BEŞ KURUŞUN HESABI

Muzaffer Kırmacı

      İnsan oğlunun nedendir bir türlü gözü doymaz.

      Sahip oldukları ile yetinmez, hep daha fazlasını ister.

      Toplumda böyle aç gözlü olanlara “gözünü toprak doyursun" derler.

      İnsan, azimli olmakla hırsı genellikle karıştırır.

      Azimli olmak, alın teri ile çalışarak helalinden kazanmak demektir.

      Ama hırs, şartlar ne olursa olsun istediğine sahip olmak anlamını taşır.

      Hele ki bunda bir de kul hakkı varsa, işte o zaman yan ağla, dön ağla.

      Helal kazancın bereketi ve insana verdiği huzur, hiç bir şeyle kıyaslanamaz.

      Helal lokma giren evde huzur olur. Mutluluk olur. Muhabbet olur.

      Helalinden kazanılan “az” 'ın bereketi, helal olmayan “çok” tan fazladır.

      “Müslümanım” diyen herkes, ahiret hayatına da inanıyordur. İnanması gerekir.

      Dünyada yaptığımız her şeyin hesabı ahirette görülecek.

      Peki biz bu hesaplaşmaya inanıyorsak, güçlüler neden zayıfların boğazını sıkıyor öyleyse?

      Hikâye bu ya.

      Memleketin bir yerinde zengin bir adam yaşarmış.

      Gel zaman, git zaman adam hastalanmış.

      Adamın durumu ağırlaşınca, adama da öleceği malum olmuş olacak ki çocuklarına vasiyette bulunmuş.

      Ölümden çok korkan adam, ölünce ilk gün mezarda onu birinin beklemesini istemiş.

      Adamın çocukları “babamızın yanında ilk gün mezarda onu bekleyecek olana şu kadar altın vereceğiz" diye ilan etmişler.

      Şehrin  kenar semtlerinde yaşayan oduncu “ne olacak bir gece beklerim benim de hayatım kurtulur” demiş ve cenazeyi beklemeye talip olmuş.

      Hasılı  cenazenin yanına yatmış.

      Bir süre sonra sorgu melekleri gelmiş. Bakmışlar mezarda iki kişi var.

      “Senin burada ne işin var, sen yaşıyorsun" demişler.

      Oduncu da olanı biteni anlatmış.

      “O zaman” demişler sorgu melekleri. “Bu cenaze nasıl olsa bizim artık, önce senden başlayım.”

      “Bugün ne yaptın” diye sormuşlar oduncuya.

      Oduncu başlamış anlatmaya.

      “Bugün ormana gittim. Eşeğime odun yükledim. Şehre getirdim 1 liraya sattım.”

      “Peki 1 lirayı ne yaptın?”

      Oduncu 1 lirayı ne yaptığını anlatmaya başlamış.

      “İpim eskimişti. 50 kuruşa ip aldım. Karnım acıkınca 10 kuruşa da helva ekmek yedim. 35 kuruşa da eve erzak aldım.”

      Düşünmüş düşünmüş kalan 5 kuruşu nereye harcadığını bir türlü hatırlayamamış.

      Sorgu melekleri oduncuyu o kadar sıkıştırmışlar ki, oduncu canını zor kurtarmış.

      Aldığı altınları cenaze sahiplerine iade etmiş.

      “Ben 5 kuruşun hesabını veremedim. Bu kadar altının hesabını nasıl vereyim.”

      Kıssadan hisse çıkaracak olursak:

      Hesabını veremeyeceğimiz mallar, bizim için ateşten gömlektir.

      Anlayana...

     

     

     

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.