Sosyal medya uzunca bir zamandır hayatımızda. Kontrol mekanizmasının pek de gelişmediği bu mecrada; doğru ile yanlış, çarpıtma, yalan, iftira iç içe geçmiş durumda. Paylaşımları süzgeçten geçirmeden, kuru kuruya hakikat kabul etmek, zihinlerde onarılması güç ya da mümkün olmayan arızalara neden oluyor.
Bugünlerin güncel gelişmesi Yılmaz Özdil’in Mustafa Kemal’i konu alan ve afaki fiyatıyla dikkat eden kitap üzerine tartışmalar. Konunun detaylarına girmeyeceğim, duymama imkanınız zaten yok maalesef. Gerek muhafazakar kesim, gerekse ulusalcı kesim uzun zamandır bu kitabı tüm yönleriyle tartıştılar. Bugüne kadar gerek sosyal medya, gerekse canlı tartışma suretiyle herhangi birinin karşı görüşe geçtiğini görmedim. Bunun en büyük nedenlerinden biri, herkesin zihniyetine uygun kişi ve mecralar haricinde alanlarla ilgilenmemesi, ideolojisine uymayan hiçbir şeyi okumaması. Halbuki, yanlışları bilmeden doğruyu savunmak ve muhatabımızı ikna etmek olası değil. Dolayısıyla yazmak ve okumak için harcanan zamanlar, tüketilen sözler, sinir katsayılarının yükselmesi dışında elde avuçta hiçbir şey kalmamaktadır. Olayın bir başka yönü daha var pahalı kitap ve benzeri olaylara kafa yorulmasının; eleştireceğim derken hem eleştirdiğinizi düşündüğünüz şeyin reklamını yapmaktasınız, hem de kıskançlıkla suçlanarak gereksiz yere moralinizi bozmaktasınız. Halbuki, siz akıp geçen zamanın kadrini kıymetini bilerek, üstünüze düşen sorumlulukları yerine getirseniz, başkalarını düzeltmeden önce herkes kendine çeki düzen verse ideal bir topluma ve bireye ulaşmış olacağız, heyhat!, işler böyle yürümüyor.
&&&
Pazartesi günkü sayfamızda göreceğiniz üzere öyküyü merkeze alarak yazmaya meraklı okuyucularımıza naçizane destek olma babından bir yazı atölyesi köşesi başlattık. Bugünlerin yükselen yıldızı öykü üzerine yoğunlaşmamız boşuna değil. Şiir ve eleştirinin gerek nitelik, gerek nicelik olarak yerinde saydığı, hatta düşüşe geçtiği günümüzde, birbiri ardına öykü kitapları ve dergiler yayınlanıyor.
Öyküde her şey dört dörtlük ilerlemiyor tabi. Adları malum bir iki öykü dergisinin başındaki editör ve genel yayın yönetmenlerinden bazılarının arkalarına büyük grupları da alarak, hep aynı kalemlere yer vermeleri, öykünün geleneksel kalıplarına uymayan deneyler içine girmeleri, ellerinden tuttukları birçok genç öykücüyü de doğru sandıkları fikirlerin ardına sürüklemeleri, hiçbir şekilde eleştiriyi kabul etmedikleri için burunlarının dikine gitmeleri, örnek olmaları gerekirken özellikle sosyal medyadaki lakayıt ve böbürlenen tavırları, gençlerin de onların bu özelliklerini iyi fark etmelerinden dolayı onların her türlü ürünlerini göklere çıkarmaları, abartılan bu övgüde ölçünün kaçmasından dolayı öykücülerin, yanlış ya da eksiklerinin farkına varamayarak gelişim çizgilerine ket vurmaları… başlıca sorunlar.
Burada önemli bir noktayı özellikle vurgulamamız gerekiyor: Öykünün özellikleri ve olmazsa olmazları bellidir. Buna rağmen birçok genç öykücü; deneme mi öykü mü ne olduğu belli olmayan metinler ortaya koyuyorlar. Kurgunun olmazsa olmaz bir şart olduğunu unutup adeta fikir yazıları kaleme alıyorlar. Diyaloglarda sahicilikten uzak yapay işlere girişmeleri, kısa öykünün ne olduğunu hakkıyla anlamadan ya da yanlış anlayarak, akıllarına her gelen cümleyi bir araya getirip bunu öyküde deneysel çalışmalar namıyla yutturmaya çalışmaları, örneğin bir köy ya geri kalmışlığın ve yoklukların açtığı yaraları yerinde görmeden, gözlemlemeden, şahit olmadan bunları konu ediniyoruz diyerek yapaylığa prim vermeleri neticesinde öykünün parladığı ve geliştiği bu güzel zamanlara yazık ediyorlar.
Bu şekilde devam etmeyeceğine inanmak istiyorum.