Allahü Teâlâ darda kalana yardım eder. Paris’te tahsil yaparken Strazburg şehrine gittik. Bu şehir, Fransa'nın bir kuzeydoğu kentidir. Kuzey-doğu bölgesinin ekonomik merkezlerinden biri olan şehir aynı zamanda Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu'nu barındırır. Sabah namazından önce arabadan indik. Hertaraf buz gibi soğuk. Dar vakit olması sebebiyle, girecek yer aradık. Nihayet bir kilisenin pencereden kaloriferli misafirhanesine girdik. Orada sabah namazını kılarken, papaz bizi gördü ve tebessüm ederek yanımıza gelip bizimle tanıştı.
Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, : “Allahü Teâlâ üzerimden bir vakit namaz geçireceğine, bin kere canımı alsa daha iyidir.” buyurmuştur.
Birçok ameliyatlar ve hastalıklar geçiren bir dostum, Amerika’da hastahanede her tarafı kordonlar içerisinde iken, bir hemşire geliyor, bir ilaç veriyor, vakti gelince gidiyor. Sırlı bir porselen getiriyor, teyemmüm yapıyor, kıbleye dönüyor ve ima ile namaz kılıyor. Tam namaza durduğu sırada içeriye bir erkek hemşire geliyor, dostum elinde olmayarak hemşireye bakmış. Başını eğip saygıyla ayakta duruyor ve sanki hiç nefes almıyor. Selam vermiş ve duâ ettikten sonra, hemşireye buyurun demiş. Hemşire bakmış bakmış, sonunda bana da duâ et demiş. Dostum ellerini kaldırıp, “Yâ Rabbi! Bunu Müslüman yap inşeallah” demiş. Çünkü ondan daha büyük duâ ne olur ki? Şu saygıya bakın, şu edebe bakın, boynunu büküp hiç laf etmemiş. Büyükler buyurmuştur ki, “Hangi dinde olursa olsun, Allah (celle celaluh) itibarı dine vermiştir. Dindar insanlar, her zaman her yerde muteberdir.”
Yine bu dostum Paris’teki meşhur Orly Havaalanından İsviçre’ye geçeceği zaman akşam namazı olmuş. Akşam namazı olunca daha da uçağın kalkmasına vakit varmış. Bir köşeye çekilip, doğu, batı, kuzey ve güneye bakarak kıbleyi tayin etmiş. Gitmiş bir gazete kağıdı sermiş. Ortalık çok kalabalık iken, herkesi oturduğu bekleme yerinde namaza durmuş. Akşam namazını kılmaya başlamış ama kalbi atmaya başlamış, zebellahı gibi iri yarı yarı bir adam tepesine gelmiş durmuş gitmiş, bir daha gelmiş. Dostum bu adam bir yumruk indirirse gittim diye düşünmüş. Neyse namaz bitmiş, yerine oturunca tak tak sesleriyle gelip dostumun yanına oturmuş. Okuduğu gazeteye bakıp İngilizce gazete olduğunu görünce, “ İngilizce seni tebrik ederim demiş. Dostum da ödü kopmuş vaziyette teşekkür ederim demiş. Bak Paris’in en büyük papazı benim. Şu kalabalık içinde bir insan ki Allah’a ibadet ediyor. Ona saygı duymak içimden geldi. Onun için seni tebrik etmeye geldim. Dostum teşekkür ederim demiş. Papaz, ama çok esef verici bir durum var. Dostum ne var? diye sorunca, bizim kiliselere gençler gelmiyor. Ancak ihtiyarlar geliyor. Ama camiler de öyle. Dostum peki neden? diye sorunca, hristiyanlıkta papazlar suçlu, Müslümanlıkta hocalar suçlu. Biz kaçırıyoruz, biz anlatamıyoruz demiş. Gençler bizi sevmiyor demiş. Neyse anons edilmiş, uçağa binecekler, tabi yan yana gidiyorlar. Tam kapıya gelince dostum buyurun efendim demiş, o da olmaz demiş. Önce sen geçeceksin, sonra ben demiş. Dostum siz yaşlısınız, din adamısınız deyince, bütün millet bekler fakat ben senin önünde bir adım atamam. Çünkü ben ibadet yapmadım, sen ibadet yaptın, geç önüme demiş. Bu da gösteriyor ki, Allah itibarı yine dine vermiş. Allahü Teâlâ dünyada ve âhirette işe yarayacak dostlarımızı artırsın.