Nice akademisyenler bilirim, çoğu sahasında yeterli değil. Yeterli ise de satıcılığı yoktur. Satıcılığı varsa da kibrinden yanına varılmaz. Tüm bilgileri, kendilerinden bir şey koymaktan ziyade öncekilerin bilgilerini nakletmekten ibarettir. Nice makam sahipleri bilirim, gücünü koltuğundan alır. Koltuğa otururken dağları ben yarattım gibi oturur. Koltuk altından gidince esemesi okunmaz, yok olur gider.
Bahsettiğim akademisyen ve koltuk tipleri bir şey üretmez. Övmeyi ve övülmeyi pek severler. Ömürlerini kendilerini koltuğa getirenleri övmek ve savunmakla geçirirler. Övüp savunacak ki koltuğu yoksa kendisine koltuk verilsin. Koltuğu varsa koltuğu sallanmasın ya da daha üst makamlara göz kırpsın ve daima mukarrabünden olmaya devam etsinler.
Akademisyen olmuş ve bir koltuğa layık görülmüş niceleri de vardır ki altlarında koltuk olsa da koltuk altlarından çekilse de kalitelerini daima konuştururlar. Varlıkları, söz sahibi olmaları ve adlarından söz edilmesi koltuğa bağlı değildir. Çünkü kendilerini yetiştirmiş ve kişilikleri oturmuş kişilerdir bunlar. Nerede olurlarsa olsunlar, saygınlıkları devam eder ve sözleri dinlenir. Sayıları az olsa da var böyleleri. Mehmet Görmez bu tip akademisyen ve koltuk sahiplerinden biridir.
Sayın Görmez Diyanet İşleri Başkanı olarak atandığında, oturduğu koltuğun hakkını tam verenlerden oldu. Koltuğundan güç almadı, koltuğuna güç verdi. At sahibine göre kişner misali teşkilatta ağırlığını hissettirdi. Döneminde Diyanete güven geldi, hutbelere kalite getirdi. Konuşması can kulağıyla dinlendi. Nabza göre şerbet vermedi. Doğru İslam'ı, güzel bir üslupla anlattı. Laik, anti laik, aklıselim herkesin gönlünü kazandı. Görev süresi devam ediyorken itibar kazandırdığı ve yakıştığı koltuğa yapışıp kalmadı, kendi isteğiyle ayrıldı.
Koltuğu bıraktıktan sonra köşesine çekilmedi. Kaldığı ve durduğu yerden mesaj vermeye devam ediyor hala. Yeter ki bir meseleyi dert edinsin. Mesajını kah video vasıtasıyla iletiyor kah televizyon kanalına çıkarak veriyor. Konuşurken boş konuşmuyor, dolu dolu konuşuyor. Konuştuğu kelime ve cümleleri seçerek ve tartarak ne konuştuğunu bilerek konuşuyor. Yerinde tespitlerini usturuplu sözlerle ifade ediyor.
Kendisini ne zaman dinleme imkanı bulsam konuşmalarında rol yok, samimiyet var. Kibirden eser yok. Bir bilim adamına yaraşır şekilde vakar ve tevazu var. Mesajını normal ses tonunda veriyor, bağırmıyor. Türkiye'ye ve Müslümanlara yol gösteriyor. Bir konuda nasıl bir duruş sergilememiz, ne yapmamız ve ne şekil bir tavır almamız gerektiğini kırmadan dökmeden, kişiselleştirmeden ve kimseyi suçlamadan beliğ bir şekilde ifade ediyor. Her konuşması yüreklere dokunuyor. Bu yüzdendir ki her kesim kendisini can kulağıyla dinliyor, tepki göstermiyor ve kendisine saygıda kusur etmiyor.
Kendisi, bir olayı açıklarken ya da bir problemi çözmeye çalışırken meseleyi kişiselleştirmiyor ve kendinden söz edilmesini istemiyorsa da ben bu yazımda kendisini konu edindim. Çünkü âlimdir nazarımda, bir bilim adamıdır, bir din bilginidir. Türkiye'nin bir değeridir. Nezaket erbabı beyefendi bir kişiliktir. Duruşuyla, görüntüsüyle, kendiliğinden aldığı inisiyatifleriyle mesaj yüklü biridir. Herkese saygı gösterdiği kadar herkesten saygı gören bir kişiliktir. Allah kendisinden razı olsun, sayılarını çoğaltsın.