Yüce Allah, mümin kullarına bahşettiği öbür alemde kurtuluşlarına vesile olacak, onları cehennem azabından koruyup cennetin sonsuz nimetlerine kavuşturacak öyle mübarek öyle faziletli aylar günler vermiş ki. Şayet müminler gaflete delalete düşmez de Rabbimizin bu nimetlerinden azami derecede faydalanırlarsa ne mutlu onlara.
İşte bu düşünceler ile bu uzun günlere rastlayan Ramazan’ı Şerif’in uzun günlerinde dünya işlerinden vakit buldukça kısa gecelerinde uykudan feragat ederek araştırmak, okumak ve geçmişte yaptığımız hatalardan nedamet duyup af dilemek ve günahlarımıza kefaret için azami ölçüde ibadetle meşgul olarak dualar etmek durumundayız. Umarız ki yüce Rabbimizin katında kabul olur.
Bu vesile ile kütüphanemdeki eski kitapları karıştırıp geçmişteki hatıraları zihnimde canlandırdım. 1971 baskılı bir kitapta “Sen Kimsin?” adlı bir yazı görüp dikkat kesildim ve defalarca okudum. Yazıdaki soru şöyle başlıyordu: Müslüman kardeşim sen kimsin? “Aslın esasın, cevherin ne diye?” soruyor ve devam ediyordu. Ümmetler ve milletler hayatlarını huzur içerisinde devam ettirebilmeleri için yüzlerini Tevhidin ilahi nuru ile aydınlatmaları, kalplerini Hz. Resulullah’ın (S.A.V) muhabbeti ile doldurmaları yine yüce kitabımız Kuran’ın hayat iksiriyle canlandırmaları sonra nasıl bir ümmet nasıl bir millet haline geldiklerini çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Bu yaşamanın ve ayakta durabilmenin temel şartıdır. Çünkü aslını, esasını, cevherini bilmeyen bir millet, geleceğinden emin olamaz. (…) Sen Hz. Peygamber Efendimizin ashabına orduya yardım ediniz dediği zaman bütün servetini alıp getiren ve Yüce Peygamberimizin çoluk çocuğuna ne bıraktın? Sorusuna Allah’ı ve Resulünü bıraktım Ya Habiballah cevabını veren Hz. Ebubekir’in (RA) yolundasın.
Sen devlet reisi olduğu halde içi su dolu bir tulumu sırtına yüklenerek halk içinde dolaşan. Ve oğlunun. Babacığım niçin böyle yapıyorsun? Sorusuna:
“Kendimi (nefsimi) biraz beğenir gibi oldum Onu zelil etmek, gururumu kırmak istiyorum diye karşılık veren Hz. Ömer’in (R.A) izindesin. Sen Müslümanlara arasında açlığın ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir zamanda Şamdan kendisine ait zeytinyağı, üzüm, ve buğday yüklü olarak gelen bin deveyi yükleri ile birlikte fakir fukaraya tasadduk eden Hz. Osman’ın (R.A) ardındasın. Sen cebinde buluna dört dirhem servetin bir dirhemini gizli, bir dirhemini açıkça, bir dirhemini gece kalan bir dirhemini gündüz kimsesizlere sadaka olarak veren ve Allah Resulünün niçin böyle yaptın? Sualine Belki Allah bunların birini kabul eder düşüncesiyle yaptım ya Resulallah diyerek mukabele eden Hz. Ali’yi (R.A) takip edensin…
Bu güzel geçmişi düşünüp yazarken 1981-82’de yaşadığım bir olayı anımsadım bu anı ile yazımı noktalayacağım…
İzmir ve İstanbul’daki yakın akrabalarımı ziyaret için bir ufak geziye çıkmıştım, İzmir’den İstanbul’a dönerken otobüste bir ihtiyar amca ve teyze ile tanıştık, yol boyu konuştuk. Erzurumlu olduğunu söyleyen Cabir Amca çocuklarının baba ocağını terk edip büyük şehirlere yerleştiklerini anlatıyordu. “Analarının ısrarı ile çocukları ve torunları görmeye geldik İsmail Efendi, ama geldiğimize geleceğimize pişman olduk desem yeridir” diyor oğullarına sitem ediyordu, buralarda yurt tuttukları için. Nedenini sordum. “Neden olacak yavrum, bu terbiyesizlik bu ne edepsizlik? Asrileşeğiz diye gadınlar gızlar adeta cıbıldak olmuşlar. Moda diye açılıp saçılmışlar yani şirazeden çıkmışlar bizler bu durumlara alışık değiliz, arımızdan yere geçiyoruz onları görünce” diyordu. Tesadüf olacak ya onun misafir olduğu ev ile benim misafir olduğum ev aynı semtte değil miymiş? Bir öğle namazı vakti Kocamustafapaşa’daki Sümbül Efendi Camiine gittim. Namazı kıldıktan sonra hocaefendi cenaze namazına davet etti cemaati. Cenaze musalla taşında cami avlusunda 40-50 kadar rütbeli subay esas duruşta duruyorlar. Biz cenaze önünde saf olduk. Subayların namaz kılma niyetleri yoktu. Birden ortalık karıştı, cemaatten biri avazı çıktığı kadar bağırarak bu cenaze kimin diyordu? Oradan bir kişi şu subaylardan birinin oğlu imiş, kazayla ölmüş deyince. “Peki, onlar niçin namazı kılmıyorlar öyleyse bu cenaze Müslüman ise onlarda kılacaklar cenazenin namazını yok Müslüman değil gavur ise biz niye kılıyoruz cenaze namazını.”
Ya Rabbi sen aklıma mukayyet ol! Bu şehirlerde bir kaç gün daha kalırsam aklımı oynatacağım. Yahu biz kimiz? Bizim neslimiz bu sefil rezil durumumuzu görmesin. Yazıklar olsun bizlere sizlere diye feryat eden benim yol arkadaşım Cabir Emmi idi. Cemaatten bazıları sen boş ver emmi kılarsan kıl namazı, kılmazsan var git diyorlar ama Cabir Emmi asla taviz vermiyor kızıp bağırıyordu. Neyse ki ben yanına varıp koluna girdim ve “Buralar bize göre değil demiştin Cabir Emmi işte gördün. Haydi gidelim” deyip onu benim misafirlikte olduğum kardeşimin evine getirdim ve ortalığı yumuşatmıştım. Allah sonumuzu hayretsin inşallah…