Bir Gönül Şairi; Haluk Eren…

Erol Sunat

Abdülhaluk Eren, Konyalı bir şair. 23 Eylül 1934 Taşkent doğumlu. Türkiye Cumhuriyetinin ilk öğretmenlerinden rahmetli Ali Rıza Eren ve rahmetli Zeliha Hanım’ın en küçük oğlu olarak o zamanki adı Pirlerkondu olan Taşkent’te doğdu. Üç yaşındayken aile Konya’ya geldi

Askerlik öncesi, Yeşil Meram Sofra Tuzları Fabrikasını kardeşiyle birlikte kurdular. O devrin Konya’sının en genç Fabrikatörlerinden biriydi. Konya’ya 1961 model ilk Chevrolet arabayı da o getirmişti.

Yıllar sonra, fabrika sahibiyken şoförlüğünü yapan Rahmi adındaki genç, onu YSE’de gördüğünde, senin gibi bir Fabrikatörün burada ne işi var diyecek ve hayretini gizleyemeyecekti.

Elektrik Mühendisi olan Haluk Eren, ilk önce Ankara Yüksek Tekniker Okundan mezun olmuş. Ankara Makine Kimya Endüstrisi Kurumunda yaklaşık beş yıl kadar çalışmış, bu arada Mühendislik fark derslerini vererek, Elektrik Mühendisi olmuştu.

Konya’da ilk defa kurulan Konya Yem Fabrikasının da, ilk Elektrik Mühendisiydi.

Bu fabrikada üç yıl kadar çalıştıktan sonra 1966 yılında YSE’ye yani Yol Su Elektrik Konya İl Müdürlüğüne 1966 yılında girdi ve aralıksız tam 40 yıl burada çalıştı.1996 yılında emekli oldu.

Konya’nın köy elektrifikasyonunun isimsiz kahramanlarından biri olarak anıldı. Konya’nın gezmediği, dolaşmadığı, köyü, kasabası, ilçesi kalmadı.

Elektriksiz köyleri, ışığa kavuşturan önemli isimlerden biri olmasına rağmen, mütevazi kişiliğiyle öne çıktı. Onun yaptıklarını köylerine elektrik gelen insanlar anlattılar yıllarca…

Haluk Eren’i Konya, YSE’deki başarılı hizmetlerinin yanı sıra, şair yönüyle de bilir ve tanır.

Şiirleri, Yeni Konya, Yeni Meram, Anadolu Manşet ve Konya Postası gazetelerinde yayınlandı.

Haluk Eren halen şiir yazmaya devam eden bir gönül adamı olarak, Rabbim uzun ömürler nasip etsin, aramızda ve bizlerle.

 

*****

Haluk Eren, Rahmetli Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Hocaefendinin rahleyi tedrisinden geçmişti. Hocasını bakın nasıl anlatıyor;
Öyle güzel ve öyle değişik gözleri vardı ki, ne deniz yeşili, ne gök mavisiydi Cam kırığı renginde de diyebilirim.

Yeşile baksa yeşil, semaya baksa maviye dönerdi.

Zaten kimse tam olarak gözlerine bakamazdı.

Orta boylu, alnı hafif genişti.

Onun yanında tarif edilemeyen bir tesir altında kalırdı insan.

Serinliğe ihtiyaç duyuyorsa serinlik,

Sıcaklığa ihtiyaç duyuyorsa sıcaklık hissedilirdi.

Yürürken sanki o yürümezdi de…

Adeta yürüdüğü zemin yürür gibiydi.

 

*****

Haluk Eren’in YSE’deki Şeflik döneminde, Hatıp’ın elektrik işlemlerini yapmıştı. Şimdi rahmetli olan Hatıp’ın Muhtarı Ahmet Özer, halkı toplamış şaltere basmak için köyde bir tören tertip etmişti.

Muhtarın babası, kalabalıktan ayrılarak, yönünü Konya’ya döndü ve bağırdı;

Ülen Konyalılar!

Yıllardan beri, sizin elektriğinizi seyrediyorduk!

Artık sizde Hatıp’ın elektriğini seyredin!

Sözlerini bitirir bitirmez, Haluk Eren’in yanına düşüverdi.

Zavallı adamın bu sözleri, son sözleri olmuştu.

Kalabalığın içinde şaltere basarak, köyünü elektriğe kavuşturmanın sevincini yaşayan Muhtara; “Baban vefat etti” dediklerinde.

Kafası hâlâ elektriğin gelişinde olan Muhtar,

Ne babası?

Ne vefatı?

Köyümüze elektrik geldi onunla uğraşıyorum, görmüyor musunuz?

Diye çıkıştı.

Neden sonra, babasının vefat ettiği haberine inandı.

 

*****

“Baka kaldım” isimli şiirinde şöyle seslenmiş şair;

Bahar yağmurlarının

Islattığı yeni yeşil yaprakların

Gölgelendiği zemin, gözlerindi…

Ona öylesi bakakaldım ki…

Güneşin etkilediği sıcaktan

Kaçmak istemedim.

Arzularım iki güzellikte

Cendereye vurulmuş

Misal gibi oldu.

O an sevdalandığımı

Apansız anladım.

Biliyor musun?

Menekşeler, Sümbüller, Leylaklar

Ve bülbülün gülleri

Etrafta renk dağılımında…

Ama yine senin gözlerinin rengine

Bakakaldım…Bakakaldım…

 

*****

“Kim Bunlar” isimli şiirinde;

Neden böyle yalan söze doğru derler

Çalışmadan çabalamadan hep yerler

İlimden hiç haberleri olmaz körler

Bilinmez yaptıkları her işin yönü

 

Neden böyle haksız yerler ekmeği

Doğru söyleyene atarlar tekmeyi

Adet edinmişler yüksekten bakmayı

Bilinmez yaptıkları her işin sonu

 

*****

“İstanbul” adlı şiirinde ise şöyle seslenmiş İstanbul’a;

Ne şu Beyoğlu’nda, ne de Üsküdar’da

Ve boğazın her iki kıyısında

Denizin ince belli koyu sularında

Aradığım İstanbul’u bulamadım

 

Yapıların gizlediği yeşilliklere

O güneşin görünmediği sokaklara

Baktım durdum neşesiz soluk yüzlere

Aradığım İstanbul’u bulamadım.

 

Köşkler yok, yalılar yok, kapısı kapalı

Musiki sesleri duyulmaz olalı

Neden bendim? Şimdi, yabancı kalalı

Aradığım İstanbul’u bulamadım!

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.