Halimiz hal değil…Böyle değildik, ne oldu bize? Biz bu hale nasıl geldik? Dengemizi nasıl kaybettik? Nasıl bilemedik, nasıl göremedik?
Derdimizi dereye tepeye, göle, denize, ovaya, yaylaya, bahçeye, tarlaya, dağlara taşlara anlatır olduk. Çünkü bizi onlardan başka dinleyen yok. Dinlemek isteyen de…
Aralarda var olan bağlar vardı ya hani… Öylesine inceldi ki…
Köprüleri atma raddesine geldi dayandı…
Bu bağ neydi bilir misiniz?
Gönül bağı…
Gönül bağı, mor sümbüllü bağ olsaydı keşke…
Alıngan değildi, alıngan oldu…
Küsmek lügatinde yoktu, küsenlerden oldu…
Yağmurdan nem kapmayı aklına bile getirmezdi…Aklından çıkmaz oldu.
Ne mi oldu?
Neler olmadı ki…
Gönül bağı koparsa şayet. Bağlamaya kalksanız bağlayamazsınız.
İşte o bağ, kopma noktasına geldi dayandı…
Gönlü her defasında kırılanın gönül bağı kopmaz da ne yapar?
Gönül bağı başta siyaset olmak üzere birçok alanda, yol ayrımında…
Öyle inceldi ki, ha koptu ha kopacak…
Ha bugün, ha yarın…
Belki de sessiz sedasız koptu…
Kopmaz, kopamaz, nasıl kopar, kime sordu, böyle bir şeye asla müsaade etmem, yanlış yapar, yalnız kalır diyenler, öyle düşünenler, ben ne yaptım da böyle oldu, ben nerede ne yanlış yaptım demeyecekler mi?
*****
Hali pürmelalimiz ortada…Pireyi deve, habbeyi kubbe yapanlar, bıraksınlar artık boş işleri…En acil iş milletin hali…Bu halin ortadan kalkması…
Gündemde milletin hali hariç her şey var.
Bir biz yokuz!
Olmaması içinde gündem devamlı meşgul…Sıra yok, sıra gelmiyor, gelemiyor.
Biz bu hale nasıl mı geldik?
Belli değil mi?
Hal ortada, çözüm yok, tedbir yok, çözüme yönelik adım ortada yok…Yok kelimesi fazla…
Esamisi dahi okunmuyor…
Milletin hali gündeme gelmeli gelmesine de? Nasıl? Ne zaman?
Gündeme taşınmalı mesela…
Kim taşıyacak gündeme?
Esas mesele orada diyenler dahi aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın der gibiler…
Ah gündem ah…
Nasıl olacak da girecek milletin hali senin sıralamana…
Milletin hali…
E hali…İ hali…De hali…Den hali…
Olmadı yalın hali derken ne çektiyse çekiyor ismin hallerinden…
Ne Sıfata giriyor bu hal ne Fiile ne Edata…
*****
Bizim bu hale neden geldiğimiz mevzusu derin…
Derin mevzulara oldum olası bayılırız. Derinlere dalar gideriz, asıl mevzuya dönüp gelinceye kadar, Üsküdar da sabah mı olur, ay akşamdan mı doğar, güvendiğimiz dağlara karlar mı yağar, köprülerin altından çok sular mı akar?
Bir de bakmışsınız halimiz konusu ötelene-ötelene Guinness rekorlarına konu olmuş…
Piyasalar allak bullak…
Gönül bağı ne alemde merak eden oldu mu?
Keşke olsaydı. Bağları harap etmek başarı ise, bizim şu halimiz, bir başarı hikayesi olabilir mi?
O zaman da sormazlar mı?
Başarı ne?
Hikaye ne?
Kimin hikayesi?
Arada hikâye olan biz olduk da haberimiz mi yok?
*****
O zaman biz bu hale nasıl mı geldik?
Geldiysek geldik diyenler var…
Kim getirdiyse bizi bu hale, o çözsün bu kördüğümü diyenler var…
Laf bitsin, neşteri vurun gitsin diyenler var.
Dahası…
Efkâr var…
Keder var…
Kahır var…
Bizden yana bir türlü olmayan, olmak istemeyen Felekten yana şikâyetimiz var…
*****
Bize ne oldu böyle? Bu hale nasıl geldik? Çıldırdık mı? Kendimizi mi kaybettik? Ne oldu bize? Bizi bu hale kim getirdi?
Nasıl böyle bir girdabın içine sürüklendik?
Neden çıkamıyoruz bu bataklığın içinden?
Avrupa’dan daha pahalıyız?
Bizi kıskanan Avrupa bizden kira olarak ucuz, ev alma konusunda ucuz, tatil olarak ucuz, yeme-içme olarak ucuz, gıda olarak ucuz?
Biz neden bu kadar pahalı bir ülkedeyiz?
Neden fiyatlar sürekli bir artışın içerisinde?
Bu açgözlülük nerede duracak?
Nereye kadar gidecek?
Ve biz, havlu attık, pes ettik!
Saydırmaya da başladılar, bir iki, üç diye…
Yetmemiş olacak ki, yeni vergiler kapıda…
Nasıl mı kalkılacak bunların altından?
Anlaşılan o ki, ölmek bile kâr etmeyecek!
*****
Pazartesi Temmuz…
Zam haftası…
Zam bize mi?
Aman efendim, ne haddimize…
Bize sıra gelinceye kadar…
Zamdan kuleler dikilecek…
Etiketler değişecek…
Enflasyonun ağzına biber sürülecek…