TARİHE YOLCULUK (187)
“BİZ OSMANLI’NIN DEVAMIYIZ”
PROF. DR. SADETTİN ÖKTEN: “Biz sünni Müslüman Osmanlı Türklerinin, Osmanlı medeniyet yorumunun devamıyız. Yitik kimliğimizi arıyoruz. Biz o kimliği bugün, bu çağda, bu zamanda yaşayarak ve yorumlayarak zenginleştireceğiz diye düşünüyorum.”
Bir güzel insanı, daha doğrusu bir gönül adamını dinledik 12 Ocak Cuma akşamı. Takvim yaprağına baktığımda o günün son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin toplandığı güne denk geldiğini gördüm.
Osmanlı’nın devamı olan Türkiye’nin dindar şehirleri arasında mühim bir yere sahip Konya’da ise, Mevlâna Kültür Merkezi Sultan Veled Salonu’nda Vatandaş Meclisi’nin toplandığını görmek de hoş bir manzaraydı.
Türkiye’deki İmam Hatip Okulları’nın kurucusu olan Celâleddin Ökten’in yetmiş beş yaşındaki oğlu Sadeddîn Ökten ile şair Serdar Tuncer’in gür sesinden güzel şiirler dinlemek için salonu kırk beş dakika öncesinde dolduran ve sahneye taşan gençleri görmek ise, geleceğimizi garantiye almak adına sevindiriciydi.
Yüksek İnşaat Mühendisi olmasına rağmen bu güzel şehirde kendisini II. Uluslararası Ticaret Hukuku Kongresi’nde ilk dinlediğimde, şehir adına ve medeniyet adına çok güzel ve insanı düşündürücü sözlerine kulak misafiri olmuştum. “İçimde AVM var”, “Fincanımda Cola var” genç kitapseverlerin okuması gerek kitapları arasında.
Konya’da “Medeniyet Kalbe Düşünce” Prof. Dr. Sadeddîn Ökten’in diline ve kalbine düşen ilk kelimeler “Yitik kimliğimizi arıyoruz” oluyor. O kimliğin bizatihi yazıldığı kütüğün adını da açıklıyor: “MEDENİYET TASAVVURU.”
“Biz o kimliği bugün, bu çağda, bu zamanda yaşayarak ve yorumlayarak zenginleştireceğiz diye düşünüyorum.” dedikten sonra Yahya Kemâl’in şu güzel dizelerini mırıldanıyor:
“İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar/ Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!..” Osmanlı, kurduğu o büyük hayallerini 93 Ormanlı-Rus harbi dediğimiz 1877’de mi bıraktı yoksa Viyâna önlerinde mi?..
Osmanlı’nın devamı olan bir medeniyetin çocukları olarak hayallerimizi 200 yıldan beri kimler çaldı? O küresel hırsızları arayıp bulabildik mi? Ökten hoca, Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet’te Avrupa’ya giden Türk aydınlarının gerçek reel yerine başka hülyaların peşine takıldıklarından Batı’da görmeleri ve almaları gereken hakikatı yakalayamadıklarını I. Dünya Savaşı’ndan henüz çıkan Almanya’ya 60’lı yıllarda işçi olarak giden Hasan, Mehmed ve Fatma’nın gözlerinden okuyarak gördüklerini bizimle paylaştı. Aydınımızın göremediği reel gerçeği köylü insanımızın görmesi ve onlarla (Avrupalılarla) Müslüman Türk kimliği arasındaki farkı fark etmesi ise; Ökten hocanın deyimiyle “Reel gerçeğin ta kendisi” idi.
Peki aydın insanımız bu gerçeği neden farketmedi?..
Aydın neden vatanına ve kendi insanına ihanet etti?
Biz, 21.yüzyılın ilk çeyreğine gelmeden bir medeniyet tasavvurunda bulunuyor ve böylesine mühim bir gerçeği konuşuyorsak, özümüze doğru bir koşmanın adımlarını duyuyor ve gelecek adına Ümitvar olduğumuzu ifade ediyoruz demektir.
İki yüz yıldan beri aradığımız o yitik kimliğimizi Ökten hoca şu cümlelerle özetliyordu:
“Biz sünni Müslüman Osmanlı Türklerinin, Osmanlı medeniyet yorumunun devamıyız.”
Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin misak-ı milli sınırlarının dışına taşarak hem dinî hem kültürel coğrafyamızın ne kadar büyük olduğunu da böylece anlamış olduk. 1960’da yitik kimliğimizi Avrupa’ya gönderdiğimiz insanlarımızın aydınlık gözlerinde okuyarak reel gerçeği görüp, geçmişten geleceğe doğru bir perspektif çizerken kendi medeniyet havzamızı da keşfetmenin yollarını 80’lerden sonra aralayacak ve 2000’li yıllarda yeniden medeniyet tasavvuru ve dolayısıyla hayaller kuracaktık.
Yahya Kemâl Beyatlı’nın şu mısraları ne kadar da anlamlı geliyor insana:
“Tâ Budin'den Irâk'a, Mısr'a kadar,
Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hür esen rüzgâr,
Ses götürmüş bütün baharlardan.
O dehâ öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.”
Yetmiş beş yaşında genç bir çınarımızdan Sultan Veled’i dolduran ve her birinin Rabbani hayaller kurdukları o salonda “Medeniyet Tasavvuru”nun nasıl olacağına dair reel gerçekleri öğrenmeli pek hoşuma gitti.
Şair Serdar Tuncer’in şiirleri de bir o kadar güzeldi. Sadettin Ökten hocamıza ve Tuncer Bey’e teşekkür ediyorum.
YARIN: Selçuk Öztürk nereye koşuyor?