Uzun uzun zaman önce memleketin birinin Payitahtta nazı, sözü geçen insanların yaşadığı bir şehrinde iki Bey yaşarmış.
Bu beylerden birinin çevresinde fırıldak, iftiracı, yalancı, sahtekar, entrikacı, oyunbozan insanlar toplanmışken, diğer beyin etrafında doğru, dürüst, düzgün insanlar toplanmış.
Ahali, laf başında doğrudan, dürüstten, hakikatten yana olan beyi sever görünür, ancak diğer beye ve çevresine olan hayranlıklarını da gizleyemezlermiş. Fakat iki bey arasındaki geçimsizlik bitecek gibi değilmiş. Şikayetler, yalanlar, tezviratlar payitahta o kadar çok gitmeye başlamış ki, Ülkenin Sultanı, Vezirlerinden birini çağırmış, bu fermanı demiş o iki beye oku. Ya gereğini yapsınlar, hayır derlerse, gereğini orada yap, bir daha da o şehirden Payitahta gelecek tek bir dedikodu bile duymak istemiyorum.
Bir gün Payitahttan bir Vezir gelmiş şehre, her iki beyi de huzuruna çağırmış.
Sultanımız demiş aranızdaki tatsızlığı, dargınlığı bitirin ister. Bu şehri geliştirmek için bir fermanla beni buraya gönderdi. Fermanı öpüp başına koyduktan sonra başlamış okumaya…
Dürüst olan Beye demiş ki, Sultanımız bundan böyle bu şehirden seni sorumlu kıldı. Yalnız diğer bey senin yardımcın olacak. İkiniz aranızda bir heyet oluşturup, şehrin bütün sıkıntılarını çözecekseniz.
Bundan böyle bu şehirden Payitahta bir dedikodu gelirse, sonucuna da katlanacaksanız.
Verilen bu görevi kabul etmezseniz, her ikinizi Payitahta alıp götüreceğim, derdinizi Sultanımıza anlatırsınız.
Her iki Beyde Vezire söz vermişler. Ve onun huzurunda ortak bir heyet kurup, listesini de Vezire teslim etmişler. Şehrin çıkışına kadar Veziri uğurladıktan sonra, Dürüst Beyin konağında bir araya gelmişler. Şehirde her türlü entrikanın planlayıcısı olan Bey, beyim demiş, bir an öyle korktum ki, Vezir Hazretleri kellelerimizi almaya gelmiş gibiydi. Beyimiz sensin sen emret biz yapalım dedikten sonra, toplamış en yakın adamlarını konağına.
Elinde bir vesika varmış. Bu vesikada demiş, heyette yer alanların isimleri var. Alın bu vesikayı çoğaltın, altına yamalık bohçası heyeti benzeri ifadeler yazın, başlayın işe. Hakkım olan Beyliği bu adamdan hem geri alacağım, hem de bize aba altından sopa gösteren o Vezire de haddini bildireceğiz, herkes iş başına.
Haset, fesat, kıskanç ve hazımsız Beyin adamları beylerinin konağından adeta koşarak çıkmış, gecenin karanlığında gözden kaybolmuşlar.
Bey seçilen, dürüstlüğüyle tanınan Bey’in kapısını, yaşlı bir adam çalmış. Kapıdakiler buyur etmişler, beylerine haber göndermişler. Bey buyur baba demiş, gecenin bu vaktinde kapımıza geldiğine göre, önemli bir sıkıntın var ki kapımızı çaldın, hele buyur şöyle içeri demiş.
Yaşlı adam ben demiş senin yardımcın olan beyin konağından gelirim. Kapıyı çaldım. Beyi görmek istediğimi söyledim. Beni sorgusuz sualsiz kapı dışarı ettiler. Dışarıda beklerken, içeriden oğul veren arı misali bir alay adam çıktı, gecenin karanlığına dalıp gittiler.
Bunların niyeti niyet değil oğul, bunlar seni alt edecekler. Yalan bunlarda, iftira bunlarda, edepsizlik bunlarda, fitne bunlarda, zarar görme istedim. Yarın ortalığı birbirine katacaklar, ahali senin haklı olduğunu dil ucuyla kabul edecek, bu densize, bu edepsize inanacak bil istedim. Tedbir al istedim. Hadi bana müsaade demiş. Bey ne kadar ısrar ettiyse de, yaşlı adamı ikna etmesi mümkün olmamış.
Bazı adamlarını çağırıp, o da göndermiş bir yerlere amma, yalana ve dedikoduya inanmaya hevesli insan çok olunca, tezviratta bulunanların dili, dinleyenlere baldan tatlı gelince, yemin etseniz kimse inanmak istemiyorsa ne yapacaksanız?
Ertesi günden itibaren heyetin adı yamalı bohça heyeti olmuş.
Bey bu heyetle oturup, kimse duymasın diye önemli ve özel bir karar alsa, daha akşam olmadan şehirde duymayan kalmıyor, her kafadan bir ses çıkıyor, dedikodular ayyuka çıkıyormuş.
Bir gün yine toplamış heyeti…
İçimizde demiş, ötücü kuşlar var, köstebekler var bunları bulup cezalandıracağım. Bunları her kim yapıyorsa, adam gibi çıksın ortaya ben bir hata eyledim desin söz ona dokunmayacağım, bu şehirden ayrılmasına müsaade edeceğim demiş.
Heyetten çıt çıkmıyormuş.
Aradan biraz zaman geçmiş Bey heyeti tekrar toplamış, haset ve fesat Beye dönerek, onun heyete verdiği adamlardan ikisini ayağa kaldırmış. Bu kendini bilmezlerin demiş, bu şehirde yapmadıkları fitne kalmadı. Bu adamları şehre ilk gelen kervanla gönderiyorsun. Göndermezsen bu ikisini zindana atacağım.
Haset ve fesat Bey, ilk gelen kervanla adamlarını göndermiş şehirden, onların yerine daha sinsi, daha saman altından su yürüten iki adamını getirmiş heyete.
Aradan birkaç ay daha geçmiş. Vaziyet yine eski tas, eski hamam olunca Bey bir türlü olayların önüne geçememiş. Birkaç kişiyi zindana da atsa olmamış.
Payitahttan bir başka Vezir, elinde yeni bir fermanla çıkmış gelmiş şehre. İki Beyi çağırmış huzuruna. Sultanımız demiş, aranızda görev değişikliği yaptı. Haset ve fesat Beye dönerek, şu andan itibaren demiş yetki se salahiyet senin. Bu Beyde senin yardımcın olacak. Hemen yeni bir heyet oluşturun, vesikayı da bana teslim edin.
Vezir gittikten sonra, Haset ve fesat Bey, beni iyi dinle pabucumun dürüst Beyi demiş, doğru söyleyene ne yaparlarmış, işte böyle beylikten kovarlarmış. Bey benim, söz benim, şehir benim, yıkıl karşımdan. Bundan gayrı heyet istişaresini kaldırdım.. Akıllı uslu konağında oturdun oturdun, oturmadın sen bilirsin. Adamlarında akıllı olsunlar. Her birinin başına birden fazla adam diktim.
Sonra toplamış adamlarını başına. Zindandakileri çıkarmış, kervanla gönderilenleri geri çağırmış. Bugünden sonra demiş, bu şehirde kimse dedikodu yapmayacak. Ne bizi şikayet edeni duymak isterim, ne de o eski Beyi öveni, keşke o başımızda kalsaydı diyeni. Hele ki, Payitahta bir kimsenin olumsuz bir havadis uçurduğunu tespit edersem, o havadisi uçuranında, engel olmayanında alırım kellesini demiş.
Şehirde aylar sonra ne huzur kalmış, ne esenlik. Herkes gölgesinden dahi korkar olmuş. Dedikoducu şehir dedikodu yapmaktan, konuşmaktan, eski günlerimiz daha iyiydi demekten endişe eder olmuşlar.
Vah bize, yazık bize demişler. Biz o dürüst Beyimizin kadrini kıymetini bilemedik. Yalanlara inandık. Atılan iftiralar karşısında bu adam, böyle bir şey yapmaz demedik. Şimdi bu bey bize zalimlik yapıyor, zulüm ediyor. Kendi adamları dışında kimse şehir dışına çıkamıyor. Payitahta haber gönderemiyoruz. Haber göndermeye kalkan kaç kişi zindanda. İspiyonculara bir kese altın veriyor. Yalancılar, şikayet edenler şehirde cirit atıyor. Yok mu bu vicdansıza bir karşı çıkacak diyorlarmış.
Bir gün Payitahttan Sultanın görevlendirdiği biri gelmiş. Haset ve fesat Beyin konağında ağırlanmış. Görevli demiş ki, Sultanımız senin hizmetlerinden çok hoşnut oldu, seni Vezirleri arasında görmek ister, bunun cevabını almak için buraya geldim demiş.
Haset ve fesat Beyin aklı başından gitmiş. Sultanımız nasıl münasip görürlerse demiş. Biz zaten bu gayretli çalışmamızın mükafatını bekliyorduk amma, Sultanımız çok daha önce düşünmüşler, şükranlarımı arz ederim demiş.
Haset ve fesat Bey Vezirlik rüyaları görmeye başlamış. Her an Payitahttan haber gelir diye bekliyor, herkese de kendine Vezir Hazretleri diye hitap ettiriyormuş.
Sultanın görevlendirdiği Bey, bir gece vakti, hiç kimsenin beklemediği, ummadığı bir zamanda oldukça kalabalık bir heyetle şehir kapılarından içeriye girmiş. Haset ve fesat Beyin adamları, Beyim demişler Vezirlik fermanınız geldi inşallah.
Payitahttan gelen Beyle, konaktan içeri girmişler. Haset ve fesat Bey baş köşeye oturtmuş misafir Beyi. Ne söyleyecek diye de tam karşısına oturmuş, koca odada, ikisinden başka kimse yokmuş.
Bey fermanı çıkarmış öpmüş ve okumaya başlamış…
Şehrimin insanlarına zulmeden, kendisine verdiğimiz emanete hıyanet eden o beyi derdest edip, huzuruma getiresin. Adamlarının hepsini zindana atasın. Eski Beyi tekrar Beyliğe münasip gördüm, ona da bu görevi tevdi eyleyesin!
Şehir şehire, Bey Beye, Vezir Vezire, haset hasede, fesat fesada, ahali ahaliye benzer denilmiştir.
Bir kıssadır anlattığımız. Büyüklerimiz her kıssadan bir bir hisse alına, kimse kimseye ne gönü koya, ne alına demişler.
Sürçü lisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka sefere daha güzel bir hikaye anlatırız.