Vasat, memnuniyetsizliğin/beğenmemenin ifadesi olarak küçümseyici tavırla söylenen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Nasıl buldunuz sorusuna ‘’vasat’’ şeklinde bir cevap geliyorsa, bu esnada mimikler bir memnuniyetsizliği barındırmakta ve ifade etmektedir. ‘’Vasat iş’’, pek de beğenilmemiş bir işe denk düşmektedir. ‘’Vasat insan’’ ise hiçbir özelliği olmayan, sıradan, alelade bir kişiliği tarif etmek için kullanılmaktadır. Peki aleladeliği ve sıradan olmayı kötü yapan şey nedir? Ya da vasatı küçümseyen bir tanımlama olarak kullanan kişiler, hangi ölçütlerle kendilerini vasatın dışında görmektedirler? Daha önemlisi bu vasatın hesaplamasını yapan ve vasatın ölçütünü belirleyen kimlerdir? Bu formülü nereden çıkarmışlardır?
Bütün bu sorular ve ‘’vasat’’ esasında toplum açısından önemlidir. Genel olarak ‘’vasatı’’ kullanırken kavramın, tanımının dışına çıkıyor olsak da vasatın övülmesi ya da yerilmesi meselesini atlamamamız gerekmektedir. Vasat, ‘’ortalamayı, ortayı’’ ifade eden bir kavram olarak kullanılmak yerine ekseriyetle ortalamanın altını ifade edecek şekilde kullanılmaktadır. Etimolojik olarak ‘’iki şeyin ortası’’ şeklinde tanımlanmakta olan kavramı, yanlış kullananlar ile pek bir gündemimiz yok. Bu yazının temel gündemi ise ‘’vasatı’’ gerçek anlamıyla, doğru biçimde kullanırken, vasatı küçümseyenler ve vasata bıyık altından hakaret etmekten keyif alanlardan oluşuyor.
Vasat, esasında hipotetiktir. Gerçekte olmak zorunda değildir ve çoğu zamanda yoktur. Her ortalama genellikle sadece bir izlenim verir. Ama izlenim verişi, iyiyi ve kötüyü kendi içinde eritme, tekil izlenimi ortadan kaldırma iradesini barındırır. Buna rağmen vasat, toplumun en net ve kolay ulaşılır verisini ortaya çıkarmaktadır.
Besim Dellaloğlu’nun ifadesi ile vasat, toplumun rölantisidir. ‘’Rölantisi düşük toplumlar, kendilerini daha iyi bir vasatta yeniden üretme konusunda güçlük çekerler.’’ diyen Dellaloğlu, burada vasatın iyi bir durumda olması gerektiğinin önemini vurgulamıştır. Toplumun atılımları/geleceği de vasatın durumuyla doğrudan ilintilidir.
Vasatın aşağıya doğru gitmesi ve kurumların vasatının düşüşü, bir ülkenin en büyük endişe sebebi olabilir. Çünkü toplumun topyekûn bir düşüşünün en net görüntüsü burada görülür. Öyleyse vasatın yükseltilmesi, vasatın ivmelenmesi önemlidir.
Gelelim, vasatı övenler, yerenler ve vasata dair görüş bildirenlerin topluma etkilerine. Vasatı tavsiye ederek ‘’bize vasat adam lazım’’ diye bir üslupla eleman arayışını sınırlandıran kamu yetkilisiyle yaptığım konuşma sonrasında bu yazıyı yazma gerekliliği hissetmiştim. Bu üslubun esasında bir tavsiyeden ziyade tam anlamıyla bir küçümseyici tavra işaret ettiğini fark etmiştim. Vasatı bıyık altı ile küçümserken kendilerini vasatın üzerinde gören bu üslup, bulunduğu kurumda statükonun devamına duyduğu muhtacı ifade ediyordu. Çünkü statükonun devamlılığı ‘’vasatın korunması’’ ile doğrudan bağlantılıdır. Statüko için ortalamanın yükselmemesi, vasatlık kültürünün aynı şekilde kalması gerekmektedir. Bunun için idareciler, toplumun faydasından ziyade kendi konumlarının korunmasını düşünerek ‘’bize vasat adam lazım’’ derler. Oysa toplumun gelişim devinimlerini, vasatın dışındakiler gerçekleştirirler ve bu sayede süreç içerisinde vasat kendi bulunduğu durumun üzerine topyekûn yükselir.
Tabi idareciler, yöneticiler ve güç sahipleri bunu pek istemezler. Çünkü yöneticiler çoğu kez vasata referansla vasattan seçilirler. Üstelik vasatın bir önceki durumundan seçilen yöneticiler vasatın ilerleyişinde geride kalmaktan korkarlar. Bu yüzden bir yönetici ‘’vasatı’’ burun kıvırarak tavsiye ediyorsa emin olun ki statükocudur. Toplumun, kurumun geleceğini değil kendi istikbalini düşünmektedir.
‘’Vasatlığın muhafazakârlığı, kendini “marjinal” nefretinde çok açık gösterir. Marjinal’e, standarttan sapana kahretmek, kendi vasatlığında memnun mesut kalmanın teyit ve teminatıdır. Vasat üstüne duyulan haset ve hınç da, vasatlık bilincini, kendi vasatlığını idrak etmeyi çok açık gösterir.’’ diyerek vasatı övenlerin bir kısmını tanımlayan Tanıl Bora’da vurgu yaptığı noktalarla önemli bir yere değinmiştir. Vasatı koruma gayreti bir yandan da vasat üstüne duyulan haset ve kıskançlıkla ilgilidir.
Vasata doğrudan sövenlerin durumu ise en genel hatlarıyla kendi arasında ikiye ayrılabilir. İlki doğduğu sosyal ve ekonomik dünya itibariyle kendisini vasatın üzerinde görenler iken ikincisi bir şekliyle aldığı eğitim, evlilik ya da başka etkenlerle kendisini vasatın üzerinde gören kavruk Anadolu çocuklarından oluşmaktadır. İkincisi ne yazık ki kendi var edememe ve ispatlayamama eksikliğiyle kendisini bir fil dişi kuleye hapsetme hayalinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu tam da belki Anadolu’nun kavruk çocuklarının, Anadolu’dan uzaklaşanlarının vasatını ifade etmektedir.
Post-her şeyci, bir tarafa sahip olan ‘’vasat’’ vurguları post-modern dönem itibariyle hassasiyetle çalışılmalıdır. Her şeyi kendi içinde eriterek her şeyi bir ortalama ile ifade etme girişimi tehlikesi kadar her şeyin ortasını/ortalamasını küçük görme tehlikesi de vardır.
Vasatı yermek de övmek de bizim haddimiz değildir. Vasatın daha iyi olması için mücadele etmek ve vasatın üstüne çıkanların yolunu açmak önemlidir. Tekrar Besim Dellaloğlu’nun ifadesine dönecek olursak, vasat toplumların rölantisidir.