İnsanlar toplu halde yaşamaları bir tür mecburiyettir. Bir başka ifadeyle insan her zaman bir topluluğun parçası olarak yaşar. Bir dine, bir ulusa, bir cemaate, bir mezhebe ait olarak yaşamak onu daha güçlü kılar. Dolayısıyla bir gruba ait olmak insanın hayatına kolaylık katar ve hayatta kalma becerilerini yükseltir.
İlke olarak kendimi belli bir gruba ait olarak hissettiğimi söyleyemem. Bu durumun da hayatımı kolaylaştırdığını ve imkanlar sağladığını söyleyemem. Ama kendimi ifade etme ve birey olma konusunda daha özgür hareket etme imkânı sağladığını söyleyebilirim. Tabii ki hiçbir bağlılık hissi taşımadan, sosyal çevreden yalıtılmış bir özgürlükten bahsetmiyorum. Nihayet anne kucağına çıplak doğan ve ailede korunup büyüyen bir insan evladının anne ve aileye sevgi ve bağlılık hissetmemesi en yumuşak ifadeyle nankörlük sayılır.
Günlük hayatta ait olduğumuz dini, ulusu ve dünya görüşünü daha çok ana- babamızdan tevarüs ederiz. Bu aidiyetlerde bizim katkımız ve emeğimiz çoğu zaman hiç yoktur. İnsan olarak bunların dışında kendi emeklerimizle, kendi fikirlerimizle ve tamamen kendimizi gerçekleştirmek uğruna belli eğilimler ve yaklaşımlar oluştururuz.
İnsan dünyada tekil zekasıyla hangi işi tek başına yapabilir. Hangi sorunu çözer, hangi medeniyeti kurabilir diye düşünüldüğünde tek başına bunları yapmak sadece ütopik hikayelerde söz konusu olabilir. Beraber hareket edebilen, beraber çalışan ve gelişme kaydeden insanların hayatta kalma becerilerinin daha yüksektir. Bunun arkasında bir seçilim baskısı da bulunmaktadır. Tekil, bencil ve hödük bir hayat yaşayan insanlar toplum dışı ilan edilip bir kenara itilir. Bu tipler fiziksel ve mental olarak kendilerine bile zarar verebilirler. Biz bağlanmak üzere yaratılmış canlılarız. Soy gazlar gibi değil oksijen ve karbon gibi bir şey bulup bağlanan elementler gibiyiz. Böylece anlamlı oluyor hayatımız.
Bir güç oluşturma, dünyayı geliştirme ve değiştirme gibi bir amaç olunca bir arada bulunmak kaçınılmazdır. Birlikte olunca çok güçlü oluruz. Ama kişisel dönüşüm söz konusu ise birlikte olduğumuz grubun yapısı bu iş için çok zaman uygun olmuyor. Amaç bir savaşı kazanmak, diğerine üstünlük kurmak, bir seçimi kazanmak ise o zaman birlikte olmak ve bir gruba ait olmaktan başka yol görünmüyor. Ama bu son peygamber Hz. Muhammed as tarafından küçük cihat olarak tarif ediliyor. Hatta kişisel olanı yapmayı ise büyük cihat olarak göstermesi de çok ilginçtir. Bu ikisi arasında dengeyi iyi kurmamız gerekiyor. Toplumdan uzak yaşayanların, tüm toplumu suçlayarak yaşaması dengeyi kaçırmaktır. Bu kısa süreli olursa anlaşılabilir. Ancak kapanmaların uzaması halinde bazı arızalar ortaya çıkar. Kurtulmak için yine eş, dost, arkadaşla çay, kahve muhabbeti yapmak; bağlar ve bağlılıklar kurmak zorunda kalıyoruz.
Bu bağlar ve bağlılıklar bizi sosyal olmaya zorlar. Doğal hayatta ise bireyselleşmekten bahsedilemez. Hayvanlar aleminin kralı sayılan aslanların bireyselleşmesinden konuşulmaz bile. Aslan kendi aslan grubu içinde bir anlamı var. Ama insan hem kişisel anlamda kendini tek başına da olsa geliştirme yeteneği olan; aynı zaman grup içinde aldığı rollerle toplumsal olarak gelişme imkânı olan, çoklu görevleri başarabilen bir canlıdır.
İnsanın hayatta en belirgin ihtiyaçları sevilmek ve kabul edilmektir. Ait olmak, kabul edilmekle çok yakından ilişkilidir. Ait olduğumuz grup bizi olduğumuz gibi kabul eder mi? Bilakis, aslında bizi o grubun özellikleri ile donatır. Her şey grubun normları dahilinde değerlendirilir. Grup disiplinine uymayan, dairenin dışına atılır. Tüm dini grupların ve siyasi hareketlerin ve ideolojik cemaatlerin başarısı buna bağlıdır. Ait olmayı istersiniz ama o grup sizi kabul eder mi? Kabul edilmek daha önemli.
Gruba kabul edilmenin akabinde, bağlılığın artması için çok yoğun bir sevgi bombardımanı başlar. Duygusal destek, heyecan ve güdülenme son sürat devam eder. Abi, kardeş, rafık, yoldaş gibi kelimelerle insanlar gaza getirilir. Temas artırılarak bağlılık güçlendirilir. Gruba katılanları içerde tutmak için uygulanan standart ritüeller dizgesi uygulanır. Bu ritüeller her katılımcıyı az ya da çok mutlaka etkiler. Bu arada diğer gruplar da kötülenerek manipülasyon devam eder. Buna geçmiş eleştirisi de eşlik eder. Diğer topluluklardaki yanlışlar, yolsuzluklar, ahlaksızlıklar sürekli vurgulanır. Kişi artık iyi bir cemaatin içinde olduğuna ikna edilir. Her kötülükten emin olacağı ve neler kazanacağı anlatılır.
Bizde çok meşhur bir metot ise meta iletişim tekniğidir. Birisi konuşmaya başlandığı anda onun hangi gruba ait olduğunu hemen anlarsın. Anlamalısın. Burada kullandığın kelimeler bile senin kabullenilmen anlamında çok önemlidir. Şans yerine tevafuk dersen daha mutaassıp bir aidiyetin olduğu anlaşılır. Grubun dışında kalan kendini ayazda hisseder. Sudan çıkmış balık gibi tepki verir.
Gruba ait olmanın gerçek amacının kutsal yönleri kişinin kafasına nakşedilir. Öyle ki artık burada yapılan faaliyetler kutsal bir savaşa dönüşür. Nihayet ölüm varsa şehadet vardır. Daha da önemlisi cennet vardır. Bu grup bilinci kendi canlarını hiçe sayacak dereceye bile yükseltilir. Vatan, millet ve din için candan vazgeçmek elbette önemlidir. Ama herhangi bir grubun içine girmek için alkış ve goy goyun en etkili ve kolay manipülasyon yöntemi olduğu unutulmamalıdır. Hak edilmemiş iltifatların rüşvet olduğunu anlamalıdır insan. En çok da yöneticilerin. Rüşvet verenin derdi, daha fazlasını edinmektir.