"Bizden Değil"

Barbaros Ulu

Eskiden dindar ve mütedeyyin insanlar değişik gruplar içerisinde yer alsa da ufak tefek ayrılıkların dışında yeknesak görünürdü. Bir, iki grup dışında birlikte hareket ederler, ortak basın toplantısı düzenlerlerdi. Allah'ımız, kitabımız, kıblemiz bir idi ne de olsa. Aynı peygamberin ümmetiydik. Birbirimizi kardeş bilir, sıkıntılı anlarda birbirimizle kenetlenirdik.

Cemaat ve grupların hemen hemen hepsi, devlet nezdinde vebalı idi. Devlet onlara, onlar da devlete soğuk idi. Devleti yöneten hükümetler ve kurumlar mütedeyyin insanlara mesafeli idi. Hepsi sıkı bir denetimden geçirilirdi. Devlet adına iş yapanların dağıttığı avantadan faydalanan yok gibiydi. Kadrolaşma nedir bilmezlerdi. Bireysel başarısı ile bir yere gelenler ise kendilerini gizleme gereği hissederlerdi. Tek dertleri: Çocuklarımız okullarında kılık kıyafetiyle okuyabilsin, katsayı mağduriyeti kalksın, devletten üvey evlat muamelesi görmeyelim, mürteci ilan edilmeyelim, çocuklarımız değerlerimize uygun yetişsin, ülkede adalet hâkim olsun, haksızlıklar olmasın vs idi.

Gel zaman git zaman dindar ve mütedeyyin insanlar iktidar, güç, koltuk ve para imkanlarına kavuştu. Sınanacaklardı artık. Sınanıyorlar halihazırda. İmtihanı geçip geçmeyeceklerini Allah bilir ama görüntü pek iç açıcı değil. Grup ve cemaatlerin çoğu, daha önce devlet tarafından korunan ve deşifre olan cemaat görünümlü yapıdan boşalan yerleri kapmaca oynuyorlar bugün.

Çoğu nereye, ne kadar kendilerinden olanı yerleştirebilirse kâr mantığı güdüyor. Ortaya çıkan mirası paylaşma derdindeler. Göz diktikleri yerde diğer cemaat veya gruplara ait birisi varsa "Bizden değil" deyip boşalttırmanın yollarına bakıyorlar. Kitabımızın ve kıblemizin bir olması bir şey ifade etmiyor. Hatta engel. Çünkü "bizden değil" düşüncesi hâkim. Göz diktiğimiz koltuktaki insanı alaşağı etmek de zor değil. O kişi hakkında "O FETÖ'cü” demek yeterli. FETÖ'cü değilse bile "FETÖ ile yeterince mücadele etmedi, pasif kaldı, onları koruyup kolladı" denmesi yıpratmak için yeterli. Bilirler ki yıpranan kişiye yol görünür ve kendilerine kapı açılır.

Sonuç olarak koltuk, makam, güç ile sınanan dindar ve mütedeyyin insanlar güç zehirlenmesi yaşıyor. Hemen hemen hepsi su akarken testilerini doldurmakla meşguller. Hak, hukuk yanımıza yaklaşamaz artık. Mücadelemiz başkasıyla değil, kendimizle. Yani kitabı bir, kıblesi bir olanlarla. Çünkü "Bizden değiller." Onun bulunduğu yere ve diğer yerlere bizim tedrisimizde yetişenler daha layık. Bu görüntümüzle cemaat ve grup aidiyetimizi İslam kardeşliğinin önüne geçirdik. Yani İslam kardeşliği elimizde güç, kuvvet ve imkân yok iken sığındığımız bir şemsiye imiş. Dürüstlüğümüz elimizde gücün olmamasıymış.

Güç ve imkân bizim zaafımızı ortaya çıkardı. Rabbü'l alemin böyledir. Herkesi zayıf yönüyle sınar. Hz Âdem’i de zayıf noktası ölüm ile imtihan etmişti. O da kaybeden oldu. Ama Hz Âdem, yaptığı hataya hiçbir gerekçe üretmeden tövbe yolunu seçti, hatasında ısrarcı olmadı ve sonunda Allah'ın ilk seçilmişi ile şereflendi. Bizim için de zaman geçmiş değil. Yaptıklarımıza hiçbir mazeret bulmadan nedamet duyarak yapacaklarımızdan vazgeçmek suretiyle samimiyetimizi gösterebiliriz.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.