Son günlerde ABD ve yandaş ülkelerin, ülkeme olan kini ve nefreti yeniden depreşti. Buna alıştık ve de bu tür ataklar değişik kanallarla devam edecek. Öte yandan, Türkiye bazı ülkelerin moral modeli olmaya başladı.
Politik olarak sıkışan, siyaseten çıkış arayan, yandaşlarına mesaj vermek isteyen dünya siyasetinin önde gelenleri, kendilerince değişik bahaneler bularak Türkiye’ye yüklenmekte, bundan da getirim elde etmeye çalışmaktadır. Yabancıların bu tavrı Türkiye’nin artık dünyada ben de varım dediğinin en azından bir nişanesidir. Bu tavır ülkemdeki muhalefete de duyurulur.
İşin bu tarafı siyasetin meselesidir. Siyasilerin birden fazla yüreği, binden fazla düşüncesi, milyondan fazla tavrı ve dili vardır. Yeri geldiği zaman bunları ortamında çıkarır gösterir. Yani siyasetçinin tavrı bizim bildiğimiz normal insan tavrına benzemez. Benzemez de bu gösteriş bir, bin ve milyon ölçeğinde siyasetçiden siyasetçiye, ülkeden ülkeye göre değişiklikler gösterir. Bir örnekle açıklayacak olursak, Trump’ın aynı konuda İsrail’e gösterdiği tavır, Almanya için aynı dilde-derecede ve dozda olmayabilir.
Burayı geçelim de, geçemeyeceğimiz bir şey var; o da ülkeme tüm bu soysuz ve hadsiz atıflara karşı tüm ülke, cemaat, birlik, dirlik, ilim, sosyal, sivil toplum veya fert, yani resmi-gayri resmi olarak bizim aldığımız tavır nedir ve ne olmalıdır üzerinde durmalıyız diye düşünmek gerekir.
Dedim ya siyasetçiler kendileri istese veya istemese de çevresinin, yandaşlarının, çıkarcılarının veya yönlendiricilerinin etkisi altında kullandığı çıkışları karşısında, yukarıda ele aldığım fert veya grupların tavrı da yönlendirilmeli mi diye sorgulanmalıdır. Genelde de böyle oluyor, yönlendirilmeli siyasi tavırlar altında toplumcu yapılar veya fertler de maalesef bu tavırlara alet oluyor, denebilir.
Bu yönlendirmelerde MEDYANIN gücü ortada. Kimse demesin ki, ben medyanın etkisi altında değilim, bu tür olaylar karşısında kendi algımı ortaya koyarım. Çoğunlukla evet diyemeyiz. Şimdi binlerce örnek arasında, basit bir güncel örnekle konuyu ele alalım.
Trump’ın Evangelistlerin etkisiyle Türkiye çıkışı onlara göre normal bir tavır olarak görülmelidir. Nasıl ki, Almanya ve Hollanda son seçimlerde Türkiye karşıtlığı ile kendi sağcı denen FAŞİSTLERİN oylarını yükselttiler ve ırkçılık yapıyorlar, bu kendi medyalarında çok mesele değil.
Burada dikkat edilmesi gereken, ABD, Avrupa, Ermeni, Siyonist yani ne kadar Türkiye karşıtı siyasi veya sömürücü güç var ise bunlar seçim sonrası kendi yapmış oldukları Türkiye karşıtı söylemlerini unutuyor, işlerine dönüyorlarsa, bizim de yapmamız gereken budur. Sosyal medya da o kadar çok Trump, Evangelistler ve papaz Brunson hakkında bilgi dolaşıyor ki, inanılmaz. Birkaç siteye üye olduğum için akşama kadar bunlarla ilgili gelen mesaj sayısı 100’leri buluyor diyebilirim. Her birini okumaya kalksam saatler alıyor.
Bu mesajlar ayrıca o kadar çok tekrar ediliyor ki, konu sayısı 10 ama tekrarı binleri buluyor. Bu da çok zaman alıyor. Sadece bir arkadaşımdan akşama kadar neredeyse 100 kadar mesaj geliyor. Çok sevdiğim bir arkadaşım olmasına rağmen incinmesin diye bir şey söylemiyorum ama görülen odur ki kendini çok oyalıyor ve yoruyor. Bunu bilen kesimler de bizi yormak için mesaj bombardımanı yapıyor, sanki.
Değerli dostlar, hangi kesimden olursa olsun, Türkiye karşıtlığı, karşıtlar aleminde prim yapıyor. Bize düşen ise bunu bilerek geleceğe yönelik tavırlarımızı belirlemek olacaktır. Ağzımızla kuş tutsak Batı aleminde hatta bazı kukla Doğu aleminde bunun önüne geçemeyiz. Yapılması gereken bu karşıtların mesajlarıyla veya siyasi söylemleriyle uğraşmak olmamalıdır. Yukarıda bahsettiğim gibi dün karşıt olan bir ülke veya fert bugün lehimizde söz veya tavır gösterebiliyor. Dedim ya siyaset alemi böyledir.
Yapmamız gereken, az dedikodu, az haset, az fitne yapmak (hiç diyemiyorum zira çok zor) öte yandan ülkemi kalkındıracak projeler hakkında çok çalışmaktır.
Türkiye ve ülke sevdalıları herkese ve her kesime, muhabbetle “Allaha emanet, hayra muhatap olunuz, efendim” diyorum.