Çatalhöyük’ten bin yıl daha eski bir yerleşim merkezi Boncuklu Höyük. 10 bin 300 yıllık bir geçmiş var bu höyükte.
Anadolu’nun tarımın merkezi olmasının nişanesi…
Boncuklu Höyük insanları, on bin yıl önce bu coğrafyada buğday, mercimek ve bezelye yetiştirmişler. Yaban hayvanları avlamışlar. Sulak, bataklık, sazlık, göllerin, nehirlerin bulunduğu bir coğrafyada ekilebilecek elverişli yer aramışlar.
Hayatta kalmak için, ayakta kalmak için yabani ve yırtıcı hayvanlarla ve rakip kabilelerle mücadele etmişler.
Vahşi doğanın olağanüstü şartları, her adımda yaşadıkları tehlike, yanı başlarında kol gezen ölüm yaşama biçimleri olmuş.
Evlerini de ona göre kurmuşlar. Koyunu evcilleştirmişler. Onların elde ettikleri başarı coğrafyadan coğrafyaya yayılmış gitmiş.
On bin yıl sonra, bu coğrafyada yaşayan bizler ise, ibret almamız, dersler çıkarmamız, geçmişle gelecek arasında bağlar, köprüler kurmamız gereken bir bakış açısını henüz tam anlamıyla geliştirememişiz.
Neredeyse, yaşadığımız şehrin geniş mücavir alanı içerisinde, bıktık artık bu tarih çıkmasından, bu ne yahu! Nereyi kazsak tarih çıkıyor, yetmedi mi bu kadar çok tarih çıkması, diye belli etmek istemesek de isyan bayraklarını açmış vaziyetteyiz.
Turizm, bu şehre aslında küs. Dargınlığını, kırgınlığını artık belli ediyor, dışa vuruyor. Ancak bizim anlama gibi bir derdimiz yok! Bu küslük, gönül umduğu yere küse babından bir küslük.
Turizm konusunda, tek kanatla uçmak gibi bir yiğitliğin içinde debelenip duruyoruz. Tek kanatla uçulmayacağını biliyoruz bilmesine amma, inadımızdan, saçma-sapan gururumuzdan, kibrimizden taviz vermeme adına, biz uçarız, biz bu iş için yaratılmışız diye kimseyi dinlemiyor, boşa kürek çektiğimizin farkına varamamak gibi bir yanlışın, avunmanın içinde debelenip durduğumuzu kendimize dahi itiraf edemiyoruz.
Kaybeden Konya oluyor!
Kaybeden turizm değerlerimiz oluyor!
Olan, istihdama, yeni iş alanlarına, yeni gelir kaynaklarına, şehrin ziyaretçi sayısını ikiye-üçe katlama hayallerine oluyor!
“ANADOLU’NUN NEOLİTİK DÖNEM ÇİFTÇİLERİ”
Geçtiğimiz günlerde, dünyaca ünlü National Geographic Türkiye Dergisi Boncuklu Höyüğü’nü ağustos sayısının kapağına taşırken, “Anadolu’nun Neolitik Dönem Çiftçileri” başlığıyla verilen yazıda “Boncuklu Höyük, tarımın Avrupa’ya Anadolu’dan taşındığını kanıtladı: Konya’dan İngiltere’ye tarımın ilk çıktığı her yerde Anadolu çiftçisinin genetik izi var” diye yazınca olanlar oldu.
Boncuklu Höyüğü, National Geofraphic Türkiye Dergisinin ağustos sayısına kapak oluyor, burnunuzun dibindeki eserden nasıl oluyor da haberiniz yok diyecekler diye, neden haberimiz olmadı, neden bu kadar geç kaldık diye yerinden fırlayanlar oldu mu bilmem!
Lakin bizim turizm değerlerimize olan ilgisizliğimiz ve vurdumduymazlığımız o kadar çok kapak oldu ki, o kapaklardan kapak kaldırmamak için, kapattık gittik birçok konuyu!
National Geographic Türkiye Dergisi, iyi ki, yazdı. Yazınca Konya’da Boncuklu Höyük’ten daha başka neler vardı diye, insanlar coğrafyayı araştırma babından da olsa şöyle bir taradılar!
Höyükle ilgili ilk kazı çalışmaları 2006 yılına dayanıyor. Kazı Başkanı Prof. Dr. Douglas Baird ve yardımcısı Dr. Gökhan Mustafaoğlu 30 kişilik ekipleriyle kazıyı sürdürüyorlar.
Dönemin Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli ve yine dönemin Hayıroğlu Belediye Başkanı Mehmet Geçgel, 2014 yılında Boncuklu Höyüğü tanıtma çalışmasına katkı sağlamışlardı.
Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, Boncuklu Höyük diye bilinen, ilim dünyasının bildiği, ancak basınımızın, turizmle ilgili kurumlarımızın bir türlü vakit ayıramadıkları, yer veremedikleri, gün gelir bakarız diye yaklaştıkları, varsın kazılar yapılsın bakalım, nasıl olsa çalışan gayret gösteren birileri var diye, işin ucundan tutulmayan, bu doğal cazibe merkezini tekrar gündeme getirdi…
Konya’nın tarihine, turizm değerlerine, kültür değerlerine kıymet veren, onları gündeme taşıyan gayretlerinden dolayı sayın Başkana teşekkür ediyorum.
KONYA TURİZMİ KAN AĞLIYOR!
Turizmcilerimiz, turizmle ilgili kurumlarımız, o kadar çok turizmle ilgili yer var ki, hangi birine bakalım, hangi birine zaman ayıralım diye birçok gerekçe ve mazeret bulabilirler!
Ancak, şehrin içine ayırdıkları süreç o denli fazla ki, birçok turizm değerine onlarca yıldır sıra gelmiyor.
Yılın 365 gününü, 7-17 Aralık’taki Mevlana Vuslat törenlerine ayırma yanlışından acele kaydı ile dönülmesi, çark edilmesi gerekiyor!
Kültür ve Turizm Müdürlüğü sadece Vuslat Törenleri Müdürlüğü değil.
Belediyelerimizin kültürle ilgili daireleri ve müdürlükleri de, sadece 10 güne angaje olmuş daire ve müdürlükler değiller.
Karatay Belediye Başkanı Kılca, bunun böyle olmadığını Boncuklu Höyük yaklaşımıyla gösterdi.
Olması gerekeni yaptı.
Turizm değerlerimiz sessiz sedasız imdat çığlıkları atarken, koca bir yıl ne yapıyorsunuz Allah aşkına?
Mevlana Anma törenlerini 365 güne yaydınız da haberimiz mi olmadı?
Madem bu kadar, bu işe yoğun bir şekilde adapte oldunuz…
Konya’ya girdiğimizde Mevlana kokusu alamıyoruz diyen ziyaretçileri hiç mi duymadınız?
Bazı yıllar, Mevlana’yı anma etkinliklerinin yapıldığına dair en ufak bir hareketlilik dahi yaşanmıyor şehrimizde…
O coşku, o heyecan, o mistik hava, o büyülü atmosfer neden sağlanamıyor?
Bugüne kadar bütün mesaisini yılda sadece on gün için ayıran, o günlere odaklanan, şu kadar milyon ziyaretçi gelecek diye hesap-kitap yapan turizm kurumlarımız ve sektörümüz, Konya’nın hemen birçok köşesine dağılmış turizm değerlerini görmekten, gündeme taşımaktan neden imtina ettiklerini bir açıklasınlar da herkes öğrensin?
Turizm konusu bazı yöneticilerimizi sıkıyor. Bunaltıyor. Geldikleri, davet olundukları turizm değerlerinin bulundukları yerlerden, bir an önce çıkıp gidelim, sorulara muhatap olmayalım dercesine sessizce çekip gidiyorlar.
Konya turizmi kan ağlıyor, duyan yok, bilen yok, derdi nedir diye dinleyen yok!
Bu şehri kat be kat manen ve madden ihya edecek turizm değerlerine sırtınızı dönmenin ne anlama geldiğini bir anlatında dinleyelim.
İŞİMİZ ZEVAHİRİ KURTARMAK OLMAMALI!
Kazı heyetleri yıllardan beri şehrimizdeler. Şehrin merkezinde olsun, yakın çevresinde olsun, ilçelerinde olsun, tarihin seyrini değiştirebilecek, geçmiş tarihe ışık tutabilecek, bu coğrafyanın değerini, paha biçilemez kıymetini ortaya koyan çalışmalar yapıyorlar.
Bu çalışmaların neresindeyiz diye soramıyoruz bile…
Bizim işimiz zevahiri kurtarmak, rutin-rutin takılmak, Aralık ayını kazasız-belasız atlatmak!
En büyük derdimiz yol…
Konuşanlara, atan-savuranlara, ahkam kesenlere, mangalda kül bırakmayanlara bakarsanız aşamayacağımız, gidemeyeceğimiz, ulaşamayacağımız yol yok!
Turizm değerlerine ulaşacak yol var mı? Konaklama imkanı ne durumda? İnsanların karınlarını doyuracak mekan durumu ne alemde? Çay içecekleri, bir çay ocağı dahi yoksa, suç turizm değerinde mi? Her sorunun karşılığı “yok” olduğunda, o turizm değerine, ne işin vardı o dağın başında mı diyeceğiz!