Bir halkın çığlığı

İbrahim Talha Bayburt

Filistin topraklarında her gün yükselen çığlıklar, insanlığın vicdanına saplanan bir hançer gibi yankılanıyor. İsrail’in yıllardır süregelen kontrolsüz gücü, Filistin halkının hayatını zifiri karanlığa sürükledi. Bu topraklarda doğan her çocuk, barışın ne olduğunu bilmeden büyüyor; yaşadığı acılar, umutlarını karanlığa sürüklüyor. Yıllardır süren bu savaşta Filistinli masumlar can verirken, dünyanın çoğuna hakim olan islamofobi çoğu zaman bu çığlıkları bastırıyor. İnsanların bu sessizliği, Filistin’in kanayan yarasını da derinleştiriyor.

Bombaların Gölgesinde

Gazze, Batı Şeria… Bir zamanlar zeytin ağaçlarıyla çevrili bu topraklar, bugün bombaların gölgesinde nefes alıyor. İsrail’in uyguladığı ablukalar, bu insanları, açlık ve yoksulluğa mahkum ediyor. Her patlayan bombanın ardından geriye kalan, sadece enkaza dönmüş evler değil, parçalanmış hayatlar, yitirilen umutlar.

Bir annenin, çocuğunu kaybettiği anın acısını tarif etmek mümkün mü? Yahut, her an üzerine bir bombanın düşeceği korkusuyla yaşamak? İşte Filistin’de her sabah, her aile için bir ölüm korkusu, bir kaybetme endişesiyle başlıyor. Çocuklar oyun oynamak yerine sığınaklarda korku içinde bekliyor. İsrail’in zulmü, bu masum hayatları, bütün dünyanın gözleri önünde paramparça ediyor.

Misafirlerin Meşru Müdafaası(!)

Bir zamanlar o topraklara misafir olarak giden İsrailliler, şimdi ev sahibi olan Filistinliler’e karşı yaptıkları zulmü "meşru müdafaa" gerekçesiyle açıklıyor. Masum sivillerin üzerine yağdırılan bombalar nasıl bir meşruiyet taşıyabilir? Bütün dünya biliyor ki silahsız sivillere, savunmasız çocuklara karşı uygulanan bu şiddetin bir izahı yok. İsrail’in bu saldırıları, yalnızca fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda İslam Dünyası’nın kimliğini ve ruhunu da hedef alıyor.

Her şey gözler önünde lakin kimseden bir ses yok! Birbirlerinin tasmalarını ellerinde tutan Batı ve İsrail yavaş yavaş amaçlarına ilerliyor. Ne acıdır ki, başka bir coğrafyada insan hakları adına ayağa kalkanlar, Filistin için suskun kalıyor. Bu sessizlik, bir halkın yok oluşunu seyretmenin en acı biçimi.

Bir Halkın Onuru

Tüm bu zulme rağmen Filistin halkı, onuruyla direnmeye devam ediyor. Bu direniş, sadece bir toprak mücadelesi değil; bir var olma, ayakta kalma ve insan olma mücadelesi. Filistin halkı, tüm dünya tarafından unutulmuş olsa bile, kendi kaderini ellerinde tutma isteğinden vazgeçmiyor. Onlar, yıkılan evlerin, kaybedilen evlatların ardından bile yeniden ayağa kalkmanın bir yolunu buluyor.

Filistinli bir baba, evladının cansız bedenini kucakladığında dahi teslim olmuyor; gözlerinde bir damla yaş, ama kalbinde bir dağ gibi direniş var. İşte bu, insan ruhunun en güçlü tarafı. Filistin halkının özgürlük için verdiği bu mücadele, sadece müslümanların değil, bütün insanlığın vicdanına bir çağrıdır.

Adalet, Vicdan

Filistin halkının on yıllardır süren bu acılarına bir son vermek için adaletin terazisi şaşmamalı. Eşitlik, özgürlük ve hak talebi, yalnızca güçlü olanların değil, herkesin hakkıdır. Filistinlilerin de kendi topraklarında özgürce yaşama hakkı olduğu aşikardır.

Ama bu, sadece bir barış anlaşmasıyla ya da diplomatik çözümlerle sağlanamaz. Asıl çözüm, vicdanların uyanmasında ve insanlık adına seslerin daha gür çıkmasında yatıyor. Filistin’de akan kanın durması için herkesin bu zulme karşı sesini yükseltmesi gerekiyor. Çünkü orada acı çeken her insan, aslında insanlığımızdan bir parça daha koparıyor.

Ve Barış

Barıştan da bahsetmek isterim sizlere, lakin barış kelimesi benim için Akgün Akova’nın “Barış Nedir Sevgilim” şiirinde geçtiği gibidir.

“aptalların türküsü

oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış”

savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi' sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış”

Şiirin tamamına ulaşıp okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.