.
Ben hoşlanmasam da evin sorumlusu hanım olduğuna göre onun kararlarına da saygı göstereceğiz. İşte böyle bir düzenlemede oturma odamızdaki saatin yerine tablo astık. Ne zaman saate bakma ihtiyacımız olsa tablonun asılı olduğu duvara bakıyoruz gayri ihtiyari. Üç yıldan beri bu alışkanlıktan kurtulamadık. İşin bir diğer garip tarafı da, bu alışkanlıktan akraba, eş-dost da kurtulamadı.
“Bize ne sizin evinizdeki yeni düzenlemeden” diyorsanız, demeyin. Sabrederseniz bunları neden anlattığımı anlayacaksınız. Bu kısım girizgahtı.
Hanelerimiz, bizlerin ailelerimizle kullandığımız ikamet alanlarımızdır. Şehirlerimiz de topluca kullanılan mekanlarımızdır. Evlerde hanımların yaptıklarını, şehirlerde de belediyeler yapmaktadır. Hatta hanımlara rahmet okutacak kadar sık değişiklik yaptıklarından, hızlarına yetişemez olduk. Bunu övgü olarak almasın belediyedeki arkadaşlarımız. Hızları başımızı döndürdü. Nereden nereye gideceğimizi bilemez olduk. Dün açık olan yol bugün kapalı. Dün sağa döndüğümüz kavşak bu gün yavşaklık yapıyor, dönüş yasak! Bir yerden bir yere gidebilmek için labirentler arasından yol arıyoruz. “Hizmetten de şikayet edilir mi ?” demeyin. Edilir. “Bırakın dağınık kalsın” diyesi geliyor insanın. O kadar sık değişiklik yapılıyor ki, daha birisine alışamadan yenisi ile karşılaşıyoruz.
Hizmet alabilmek için zahmetlerine de katlanacağız elbette. Ama bu bir kere yapılır, bir daha değişmez. Yani kelin başında berberlik öğrenir gibi, deneme sınama ile şehirde çözüm aranmaz. Teknik adamlar bilim adamıdır. Çözüm yolları da bilimsel olmak zorundadır. Referans noktaları avamın tercihi gibi değil, bilimin öğrettiği gibi olmalıdır. Bilim adamı her daim, bir adım sonrasını hesaplamalıdır. Çözüm yolları lokal değil, genel olmalıdır ki aksaklıklar en aza insin.
“Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz” demekle olmuyor. Başlanılan işler o kadar uzun sürüyor ki, bu da insanlarda bıkkınlığa neden oluyor. Ayrıca o kadar dağınık çalışılıyor ki, saç-baş yolmamak elde değil. Bazı işler de “Ben yaptım oldu” mantığı ile yapılıyor. Örnek vermek gerekirse, dubalardan bahsedebiliriz. Beleş alınsa o kadar duba kullanılmaz. Kaldırıma araç koyulmasın diye yollara dubalar monte ediliyor. Ama vatandaş bu defa da dubaların yanına park yapıyor. Mesele çözüldü mü? “Vatandaşlar da park yapmasın” diyemezsiniz. Çünkü yeteri kadar park yeri ne yazık ki yok.
Ben yirmi yıl önceki Konya’mı istiyorum. Artık çok sıkıldım.
Delirirsem, sebebi sizsiniz…