Uzun uzun zaman önce memleketin birinde oldukça gelişmiş, Payitahttan sonra en çok sevilen ve gidilen bir şehir varmış.
Şehirde kervansaray, han, hamam, konak, kaşane, virane, izbe ne ararsanız bulunurmuş.
Şehir büyükmüş kendine göre…
Alimi de varmış zalimi de…
Arifi de, varmış zarifi de…
Kabası- sabası, odun sözlüsü, ekşi yüzlüsü, engerek dillisi, ağzından bal damlayanı, yalanı doğru gibi söyleyeni, doğruyu söylediğinden sevilmeyeni…
Fitnesi, hasetçisi, kibirlisi, gururlusu, az da olsa yumuşak huylusu bir arada yaşar giderlermiş…
Şehrin kendine göre bir dengesi…Beğenilmese de bir ahengi varmış.
Erbab-ı Hizmetten olanlar, iş bilenler, işin kolayına vakıf olanlar, işin başında olanlarca kenara alınır, sözlerine ve fikirlerine itibar edilmezmiş. Adeta paslansınlar diye bekletilirlermiş.
İş bilmezler, yol-yordam bilmezler, ağalara, beylere, dayılara, emmilere sırtlarını dayayanlar köşe başlarını tutmuşlar.
Ehil insanlar gün gelmiş dinlenmez olmuşlar. Sevgi ve saygı ortamı zayıflamış.
Başka diyarlarda talim-terbiye görenler, memleketin payitahtındaki vekil-vükela ile samimiyet peydah edenler, mektep-medresede birlikte tahsil görenler, merdiven basamaklarını üçer-beşer tırmanıp, ali makamlara gelivermişler.
Şehrin yerli ahalisinden önde gelenler Payitahttan gelen vezir vüzerayı, emir ümerayı şehrin dışında istikbal eyleyip karşılar, sonrada şehrin mutena yerlerini gezdirip, aferinler alaraktan uğurlarlarmış.
Sultanın Vezirlerinden biri has adamlarını gizli değişik bir görevle bu şehre göndermiş. Demiş ki bana delilli vesikalar getirin ve kendinizi zinhar açık etmeyin.
Aylar sonra adamları elde ettikleri bilgileri bir vesika halinde Vezir’e sunmuşlar. Vezirin baş görevlisi devletlüm demiş izniniz olursa size o vesikada olanları anlatmak dilerim.
Anlat demiş Vezir; Adam anlatmaya başlamış demiş ki;
Şehirde Vali Paşanın adamları bazı eşrafla bir olup halk arasında ayrım yaparlar, kayırdıkları yerleri ihya ederler geriye kalanları da lafla, vaatle avuturlar!
Bir mahalleye, mutlaka geleceğiz…Hiçbirinizi unutmadık…Sizde bizim has evlatlarımızsınız falan deyip lafa boğarlar, bir daha semtlerine uğramazlar.
Hele bir mahalle var ki… Sessiz, sedasız bir mahalle…Hiçbir şey istemem, lazım değil, bana verilenler yeter dese de, diyorsa da, yardım yağıyor.
Şehir fakir fukara, garip guraba dolu, onları görmezler, şehrin fersah fersah uzağındaki diyarlardaki şehirlere nam olsun, namımız duyulsun, namımızı duymayan kalmasın diyerekten yüklerler kervanları yola revan olurlar.
Şehrin ileri gelenleri çalışacak adam istemezler. Çalışacak adamların tamamı kenarda…
Bizim olsun, bizden olsun, kendimizden olsun diye adam kayırmada bu şehrin üstüne bir şehir görmedik…
Gelmek isteyeni bile çağırmaya niyetleri yoktur…Herkes önce kendine, sonra bağlı bulunduğu ağasına, sonra geldiği köye, kasabaya çalışır. Şehir için çalışan yok yemin olsun!
Şehrin merkezinde garipler “gemilerde talim var” diye dillerinde bir türküyle dolaşırlar. Bir dokun bin ah işit Devletlüm…
Dalgalardan alabora oluvermiş gemileri. İşin sadece talim kısmı kalmış.
Talimi özünden değil, yüzünden okutmuşlar birçoğuna…Talimli demişler…
Oysa talimin havasını cıvasını almışlar sadece…Havasından yanına varılmıyor bu talimlilerin..
Sanırsınız şehir derya denizin kıyıcığında…Yada hemencecik yanı başında…
Şehirde deniz yok, büyücek bir akarsu yok…
Dümdüz bir ova…Al eline bir kova…Sula babam sula…
Lafla sulanan ovanın hasadı ne olur? Vali Paşaya set çekmişler, konağından dışarıya çıkartmıyorlar, yüzüne gülüp, gemilerini yüzdürüyorlar. Yapılanlar, yapıldı gösterilenler bir kucak kuru gürültü…
İşte devletlüm demiş işin tafsilatı bu…
Ferman sizindir…
Vezir, aliyyülala demiş. Zaten senden de böyle bir vesika beklerdim.
Ertesi gün, Sultanın yanına varmış, bir solukta her şeyi anlatmış. Sultan madem öyle demiş, var o şehre bu denilenleri birde sen tahkik et. Seni o şehre geçici olarak Vali tayin eyledim.
Yeni Vali Paşa maiyetiyle birlikte şehre gelmiş, Vali Paşanın konağına varınca, Vali Paşa’ya fermanı vermiş. Vali Paşa Vezir’i tanımıyormuş, görevini teslim edip yakın adamlarıyla birlikte tutmuş Payitahtın yolunu.
Yani Vali Paşanın geldiğini duyan görevliler hemen sıraya dizilmişler, eski Vali Paşayı yerden yere vurmuşlar. Yani Vali Paşanın emrinde olduklarını ve emrini beklediklerini söylemişler.
Yeni Vali Paşanın adamları şehirde aylarca kaldıkları için bütün görevlileri tek tek tanıyor, her biri hakkında ayrı vesikalar düzenledikleri için Vali Paşa herkesi gıyaben biliyormuş.
Tanışalım diyerek herkesin adını, ne iş yaptığını, kaç yıldan beri bu işle iştigal ettiğini sormuş.
Görevliler bu işten hiçbir şey anlamamışlar. O gün akşama kadar önemli görevlerde bulunanların hepsini dinlemiş ve tanımış Vali Paşa…
Akşam’da konağına yıllardan beri kenarda bırakılmış, hakları yenmiş, tecrübe sahibi olanları çağırmış.
Demiş ki; Size tebliğ ettiğim vazifelere, yarından tezi yok başlıyorsunuz. Bugün görüştüğüm bütün adamları azlettim. Öyle bir çalışma gösterin ki, bu şehirde kayırılan yer olmasın, şehrin her köşesi gülistan olsun.
Sabah, eski görevliler azledildiklerini öğrenince ne yapacaklarını şaşırmışlar. Yerlerine o güne kadar sürekli uzaklaştırdıkları Vali Paşa ile görüştürmedikleri insanların geldiğini görmüşler. Birkaç tanesi taşkınlık yapmış, Muhafızlar hepsini zindana atmışlar.
Yeni Vali Paşanın müsamahası yokmuş. Has adamlarını yanına alarak, kayrılan ve unutulan mahalleleri bir bir gezmiş dolaşmış. Halkı dinlemiş.
Halktan biri, sen demiş Vali Paşa falan değilsin, Vali Paşa hiç halkın ayağına gelir mi?
Gelir demiş Vali Paşa, bundan sonra çok gelecek, ne derdiniz var, adamlarıma anlatın. Yarından tezi yok, hepsini yerine getireceğim.
Ahalinin kapılarına birer çuval un, sonra erzak gelmiş…Çamurlu yolları kumlanmış, akan çatılar onarılmış, tamir görecek ne varsa bir bir elden geçmeye başlamış. Ahali aman Yarabbi demişler rüya mı bu diye inanamamışlar. Garip mahalleden birinin oğlu evleniyormuş. Vali Paşa çıkmış gelmiş düğüne, adamları sofralarla donatmışlar mahalleyi, öyle bir düğün olmuş ki masal gibi.
Aradan bir yıl kadar geçmiş, bir gün Sultan, şehrin eski Valisiyle birlikte çıkmış gelmiş şehre. Eski Vali Paşa ile şehri bir baştan bir başa dolaşmışlar.
Sultan gördün mü Paşa demiş, bu mahalleleri tanıyabildin mi? Tanıyamadım Sultanım demiş. Sultanda insan hiç gitmediği mahalleyi nasıl tanısın demiş. Senin adamların bu şehri fesat ocağına döndürmüştü. Vezirimi geçici olarak bu şehre Vali tayin eyledim. Senin göremediğin insanları gördü, buldu, görev verdi, bak şu şehre, gülistan olmuş her yer.
Sonrada, şehir demiş tekrar sana emanet. Eski adamlardan bir tanesini geriye alırsan, seni bu görevden alırım ona göre. Şehri gez, ahalinin gönlünü al, ahalinin arasına karış. İhtiyaçlarını karşıla. Tahsisatın yetmezse, bana haber gönder ne istersen vereyim demiş. Almış yanına Vezirini Payitahta doğru çıkmış şehirden.
Sultan gidince, Vali Paşanın adamları doluşmuşlar Vali Konağına, ağlamalar, sızlamalar ayyuka çıkmış.
Vali Paşa, siz demiş benim gözümün önüne perde çektiniz, yaptıklarınız bir kucak kuru gürültüden ibaretti. Ahaliyle arama kapılar koydunuz, beni yeni Valinin karşısında yerden yere vurdunuz, ne kadar iki yüzlü olduğunuzu gösterdiniz, beni bu konağa mahkum edip kendiniz cirit attınız şehirde. Kayırdığınız adamlarda geldi, ileri geri konuşanlar oldu. Edepsizler zindanda, diğerleri de göz altında. Sizlerde çıkın gidin konağımdan, eski dostlukların hatırına sizinle bu son görüşmem olsun demiş.
Şehir şehire, Zaman zamana, Vali Paşa Vali Paşaya, ahali ahaliye, adam adama, hırs hırsa, iki yüzlü iki yüzlüye, sahtekar sahtekara, laf lafa benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Anlatılanlardan ne kimse alına, nede gönül koya.
Sürçü lisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka sefer daha güzel bir hikaye anlatırız!