Halden anlayan, koşan, ne oldu diye elimizden tutan, argo tabirle “o iş bende” diyende yok, yanımızda, yakınımızda, çevremizde…
Ne mi oluyor?
Artık ölenler için verilen salaları da duyan yok!
Kim ölmüş diye merak edende…
Allah rahmet eylesin diyen kaç kişi kaldı, onu da bilen yok!
Kulağımızı tıkadık!
Soruyorlar kim ölmüş?
Ölmüş biri işte…
Tam duyamadım!
İşte o zaman Yunus Emre geliyor aklımıza…
“Bir garip ölmüş diyeler /Üç günden sonra duyalar” diyerekten…
Şimdi duyuyorlar, anında unutuyorlar!
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir mi diyoruz, yoksa başka bir terane içinde miyiz, o da ayrı bir mesele…
Bastığımız yerleri bilemiyoruz artık.
Kim yanımızda? Kim uzağımızda? Kim samimi, kim değil belli değil?
Samimi ve gerçekçi bir güven istatistiği yapsalar diyeceğiz, güven garip, güvensizlik garip, oranlar garip! Kar mı yağdı güvendiğim dağlara demişti ya şair?
Kar dediğimiz şey, o güvenilen dağlara her mevsim, her Allah’ın günü lapa-lapa yağsa aldırmayacak, toz kondurmayacak, inanmayacak olanların garipliği de aramadığınız kadar çok!
*****
Enflasyon vurdu neşemizden, virüs vurdu canımızdan olduk! Faturalar vurdu cebimizdeki paradan, ekonomi vurdu işimizden aşımızdan olduk!
Ne kaçabildik, ne saklanabildik!
Kurtulanlarımız ise ağır hasarlı kurtulabildi!
Faruk Nafiz Çamlıbel’in , “Han duvarları” şiirinde rastladığımız, Maraşlı Şeyh oğlu Satılmış, “Garibim namıma Kerem diyorlar” diye yazmış ya o hüzün dolu satırlarını Han duvarlarına…
Biz gariplerin namına da Bekir diyorlar!
Yakası yırtılan! Yakası birilerinin elinde kalan! Yakası tutulan!
Dinleyeni olmayan! Sözünün geçeri bulunmayan!
Ancak halleri ve ahvalleri bir türlü ortaya konmayan!
Çare bulunmayan! Çare olunmayan garipler!
Bizim halimizi anlatacağımız ve yazacağımız han duvarları da yok!
Han nedir, nasıl bir yerdir onu da bilen yok ya her neyse…
Han bilmeyen, ne bilsin hanın duvarlarını…
Ne bilsin Faruk Nafiz’i?
Nerden tanısın Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ı…
İşte onun içindir ki….
Halimizi anlatacak ve yazacak bir Faruk Nafiz’de yok!
*****
Biz neşeli, konuşkan, cana yakın, esprili, şakacı, şen bir millettik. Gülmeyi severdik, kahkahalarımız çınlatırdı her yeri.
Allah yüzünüzden bu neşeyi, bu gülümsemeyi eksik etmesin diye dualar ederdik sevdiklerimize, tanıdıklarımıza, neşeli olarak gördüğümüz herkese…
Samimiliğimiz ve içtenliğimiz vardı…
Mahallemizde komşumuz değil ölmek hasta olsa, kimi kimsesi yok, olanlarda çok uzakta diye sahiplenirdik.
Düğün derneklerini hep birlikte yapardık…
Kimin ne ihtiyacı olsa kapımızdan kimse boş dönmezdi.
Yüzümüzden tebessüm eksilmezdi.
Mahallede yok yoksul birileri olsa, analarımız, kendi aralarında iş bölümü yapar, evlerde o gün ne pişti, o gariplerin, o yoksulların yemeklerini kendi aralarında karşılarlar, çocuklarıyla gönderirlerdi
Gönderirlerdi lakin, umurunda olmayanlarda vardı….
Burnu havada olanlar az mıydı?
Küçük dağları ben yarattım edasıyla gezip yürüyenler yok muydu?
*****
Kapılarına herkesin bildiği, kendinin de ezbere bildiği bir yoksul gelse, gariban gelse, varken yok diyen, kapılardan içeriye sokturmayan, muhatap dahi kabul etmeyen, kovan, azarlayan, hakir görenleri hiç mi hatırlamıyorsunuz?
Ya o elleri titreye titreye bir ekmek parasını vermek için bir araba lüzumsuz laf sarf edenlere ne diyeceksiniz?
Allah ıslah etsin mi, Allah aklını başını getirsin mi?
Hayır ve hasenat kavramlarını dilinden düşürmediği halde kenarından geçmeyenlere, geçmemiş olanlara ne diyeceksiniz?
Gün gelir öğrenir mi?
Yaptığı üç kuruş yardımı reklam etmek için her türlü aracı ve argümanı kullanmaya bayılanlara da ayrı bir başlık açmak lazım.
Öyle günlere kaldık ki, zengin olmak bu değil!
Zenginlik çok daha başka bir şey!
Yardım ederken, gözleri dolan, Allah’a şükreden, kimse bilmesin , duymasın diye bin kere tembih eden, duyulduğunda ise kahrolan insan, zengin!
Gariplere yananda, ağlayanda, garibi anan da, garibi arayıp bulanda o zengin!
*****
Hayır yaptığını zannedenler, öyle düşünenler hayır yapmanın ne olduğunu unutmuşa benziyor…
Hem de maile…
Bizim yaptığımız yardımı duymayan kalmasın denen garip bir mantık!
Hem sağ elin yaptığını sol el görmeyecek diye dilinizden düşürmediğiniz bir cümleyle dolaşacaksınız, hem de, ne oldu nerelere kadar ulaştı, duyuldu yaptığımız yardımlar diye talimatlar verecek, ne kadar dönüş oldu diye yerinizde duramayacaksınız!
Hani Allah bilsin yeter diyordunuz ya…Lafa bakıyorsunuz laf lafa benzemiyor! Adama bakıyorsunuz, zenginlik, mal-mülk sahibi olmak böyle bir şey değil!
Sosyal medyaları beğeniden ve yorumlardan yıkılıyor!
Ne yaptı arkadaş! Yardım yaptı! Sağ elle verdi, sol elle gözünü çıkardı yaptığı iyiliğin….
Karısı, çoluğu-çocuğu , arkadaşları, akrabaları, yakınları paylaşım rekorları kırdılar!
Başka türlü rahat edemiyoruz artık!
İçimize sinmiyor! Bunun adı yardım falan değil! Görgüsüzlük demiyor, diyemiyor kimse…
Bir garip ölüyor, duyan yok, bilen yok, gören yok! Ölen garip, verilen salalar garip, Allah rahmet eylesin diyen garip, demeyen daha bir garip! Nerde boynu bükük bir garip görsem çağrılarına rağbet etmeyenler garip! Garip bir hal, garip bir ahval, garip mi garip, çok garip!