Tüm dünyada ahlak ve adalet duygusu çöküntüde, arsızlık had safhaya ulaşmış durumda. Dünyanın her yerinde birçok insan yasa, gelenekler ve adalet kavramından mahrum olduğu kadar geleneksel ve ahlaki hiçbir anlayışı da takmıyor. İnek almıyor, dana emmiyor derdi rahmetli Anam.
Çok eski değil, gençlik çağlarımızda, çok iyi hatırlarım, sokakta yaşlı bir kadın, genç de olsa bir karşılaştığı bir erkeğin önünden geçmezdi. Bunu ayıp sayardı. Elinde testisi varsa yere bırakır, çocuğu varsa kucağından indirir, mecbur kalırsa geçmek için uzak yolu seçerdi. Edebin köylüsü şehirlisi, fakiri zengini, okumuşu okumamışı, erkeği kadını olmazdı.
Gelinen nokta hiç de iç açıcı değil. Biz öğretmenler olarak günümüz gençliğinin bırakın sokaktaki hal ve hareketlerini sınıftaki durumlarından bile memnun değiliz. Yanlış anlaşılmasın, memnuniyetsizliğimiz sadece gençlerden değil, akıllı, eğitimli, fakir-zengin, kariyerli-kariyersiz her kesimden; tüccardan, esnaftan; işçiden, başçıdan; yozlaşma her kesimden.
Bu işin sonu nereye varacak bilinmez. Batı toplumların insanını da çok sağlam temellere dayalı olarak görmeyin. Sadece kurallara uyuyorlar. Bakmayın mutlu göründüklerine. Gülmüyorlar, sırıtıyorlar. İç meseleleri ile ilgili konularda çok şeyi saklıyor; yaygınlaşmasın, kötüye örnek olunmasın diye basın ve yayına sansür uyguluyorlar. Doğru da yapıyorlar.
Geçenlerde yabancı ülkede yaşayan bir arkadaşım anne ve babasını bira şişesiyle katleden bir gencin haberini, kötüye örnek olunmasın diye yasakladılar diyordu. Doğru da yapıyorlar. Bizde maşallah, “biri bizi gözetliyor evi” gibi her türlü olayı tüm dünyaya en ince detayına kadar açıyoruz. Bakın biz buyuz, bizi örnek almayın, bize gelmeyin diyoruz. Aslında aşağıladığımız manevi ve kültürel değerlerimizdir.
Akil ve izan sahibi her kimse, toplumsal ve bireysel olayların facia gibi haber yapılmasına karşı çıkmalıdır. “Biz kamuyuz, ahaliyiz, halkız, toplumuz, ülkenin esasıyız, vatanın ana unsuruyuz, devletin temeliyiz; gencimiz yaşlımız artık, kadınımız kızımız, iş adamımız, aş adamımız, dolumuz, boşumuz yeter, bıktık sizin kötü haberlerinizde” demelidir.
Bir ortamda konuşulan bir olayın irdelenmesine şahit oldum. Avukat olduğunu zannettiğin toplulukta, 13-15 yaşlarında genç kızların adliyeye intikal davlarında, davaya bakan savcı hanımı ağlatacak kadar çarpık ilişkiye girdikleri konuşuluyordu.
Efendiler, sıkıştırmayın çocuklarınızı. Rahat bırakın yavruları, özgüvenini yükseltin, sadece yönlendirin. Onları artık sadece sizler yönlendirmiyorsunuz, ortağınız var, hem de ne ortak. Sevindirerek aldığınız, ellerindeki telefondan saçılan zehir kaynaklarının farkında değil misiniz? Aldığınız telefonun ne kadar da lüks olduğunu elleri cebinde kasılarak anlatan çok aile reisi gördüm.
Kötü örnek alınıyor günümüzde. Fazla değil 20 sene evvel bırakın her evde araba, 5 televizyon her ferdin elinde lüks ve pahalı telefonları; karnını doyurma hesabı yapan insanımız, bugün eline biraz para geçti, kariyer ve servet sahibi oldu diye çocuklarını onurlandırma adına zehirleyen hem de sigara, içki ve uyuşturucudan daha çok elektronik beyinlerle zehirleyen aile reisleri olduk.
Üniversitede ders anlatırken dahi hocasını dinleme, ilim-irfan, saygı-edep öğrenme yerine, başı önde cep telefonu ile oynayan çok öğrencimiz var. Soralım, bu kanı kaynayan genç mi, o pahalı telefonu cebine koyan aile mi, ya da o mikropları saçan sitelere müsaade eden otoriteler mi suçlu.
Ekranlar köpek ve kedi sevicilerle dolu. İnsan sevgisinden bahseden yok. Hayvanları insanın önüne geçiren bir zihniyet pirim yapar oldu. Elbette hayvana zulmetmeyelim ancak insanı da hayvandan aşağı görme zihniyete fırsat vermeyelim. Bu gidişle insanlar âlemi bitecek yerine hayvanlar âlemi ikiye katlayacak. Emperyalistler bunu dayatıyor. Zira hayvanlaşmış insanı kontrol etmek daha kolay. Yedir, içir, kendinden geçi; al eline tasmayı, sar beline yosmayı. Bir sosyolog değilim ama hep sosyal olayların içindeyim.