Bir Hatice'miz vardı

Mükremin Kızılca

Yirmi yıl öncesinden bir internet analizi

2000'li yıllarda internet Türkiye'ye geleli 10 yıl olmuş, ortam büyük bir chatleşme panayırına dönmüştü.

O zamanlarda internet ortamına Amerikan şirketleri hâkimdi. ICQ gibi sohbet, Yahoo Alta Vista gibi arama motorları ön almıştı. Gerçi şimdi de onlar hâkim ve ben şaşıyorum neden yerel ve ulusal bir sosyal medyamız yok, diye.

ICQ uluslararası bir chatleşme sistemi olarak en yaygın olandı. ICQ sisteminde dünyanın her tarafından insanlarla chatleşebiliyorduk. Karşındaki kişinin kategorisini belirleyerek veya kendi kategorinle eşleyerek dünyanın her tarafından aynı görüş amaç ya da mefkûreden kişilerle sohbet etme imkânı bulunuyordu. ICQ amblemi küçük bir çiçeği andırıyordu, eğer bu çiçek yeşil olursa karşıdaki arkadaşın canlı yayında olduğunu anlıyordun.

Bir de Chat odası özelliği vardı, internet siteleri, guruplar, forumlar ve sosyal ağlarda o zaman isteyenin istediği kişiyi ayrı odaya alıp chatleşirdi. Bunu iyice aşırı yapanlara Cahtlak derlerdi.

Yerli olarak forumlar revaçtaydı, yerli derken içerik yerliydi, sistem gene yabancıydı. Forumlar yerelden genele doğru sınıflanıyorlardı, mesela Türkiye forumu vardı, milyonlarca üyesi olduğunu biliyorum, diğer her mesleğin her sanatın her ilim dalının tartışılabileceği bir forumu vardı. Üye her alanda soruyu sorar altına onlarca cevap birikirdi.

Bir de forumlarda görüşe göre sınıflandırma vardı: ülkü ocakları, Turan birliği, Hristiyan, Yahudi, Müslüman kimlikli forumlara sadece aynı görüşü taşıyanlar üye olurdu. Üye olmak kolaydı ama burada sadece forumun görüş ve ilkeleri geçerliydi, aykırı paylaşımda moderatör derhal banlardı.

O zamanlar sözlüğümüze banlama, ban, yılında kurmuştuk. banlananlar, banlanma uyarısı alanlar gibi nice kelimeler girmişti. Şahsen bütün forumlara üye idim, çünkü farklı düşüncelere saygım v ardı bir de kendi görüşümün doğruluğunu pekiştirmek için başkalarının görüşlerini ve bu görüşlerini kanıtlayan delillerini görmek isterdim. Bu konuda bir çok forumda banlananlar arasında yer aldım, ama farklı bir takma adla yer yeniden katılır merakımı gidermeye çalışırdım. Ancak hiçbir zaman karşımızdakine zerre kadar küçümseme ile laf etmedik, şükür.

Yerel forumlar bugünkü Facebook gruplarının yerini alıyordu mesela Konya Kültür Grubu, Konyalı Yazarlar ve Şairler grubu, Taşeli Kültürü grubu, Karaman Kültür Grubu gibi grupların karşılığı o zaman forumlardı.

Mesela bizim Taşeli yöresinde Ermenek Ortak Forumu, taşeli.gen.tr forumları vardı. Karaman'da Karamanlıca diye büyük bir forum vardı orada hemşeri grupları hem birbiriyle tanışırlar hem de güzel kültürel paylaşımlarda bulunurlardı. Karamanlıca forumunu kuran Yüksel Ayhan Bey kardeşimle on yıl bu forumda nadide resimler paylaştık. Bu forumun amblemi Karamanoğlu Şehit Mehmet Beydi. Şimdi Karamanoğlu Mehmet Bey merhumun heykellerde ve bazı eserlerdeki resmini yaşlı bulanlar Karamanlıca forumunun amblemindeki genç görünümlü resmi kullanırlar.

O zaman forumlarda teşekkür butonu vardı, kişinin teşekkür alma sayısı esas alınarak paylaşımın değeri ölçülürdü aynen şimdiki beğenme muhteşem üzülme ve benzeri işaretlerin olduğu gibi. Zaman zaman “emeğe saygı” uyarıları yer alırdı sistemde.

Bizim Taşeli yöresi kullanıcılarına hitap eden Ermenek Ortak Forumunun diğer adı Ermenek.gen.tr idi. Antalya'daki Osman Soydal hoca Efendi'nin çocukları Muhammed Soydal admin yani yöneticiydi. Ermenek’ten ise Durmuş Ali Özbek, Mükremin Kızılca ve bazı diğer arkadaşlar da moderatör görevi yapıyorlardı.

Bu arada Nevzat Gürbüz Arnava.net, Mustafa İncik Ermenekliforum, Durmuş Ali Özbek İzvit.xm.com, Mükremin Kızılca Gargara.xm.com, guneyyurt.com gibi sohbet ve haberleşme mekânları açmışlardı.

Bu arada her köyden bir gurbetçi köyünün sitesini kurup karınca kararınca bir şeyler üretirdi: Dindebol.com, Kışlkaköy.tk gibi.

Şahsen internette rastladığım bütün forumlara aynı ya da gerekirse farklı adlar altında üye idim. Buralardaki paylaşımlarıma yapılan etkileşimleri Konya dışında iken internet kafelerden takip eder cevaplardım. O zamanlar her evde internet ve her elde akıllı telefon olmayınca her köyde bile internet kafeler vardı. Mesela Kadınhanı Örnek köyde her vardığımda yatarsam internet kafeye giderdim. Evimizde ise internet sistemini 1994 yılında kurmuştuk.

Ermenek Ortak Forumunda 10 tane farklı profilim vardı mesela rüya tabirleri yaptığım deli-fişek bunlardan birisiydi. Ama nick name denilen takma adlardan daha önemlisi kişinin kendi öz adıyla tanındığı isimler ve profiller öne çıkıyordu.

Ermenek.gen.tr veya diğer adıyla Ermenek ortak forumu Ermenek’in Taşeli’nin her köyünden üyelerle doluydu herkes köyünden güzel resimler paylaşırlardı şiirler paylaşırlardı.

Ermenek Ortak Forumu bölgemizin en büyük forumu olarak diğer birçok forum gibi tarihin üye çöplüğüne sahip forumları arasında yerini aldı.

Burada yüzlerce üye vardı, fakat aralarında sadece bir Hatice isimli üyemiz vardı.

O da diğer üyelerin paylaşımlarına teşekkür ediyor, kendisi de fikrini, katılıp katılmadığını mertçe beyan ederdi.

Bugünkü gruplarda veya Facebook'ta Twitter'da kadın ismi olup da erkek olan yüzlerce profil vardır, onları zaten baştan tanırsınız.

Ama bu Hatice başkaydı, kimse sen kimsin de demiyordu, başka hiçbir kadın ismi de yoktu.

Ben Hans ile Hasan'ın sohbetleri diye seri bir paylaşım yapıyordum bildiğiniz gibi Hans ile Hasan'ın sohbetleri 2023 yılında Hilalden Dolunaya diye bir hikâye kitabım olarak yayınlandı.

Hatice bu yazı serisini ilgiyle takip ederdi, bana bir keresinde yorumunda teşekkür ettikten sonra Avrupa'da ben de bir zaman Halim ile Helga'nın sohbetleri diye bir şey okumuştum, dedi

Bunun üzerine ben Hatice’ye açıktan nereli olduğunu, sordum Ordulu olduğunu söyledi ve Ermeneklilerin paylaşımlarını keyifle izlediğini, kültürlerinin kendisininkine Karadeniz kültürüne çok benzediğini ekledi.

Hatice’nin artık herkes tarafından bir yabancı yani Ermenekli olmayan bir forum üyesi olduğu deşifre olmuştu, bu kimse için yadırganacak bir şey de değildi, öyle de oldu, güzel sohbetlerimiz forumlar yerini akıllı telefonların devreye girmesiyle daha da yaygınlaşan sosyal medyaya bırakıncaya kadar sürdü.

Hatice bir gün “arkadaşlar yakında düğünüm olacak aranızdan ayrılmak zorunda kalabilirim” deyince gerçekten hepimiz üzülmüştük ve onun gerçek bir hanımefendi olduğunu öğrenmekle de memnun olmuştuk.

Daha sonra bir paylaşımında düğününün tarihini vererek: gelemezsiniz ama size düğünümün yerini de vereyim, diye Ordu'nun bir ilçesinin köyünün adını verdi. Artık Hatice Forum’da ondan sonra hiç görülmedi. Ancak düğün tarihini kaydetmiştik.

Ben ve üç arkadaş arabası olan bir arkadaşımızı ayarlayarak düğüne gitmeye karar verdik.

Ancak elimizde sadece adres vardı, Hatice’ye haber etme şansımız yoktu, hiçbir zaman bir hanımdan telefonunu isteyecek kadar görgüsüz hale de gelmemiştik.

Düğün günü Ermenek’ten gelen iki arkadaşla beraber Konya'dan katılan şoför dâhil iki arkadaş dört kişi verilen adresteki köye vardık.

Türkülerde olduğu gibi ordunun derelerini geçe geçe bir sonbahar günü adı verilen köye ulaştık, köy oldukça küçük bir köydü, 20 - 30 haneden ibaretti, köye tam düğün günü vardığımız için davullar çalıyor, bir hareketlilik gözleniyordu.

Öğlen saatleri küçük mescitten çıkan cemaat oğlan evinin önünde kurulan masalara oturmaya başladılar yemek servisleri başlamak üzereydi.

Burada da bizim Ermenek’te herse dediğimiz keşkek daha farklı etli bir biçimde pişirilerek çeşitli yemeklerle misafirlere sunuluyordu.

Dört kişi camiden gelen cemaatin peşi sıra ayarlanan masalardan birisine oturduk, ayaktakilere hayırlı olsun dedik, ama kendimizi tanıtmadık. Köylülerin sormasını bekledik ve yemek servisi beklenirken bize yaşlılar sormaya başladılar:

- Nerelisiniz, kimlerdensiniz, kız evinden misiniz, oğlan evinden misiniz? diye sorular arka arkaya söykeniyordu.

Biz de gelin hanımın Hatice'nin arkadaşlarıyız, deyince ortalık bir anda farklı bir atmosfere büründü. Köyde interneti, forumları, online sohbetleri, chatleşmeleri bilen fazla kişi yoktu.

Ben, durumu söz alarak açıkladım: biz Hatice Hanım’la bir forumda arkadaştık bundan bir ay önce bize düğünü olduğunu artık forumda görünmeyebileceğini söyleyerek veda etmişti. Bize de: gelemezsiniz ama gelirseniz memnun olurum diye, not bırakmıştı. İşte biz de buna binaen çıktık geldik Allah hayırlı mesut eylesin, dedik.

Bu arada orta yaşın üzerinde, sakallı bir amca yoldan geçen bir çocuğu çağırarak kulağına bir şey fisileyerek gönderdi.

Yemekten sonra açık alanda muhteşem bir düğün başlamıştı. Törenler bitmesine yakın çıta gibi bir damat, fidan gibi bir gelinlikli hanımefendi yanımıza yaklaştılar.

Hatice gözyaşlarını silerek sen Mükremin abi olmalısın, sen Durmuş Ali Özbek olmalısın, diyerek bizlere hoş geldin, dedi ve hiç ummadığı halde gelişimizden son derece memnun olduğu gözyaşlarından belliydi. Bu sırada bizler de kendimizi tutamadık ve kendisine gözlerimiz yaşlı olarak mutluluklar diledik.

Kendisine, ortak olarak aldığımız çeyrekliği takarken Hatice bizlere, bizi çok minnettar ettiniz, düğünümüzün en büyük hediyesi ta Akdeniz’den kalkıp buralara kadar gelmenizdir, dedi.

Damat bey bize ilgilenmesi için bir genç tahsis ederek izin isteyip yerlerine geçtiler.

O gece bizi salmadılar, tarihi bir gece geçirdik bir Karadeniz köyünde. Köylülerle Akdeniz Karadeniz sohbetleri yaptık.

Bizi sabahleyin uğurlarlarken yeni mahsul fındıklardan birer paket hazırlamışlardı.

Sosyal medyayı herkesin en iyi şekilde kullanması değerlendirmesi ve paylaşımlarını yayınlaması çok güzeldir.

Ne var ki farklı kültürleri özümsemeyi, diğerlerine tahammül etmeyi, ötekileştirmemeyi ve saygı sevgi duymayı bir türlü hakkıyla beceremiyoruz.

Her zaman Hz Mevlana, Hz Yunus hayranıyız ama bir türlü onların ahlakıyla ahlaklanamıyoruz.

- Benim gibi düşünmeyen beni arkadaşlıktan çıkarsın yoksa ben onu çıkarırım.

- Şu şu şartları benimsemeyenler sayfamı terk etsin.

- Profilini kilitleyenler istek göndermesin. Gibi tavırlar bize hiç yakışmıyor.

Yahu şu dört günlük dünyada neyi bölüşemiyoruz?

Bu vatan hepimizin, Türkiye Cumhuriyeti hepimizin, kimsenin saltanat hanedanlık istediği yok, herkes bu devlete bu bayrağı bu millete saygıyla minnetle bakar, bazılarını neden potansiyel suçlu ve potansiyel öteki gibi dışlamaya çalışıyoruz ki.

İlla da sessiz kalabalıkların inancına, ibadet şekline, giyim kuşam tarzlarına dil uzatmak zorunda mıyız? Neden hoşgörü ve saygı iklimine giremiyoruz ki.

Koca koca adamlar olduk, 50'sine, 60'ına, 70'ine, 80'ine hatta 90'ına merdiven dayamışız ama hala Mevlana ve Yunus huyuna ulaşamamışız.

Klavyeye sarılıyoruz ve sahte bir isim altına yazılmış onlarca arka arka sıralanan hakaretleri bizim gibi düşünmeyenlere savuruyoruz

Aslı astarı olmayan İslam’ı ve Müslümanları küçük düşürmeye onları itibarsızlaştırmaya hizmet eden yerli ve yabancı Doğu bilimcilerin oryantalistlerin müsteşriklerin ve çeşitli medeniyetlerin yalan yanlış verilerini kullanarak kendi medeniyetimize kendi atalarımızın bize ulaştırdığı büyük medeniyete ve kendi kültürümüze, 5000 yıllık Türk töresine hakaret eden şeyleri paylaşarak onlara hizmet ediyoruz.

Artık öğrenelim şunu bir an önce: herkesin farklı kutsalları olabilir, ve buna hakaret değil saygı gerekir.

Ey Hatice kardeşim, bacım, eğer bu yaşanmış hikâyemizi okuduysan bunu bir yorumla bize ulaştırmayı sakın unutma!

Çünkü sana Hans ile Hasan'ın sohbetlerinden oluşan Hilalden Dolunaya kitabından göndermek istiyorum.

Sevgi ve saygılarımla, hoş olun, hoşça kalın!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.