Yaklaşık 2 aydır gerek 1922 Konyaspor’umuzun transfer çalışmaları gerekse liglerin tatil olması nedeniyle köşe yazısı yazamamıştım. Hem sezonun açılması hem de gündemde konuşulanları görünce ve o klasik tabiri de kullanmam gerektiğini düşünerek -gördüğüm lüzum üzerine- bu yazıyı yazma kararı aldım.
Taraftarlarımız ligin son gününden bugüne kadar yine transfer diye yandı tutuştu. Önceki dönemlerde takımın oyun sistemini değiştirmek düşüncesiyle yapılan 15 transferin mali yaralarını hala tam olarak saramamışken ve performans olarak da son 2 yılda dişe dokunur bir resim görememişken halen bu alanda kulübe baskı yapılması gerçekten çok acı. Sosyal medya kaynaklı çıkan bu yorumların bir kısmı, önceki dönemlerde yaşananları unutmamış ve mantıklı yorum yapabilen insanlar tarafından yapılıyor. Bu en azından şehrin bir kısmında bir uyanma olduğunu gösteriyor. Ancak halen büyük bir çoğunluğu “yok şu lazım, şu mevkiye adam almazsak düşeriz ama şunu alırsak da ilk 3 e oynarız” gibi tamamen bilgiden uzak, klavyenin vermiş olduğu özgürlükle işkembe-i kübradan atmaya devam ediyor. Arkadaşlar ne bir transferi yaptık diye yukarılara oynama garantimiz olur ne de yapmadık diye küme düşme tehlikesi yaşarız. Lütfen önce bu konuda bir anlaşalım.
Transfer futbolun içinde olan ve tüm risk unsurlarıyla birlikte birçok fırsatı da içinde barındıran bir olgu. Ve hiçbir transfer sadece bir tarafın istemesiyle olmaz. Oluyorsa da zaten bu transfer değil, daha çok para avcılığıdır. Transferdeki en önemli kriter, sizler de takdir edersiniz ki kulübün mali kriterleridir. Bundan sonra eğer istediğiniz oyuncunun sözleşmesi devam ediyorsa kulübünün talep edeceği bonservis bedeli ve buna bağlı ödeme şartları. Hadi bunu da hallettiniz, devreye oyuncu ve talepleri giriyor. Üst rakam, ödeme planı, peşinat vs gibi birçok konuda anlaşmak durumundasınız oyuncuyla da. Bunu da hallettikten sonra sıra o oyuncunun varsa diğer taliplilerini ekarte etmeye geliyor. Bunu da doğru iletişim kurarak yapmanız lazım. Yani o sizin “bir sol açık alamadılar, ulan bi forvet bulamadılar” diye basitleştirdiğiniz süreç böyle ana kriterleri aşarak oluşuyor. Tabi buna ekleyebileceğimiz “oyuncunun eşinin talepleri, dedesinin görüşü, babasının kaprisi, menajeri varsa menajerinin ücreti” gibi yan faktörler de bu süreci uzatabiliyor hatta bitirebiliyor bile. İnanın size son 2 ayda yaşadıklarımın kısa bir özetini yapıyorum şu anda. Bunların hepsini yaşadık yönetim kurulumuz ile birlikte. Hiçbir şey sosyal medyada 4 sn de kurduğunuz cümleler kadar kolay değil arkadaşlar.
Konyaspor’un 1 oyuncuya daha ihtiyacı var bu çok net görülüyor ama bu oyuncuyu aldık diye ne uçar kaçarız ne de alamadık diye küme düşme tehlikesi yaşarız. Yani bu iki ihtimalde futbolun içinde var ve her ikisini de yaşayabiliriz. Ancak bu yaşayacaklarımızın bu oyuncunun alınması ya da alınmaması ile “sizlerin bağlantı kurduğu gibi bir ilişki” yok. Ki kadroda gerçekten çok gelecek vadeden oyuncularımız var. Yıllarca altyapı diye bağırıp, çağırdıktan sonra alt yapıdan gelen bu oyunculara güvenmemek de abesle iştigal değil midir?
Hepimiz Konyaspor’un iyi olması için çaba sarf ediyoruz. Ve birkaç kişi haricinde herkesin iyi niyetli olduğuna da inancım tam. Ancak taraftar olmak yapılacak ya da yapılmayacak transferlere göre şekil almak değildir. Taraftar olmak 90 dakika hangi tribünde oturursa otursun takımını desteklemektir. Yanındakiler ayağa kalkmıyor diye kendisi de kalkmamak yerine ayağa kalkarak yanındakileri de ayağa kaldırmaktır. Karşılaşma içinde tüm sorumluluğu Nalçacılılar’ın üzerine atarak maç sonu sosyal medyada “Böyle tribün yapılmaz, çok kötüydük” diye sormak yerine, o insanların yaptıklarını yapmaya çalışmaktır.
Herkes işini yapsın arkadaşlar, herkes işini yapsın ve mümkünse başka alanlara tecavüz etmesin. Sen stadı doldur, 90 dakika destek ver, oyuncunu motive et zaten bunu yaptığında o yanıp tutuştuğun transferlerin aslında kendi takımının içinde var olduğunu göreceksin. Bir sezon yapın bunu eğer hala olmuyorsa gidelim hep beraber 45 TRANSFER DAHA yapalım, rahatlayalım…